İşinsanı Emin Hitay neredeyse 40 yıldır koleksiyoner olarak sanat dünyasının içinde. Son yıllarda ise sanata verdiği destek ciddi boyutlara ulaştı ve 2019’da kurduğu Hitay Vakfı’yla farklı alanlara da sıçradı. En son Mardin Bienali’ne ana sponsor olarak katkıda bulunan Türkiye’de dijital girişimciliğin önde gelen isimlerinden olan Emin Hitay’a vakfın orta ve uzun vadede hangi adımları atacağını ve yapay zekâ (YZ) çağında bizi nasıl bir dijital geleceğin beklediğini sorduk.
EMRAH KOLUKISA: 2019’da kurduğunuz Hitay Vakfı üzerinden kültür-sanat alanına önemli bir “yatırım” yapıyorsunuz. İlk akla gelen örnek Mardin Bienali. Mardin Bienali’ne destek olmak neden önemliydi?
EMİN HİTAY: Hitay Vakfı’nı kurmadan önce Hitay Holding çatısında ya da kişisel girişimlerimle eğitim, sanat ve kültür alanına desteklerimizi sürdürüyorduk. Uzun zaman bu şekilde ilerledikten sonra dayanışma ve ihtiyaca yönelik destekleri sürdürebilmek, daha kapsamlı gerçekleştirebilmek adına bir vakıf kurma gayesi oluştu, 2019’da da Hitay Vakfı kurularak çalışmalarına başladı. Eğitim, kültür ve sanat alanında ihtiyaçlar, yaşamsal ve afet destekleri gibi çok boyutlu çalışmaları, projeleri, destekleri gerçekleştiriyoruz.
Mardin Bienali ise uzun yıllardır ziyaret ettiğim, bu bölgenin en önemli sanat-kültür etkinliği. Yapılmaya başladığı günden bu yana Mardin’i ve çevresindeki illeri ne denli etkilediği, sanat-kültür alanında bir farkındalık yarattığı ortada. 5. Mardin Bienali’ni ziyaret ettiğimde bienalin kurucu direktörü Döne Otyam ve direktörü Hakan Irmak’la gerçekleştirdiğimiz sohbetimizde bienali ne büyük zorluklarla yapabildiklerinden söz etmişlerdi. O günden beri zihnimde bu düşünce yer alıyordu aslında. Nitekim kısa zaman önce Döne ve Hakan’ın görüşme isteğiyle de benzer fikirlerde buluşarak Mardin Bienali’nin sürdürülebilir bir bienal olabilmesi konusunda desteğimizi verdik. Bienalin bölgedeki katkıları, sanat-kültür üretimindeki devamlılıklarını gözeterek destek olmayı çok değerli buluyorum.
6. Mardin Bienali’nin açılış haftasında ilk kez her sokak başında, her iki-üç yapıdan birinde bienal dışında bir sergi izledik. Atölyelerini açıp sergi yapan sanatçılar, restoranlar, kafelerde eserlerini gösterenler, izleyiciyle buluşma hevesi taşıyan birçok değerli sanatçının sergisini ziyaret ettik ve yapıtlarını izledik. Önceki yıllarda bu denli büyük bir sergi ve atölyelerle karşılaşmamıştık. Her bir sanatçı bienalin yarattığı etkinin farkında ve bu çok değerli. Diyarbakır temelli bir galeri olan Rıdvan Kuday Gallery de Eski Mardin’de bienal mekânlarına çok yakın bir konumda bir aylık bir mekân tutarak sanatçılarını sergilemeye, izleyiciyle buluşmaya devam ediyor. Son bir güzel şey ise Mardin Güzel Sanatlar Lisesi öğrencileri de karma bir sergi yaparak izleyiciyle buluştu. Bu kadar sergi, sanatçı ve eseri dönüşüme sokan en büyük temel Mardin Bienali’nin yarattığı farkındalık gücüdür. Bölgeyi sanat ve kültür için önemli bir destinasyona dönüştürdüler. Bu kadar büyük çabalarla ilerleyen bir bienale destek olmaktan, devam edebilmesi için fiilli bir güç yaratmaktan mutluluk duyuyorum.
Mardin’deki işbirliğinizi uzun vadeli mi düşünüyorsunuz? Bununla birlikte Mardin ya da başka kentlerde kalıcı sanat yatırımları yapmak gibi bir planınız var mı?
