Mayıs ayında Fondation Beyeler, müze ve çevresindeki parkın tamamının aralıklı olarak değişen bir başlıkla deneysel bir çağdaş sergiye dönüştürüldüğü yaz sergisini açtı. Sergi, aralarında Beyeler'in direktörü Sam Keller, Serpentine Galleries sanat direktörü Hans Ulrich Obrist ve sanatçı Precious Okoyomon'un da bulunduğu bir grup über-küratör ve sanatçı tarafından organize edildi. Eserler arasında yer alan, Dream Hotel Room 1: Dreaming of Flying with Flying Fly Agarics (2024) Belçikalı Alman sanatçı Carsten Höller ile MIT'den bilim adamı Adam Haar Horowitz'in ortak çalışması. Sonunda yedi rüya temalı enstalasyondan oluşacak bir magnum opus'un ilk parçası olma potansiyeli taşıyor. Höller'in uyku, rüya, halüsinasyon ve değişmiş halleri araştırdığı birçok çalışmanın sonuncusu olan bu enstalasyon, mantarları ve özellikle de en ünlü ve emoji dostu mantar olan sinek mantarı içeren daha önceki çalışmaları temel alıyor.
THE ART NEWSPAPER: Projenin tamamı yedi odalı bir Rüya Oteli için yapılmış. Bize bundan biraz daha bahsedin.
CARSTEN HÖLLER: Fikir, yedi odalı bir otel yaratmak ve bu odaların her birinin özel olarak rüyalara içerik sağlamak için tasarlanmış olması. Ayrıca, içeriği değiştirebilir, rüya içindeyken rüyalarınıza yön verebilirsiniz. Bunun da ötesinde, rüyalarınızı çok daha iyi hatırlayabilirsiniz. Böylece rüyadan sonra tekrar uyanık olduğunuzda da hayatınızda bir role sahip olurlar.
Adam Haar Horowitz ve MIT'nin “hedefli rüya inkübasyonu” üzerine yoğunlaşan Fluid Interfaces Lab’le (Akışkan Arayüzler Laboratuvarı) birlikte çalışıyorsunuz.
Adam adına konuşmam pek doğru olmaz ama o ilk gerçek rüya bilimcilerden biri. Rüya içeriği yaratılabileceğini biliyoruz. Uyuyan insanlarla etkileşime girebilir ve bir bakıma rüyalarını değiştirebilirsiniz. Adam bu konuyla ilgili oldukça yoğun bir şekilde çalışıyordu. Uyuyan insanların olduğu bir rüya araştırma laboratuvarı vardı. Esas mesele onları doğru düzeneğe sokmak. Kendinize bir mantra söylemeniz gerekiyor: “Rüyalarımda uçmak istiyorum. Uçmakla ilgili rüya görmek istiyorum.” Bu mantra da size uçmayı hayal etmeniz gerektiği bilgisini veren seslerle desteklenir. Ayrıca uyku evrelerinizde nerede olduğunuzu ölçmenin farklı yolları da var.
Ne olacağını bilmek istediğimiz bu spesifik yolda hala ilerliyor olmamız olağanüstü. Diğer yol çok daha ilginç.
Daha önce hiç uçtuğunuz bir rüya gördünüz mü?
Ben kesinlikle ortalama bir insanım, yani gençken uçmayı hayal ettim. Çoğu insan da bunu söyler. Uçma rüyalarıyla ilgili garip olan şey, onları çok iyi hatırlamanız. Bu yüzden diğer rüyalar gibi kaybolmaz, uzun bir süre boyunca sizinle kalırlar. Bu konuda özel bir şey var çünkü bu bir bakıma özgürleşme fikrinin en nihai noktası. Her şeyi geride bırakıp zahmetsizce uçup gitmeye dair oldukça naif ve romantik hayallerimiz var. Bir uçma rüyasının size verebileceği şey işte budur. Zahmetsizliği nedeniyle bunu herhangi bir teknik cihazla yapamazsınız, içindeki sihir budur.
Bu ilk odanın adı Dream Hotel Room 1: Dreaming of Flying with Flying Fly Agarics (Uçan Sinek Mantarı ile Uçmayı Düşlemek) ve mantar pratiğinizdeki ana motifi devam ettiriyor. Belli ki bilimle ilgileniyorsunuz, ama mantarın kültürel bir değeri de var, değil mi?
İşin doğa bilimleri kısmıyla pek ilgilenmiyorum, çünkü ben bir biliminsanıyım ve şimdi de bir sanatçıyım. Hayatımda gerçekten bir kırılma yaşadım, bu yüzden olaya diğer tarafından bakıyorum. Ama evet, bizim kültürümüzde özellikle sinek mantarı boş bir sembol gibi geliyor çünkü onu hala kullanıyoruz. Örneğin şansı çağrıştırıyor ya da onu bir sembol, bir emoji olarak kullanıyoruz. Ama muhtemelen kültürümüzde, özellikle de mantarın yetiştiği kuzey yarımkürede, psikoaktif özelliklerinden ötürü tamamen farklı bir konuma sahipti.
Diğer element ise yataklar. Bu diğer çalışmalarla ilgili: örneğin Hayward Gallery'de insanların geceleri içinde uyuyabileceği gezen yataklar. Ancak bu yeni yatak, izleyiciyi uykuya göndermek için sallanıyor.
Aslında altı ayak üzerinde duruyor. Siz buna hexapod diyorsunuz. Ve hexapod altı farklı doğrultuda hareket edebiliyor, yani yukarı ve aşağı gidebiliyor, her yöne eğilebiliyor. Bana biraz gemide olma hissini hatırlatıyor. Ancak ileri geri giden geminin aksine, yatak öngörülemeyen bir şekilde hareket ediyor. Bu hem oryantasyon bozucu hem de rahatlatıcı, bu yüzden uykuya dalmak için iyi bir yol. Sonra farklı uyku evrelerindeyken uçan sinek mantarlarıyla uçmayı hatırlamanızı sağlamak için tekrar hareket ediyor. Hatta sizi R.E.M. uykudan uyandırıyor ve bir ses yoluyla uçan sinek mantarı ile uçmayı hayal etmeyi hatırlamanızı söylüyor.
Bir keresinde izleyicileri “öngörülebilir olanın diktatörlüğünden” kurtarmak istediğinizi söylemiştiniz, işte bu da o sürecin bir başka unsuru.
Evet, çünkü kültürümüzde öngörülemez olanı ortadan kaldırmakta çok başarılı olduk; bu konuda gerçekten iyiyiz. Ne olacağını önceden görme arzumuzu geliştirmeyi başardık, çünkü bu bize hayatlarımız üzerinde belli bir kontrol sağlıyor. Bu da otomatik olarak şu soruyu gündeme getiriyor: Neden öngörülemezliği bir tür lüks olarak görmüyoruz, her şey yolundayken, öngörülemez olana dönüp ve kendimizi ona maruz bırakmanın ve bize ne yaptığını görebilmek, bu bir lüks. Zor koşullarda yaşarken bunu yapamazsınız, örneğin savaş durumundayken. Ancak İngiltere'de olduğunuz bir durumdaysanız, ben İsveç'teyim, bence bu yapılması gereken ve aciliyeti olan bir şey çünkü kim olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Sadece tek bir öngörülebilirlik yolunda ilerlediğimiz zaman kim olduğumuzu bilemeyiz.
Bu proje sırasında Sürrealistlerin rüyalarla olan ilişkisini düşündünüz mü? Elbette Sigmund Freud'la bağlantılı olarak rüyalarla ilgileniyorlardı. Ama aynı zamanda rüyayla neredeyse politik bir eylem olarak da ilgileniyorlardı, çünkü Birinci Dünya Savaşı'nın yıkımına tepki gösteriyorlardı. Onlar için irrasyonel ve öngörülemez olanı kabul etmek devrimci bir eylemdi.
Tamamen katılıyorum. Bence Sürrealistler de savaştan sonra–nihayet tekrar hayal kurabildiğiniz, hayallerinizi kullanabildiğiniz ve hayallerinizden bir şeyler yaratabildiğiniz bir ortamda–sadece bunu kullanmanın bir yöntem olarak potansiyelini değil, aynı zamanda bunun lüks tarafını da hissederdi. Hala ne olacağını bilmeyi istediğimiz yolda ilerlememiz olağanüstü. Daha önce de söylediğim gibi, diğer yol, yani ne olacağını bilmemek, çok daha ilginç. Eğer imkanım varsa, yapmak istediğim şey bu. Bu yüzden size olasılığı veren sanat eserleri yaratıyorum.
- Yaz Sergisi, Fondation Beyeler, Riehen, 11 Ağustos'a kadar görülebilir.