Evet, 6. Mardin Bienali’yle başlayan bu sponsorluk yolcuğumuzun uzun bir işbirliğine dönüşebilmesini arzu ederiz. Mardin’de ya da başka kentlerde kalıcı çalışmalar gibi değil de ihtiyaç ve destek bağlamında neler yapabiliriz, diye düşünüyoruz daima. Projelere, dayanışmayla büyüyen çalışmalara ne gibi katkılarda bulunabiliriz diye sıklıkla kişi, kurumlar ve projelerle görüşüyoruz.
Çok büyük bir sanat koleksiyonunuz var. Bu koleksiyon nasıl başladı ve nasıl bir karakteri var? Yıllar içinde hangi safhalardan geçerek genişledi?
Koleksiyona ilk eseri 1986 yılında almıştım, o gün o eseri alırken bir koleksiyon yaparım gibi bir gayeyle başlamamıştı bu niyet. Ama yıllar içinde bir şeyler aldıkça, yeni eserleri görme heyecanı yükseldikçe zaman içinde koleksiyona dönüştü. Uluslararası bir çizgide Türkiye’nin modern ve çağdaş üretimine odaklanan disiplinlerarası eserlerle büyümüş bir koleksiyon bu. Neredeyse 40 yıldır sanat dünyasının içinde olan bir koleksiyoner olarak bu alandaki değişim ve dönüşümleri de gören, dünyadan ve hayattan sıklıkla etkilenen bir sanat ortamından söz ediyoruz. Bu değişimleri gözeterek sanatın ilerlediği yönleri kestirerek koleksiyona eser alımlarımı sürdürdüm. Genç sanatçılarla da sıklıkla karşılaşan, büyüyen bir koleksiyona dönüştü. Koleksiyonumun odaklandığı konular yanında en önemli meselelerden birisi de genç sanatçıları koleksiyona eklemek. Hem devamlılıklarına bir destek hem de üretebilmeleri için büyük bir motivasyon olduğunu düşünüyorum. İşte bu çerçevede yıllardır sanat dünyasının nabzını yakından izleyen birisi olarak koleksiyonum şekillendi diyebilirim.
Bu kadar geniş bir koleksiyon akla elbette günün birinde müzeleşmek gibi bir planınız olup olmadığını da getiriyor. Var mı böyle bir hedefiniz?
Bu sıklıkla aldığım bir soru. Birçok arkadaşımdan, sanat dünyası profesyonelinden duyuyorum bunu; ancak müze açmak gibi bir planım yok. Müze açmak çok başka bir iş, ben müzeyle yapabileceğim toplumsal faydayı vakfı kurarak gerçekleştirme yönünde ilerledim. Türkiye’de birbirinden değerli sanat müzeleri var, onların misyonlarını takip ederek düzenledikleri sergileri, projeleri izliyorum. Ancak benim yapmayı sürdürdüğüm şey vakıfla birlikte sosyal destekleri, ihtiyaç ve dayanışma temelli kâr amacı gütmeyen projeleri öncelikli devam ettirebilmek.
Türkiye’de ve dünyada hangi sanatçıları, sanat fuarlarını ve bienalleri takip etmeye özen gösteriyorsunuz?
Uluslararası alanda ve Türkiye’de birçok sanatçıyı ve etkinliği takip ediyorum. Türkiye’de İstanbul Bienali, Mardin Bienali, Çanakkale Bienali, Contemporary Istanbul, Artweeks Istanbul, Mamut Art Project, BASE gibi bienaller, fuarlar ve genç sanatçılara yönelik yarışmalar öncelikli takip ettiğim önemli etkinlikler arasında.
Uluslararası alanda ise Venedik Bienali, Art Basel, Basel/Miami/Hong Kong/Paris, Frieze New York/Londra, vb. takip ediyorum. Hem Türkiye’de hem de dünyada müzeler, galeriler, fuarlar vb. olabildiğince çok alternatif sanat etkinliği var. Programıma uygun oldukça bunları izlemekten, sanat dünyasının güncel durumunu takip etmekten, yeni eğilimleri keşfetmekten haz alıyorum. Sanatçı ismi vermeyi çok doğru bulmuyorum, takip ettiğim birçok değerli isim var ancak hangi birisinin ismini verebilirsiniz ki?
Dijital girişimciliğin Türkiye’deki en önde gelen isimlerinden birisiniz. Bu konudaki yaklaşımınızı ve görüşlerinizi anlatır mısınız, nasıl başladı ve nereye gidiyor?
Dijital girişimcilik, teknolojinin hızla değişen dünyasında büyük bir potansiyele sahip. Ben de bu alana erken dönemde adım attım ve teknolojiyle insanların hayatlarını kolaylaştırmayı amaçladım. Exim’le 36 yıl önce Türkiye'ye barkod, RFID, RFDC gibi otomatik tanıma teknolojilerini tanıtarak bilişim sektörüne adım attım. 1998’de Teknoser’in kuruluşuyla ülke ekonomisine BT sektöründe sistem entegrasyonu ve saha hizmetleri alanında öncü bir kuruluş daha kazandırdık. Ayrıca Türkiye’nin ilk çevrimiçi spor şans oyunları platformu Bilyoner’i 2003’te kurarak dijital girişimcilik alanında önemli adımlar attık. Gelecekte yapay zekâ, büyük veri ve diğer yeni teknolojilerin giderek daha önemli hale geleceğine inanıyorum ve bu alanlarda yatırımlar yapmaya devam etmeyi planlıyorum.
Gelecek vizyonlarında YZ’nin gitgide daha büyük önem kazanacağına dair bir anlayış mevcut. Sizce iyi ve kötü taraflarıyla ne anlama geliyor YZ?
YZ, teknolojinin geleceği açısından büyük bir potansiyele sahip ancak aynı zamanda bazı endişeleri de beraberinde getiriyor. Artık cin şişeden çıktı, iyi kullanıldığında insanlığın birçok sorununa çözüm getirebilirken, kötüye kullanıldığında ise ciddi etik ve sosyal sorunlara yol açabilir. Bu nedenle, YZ’nin gelişimini dikkatle izlemeli ve etik kurallar çerçevesinde kullanılmasını sağlamalıyız. Özellikle, dijital girişimcilik alanında YZ’yi kullanarak insanların yaşam kalitesini artırmayı ve topluma fayda sağlamayı hedefliyoruz.
Türkiye teknoloji alanında dünyada nerede sizce? Varsa ne gibi eksiklerimiz var?
Türkiye, teknoloji alanında hızla ilerleyen bir ülke konumunda ancak halen gelişmeye açık birçok alan bulunuyor. Özellikle AR-GE yatırımlarının artırılması ve yenilikçi girişimcilerin desteklenmesi, Türkiye'nin teknoloji alanındaki rekabet gücünü artıracaktır. Exim, Teknoser, Bilyoner gibi öncü teknoloji şirketlerinin başarıları, Türkiye'nin teknoloji alanındaki potansiyelini göstermektedir ve gelecekte daha da büyüyeceğine inanıyorum.
Dünyada rekabet etmek söz konusu olduğunda sadece ekonomik bakış, yani sadece para yeterli midir sizce yoksa elimizde bizi ileriye taşıyacak başka değerler de var mı?
Rekabet etmek sadece ekonomik bakış açısıyla değil, aynı zamanda değerlerimiz, vizyonumuz ve etik prensiplerimizle de ilgilidir. Teknoloji şirketleri olarak sadece kâr odaklı değil, aynı zamanda topluma ve çevreye değer katan iş modelleri geliştirmeliyiz. Bu şekilde sürdürülebilir bir gelecek inşa edebiliriz. Hitay Holding olarak sadece büyümeyi değil aynı zamanda topluma ve çevreye katkı sağlamayı da hedefliyoruz. Gelecekte daha sürdürülebilir ve adil bir dünya için çalışmaya devam edeceğiz.
Hitay Holding’in büyümesini, geleceğini nasıl hayal ediyorsunuz? Büyüyen pazarları düşünecek olursak belki de 40 yıl öncesine göre bambaşka bir vizyon geliştirmek gerekiyor. Genişlemeyi düşündüğünüz yeni sektörler var mı örneğin?
Gelecekteki büyüme vizyonumuz, teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek, dijital dönüşümü destekleyen inovatif yaklaşımlar geliştirmek üzerine kurulu olacak. Günümüzün dinamik iş ortamında, pazar koşullarının sürekli değiştiğini ve yeni fırsatların ortaya çıktığını biliyoruz. Hitay Holding olarak önümüzdeki yıl 45. yılımızı kutlayacağız; bu uzun soluklu deneyimimizle gelecekteki büyüme fırsatlarını en iyi şekilde değerlendirmeyi hedefliyoruz.