Mirasın Yankıları

Müze Kavramını Sorgulamanın Önemi

Bu yıl ocak ayında başladığımız, Elif Dastarlı ve F. Melis Cin’in kaleme aldığı “Mirasın Yankıları” dizisi eylül ayında beşinci yazıyla sona erdi. Yazarlarla müzeleri sorgulamanın önemini ve diziye yaklaşımlarını konuştuk.

Müzeler ve Aktivizm: Müzenin Kutsallığına Domates Çorbası Sıçrarsa

Mirasın Yankıları serisinin beşinci ve son yazısında müzelerdeki sanat eserlerini hedef alan aktivizm ve yeni bir tavır olarak ortaya çıkan artivizme odaklanıyoruz.

Toplumsal Katılım ve Müze Eğitimi

“Mirasın Yankıları” dizisinde geçen ay müzenin değişen tanımından bahsetmiş ve buna koşut olarak müzenin en önemli işlevlerinden biri olan eğitim verme rolünü işaret etmiştik. ICOM’un (Uluslararası Müzeler Konseyi) 1970’teki modern müze tanımına göre müzeler “koruyan”, “onaran”, “saklayan”, “sergileyen” kurumlardır. Bu tanımda müzenin kültür varlıklarına yönelik birincil görevleri varken aynı zamanda “bilgilendiren/eğitim veren” bir kurum da olması, bu kez kamu yararını birincil konuma yerleştiriyor. Dolayısıyla bu yazıda, “müze eğitimi” olarak tanımlayabileceğimiz işleve odaklanarak müzelerin toplumsal rolünü ve bunun belirleyiciliğini sorguluyor, yöntemlerin didaktik olmaktan başka ihtimalinin bulunup bulunmadığını soruyoruz.

Müzeler Üzerine Bir Eleştiri: Tarih Nasıl Sergilenir?

Kültür politikalarını ve müzeciliği pek çok açıdan tartıştığımız “Mirasın Yankıları” dizisinde daha önce Batı müze geleneğine odaklanıp “Müzeleri Dekolonize Etmek Mümkün mü?” sorusuna yanıt aramış, ardından hem sanat ekonomisinde kadın emeğini hem de müzecilik politikalarını toplumsal cinsiyet ekseninde tartışarak, “Feminist Bir Müzecilik Mümkün mü?” diye sormuştuk. Dünya Müzeler Günü’nü kutladığımız bir ayda bu kez müzenin yeni tanımlarına odaklanıyor, rolleri üzerine yapılan tartışmalar ve ortaya çıkan fikir ayrılıklarından hareket ederek, “Tarih Nasıl Sergilenir?” diyoruz.

Sanat Ekonomisinde Kadın Emeği ya da Feminist Bir Müzecilik Mümkün mü?

Dünyada ve Türkiye’de kültürel mirasın ve müze uygulamalarının nasıl daha adil ve kapsayıcı şekilde ele alınabileceği konusunda düşünmeyi amaçladığımız yazı dizimizin ikinci yazısında, müzecilik politikalarını toplumsal cinsiyet bağlamında tartışmak istiyoruz. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle, sanatçı kadınların müzelerde kendilerine yer bulma aşamasındaki hâlâ devam eden zorlu mücadelesine odaklanıyoruz. İlk yazıda “Müzeleri dekolonize etmek mümkün mü?” diye sormuştuk; bu kez ilk olarak “Sanat ekonomisinde kadının emeği karşılığını buluyor mu?” diye soruyor ve perspektifimizi müzecilik politikaları ekseninde geliştirerek ekliyoruz: “Feminist bir müzecilik mümkün mü?”

Müzeleri Dekolonize Etmek Mümkün mü?

Kültürel mirasın sunumu, yaratıcı ekonomilerle ilişkisi, eğitimi, kültürel miras ve toplumsal cinsiyet gibi farklı temaları ele alacağımız bir yazı dizisine başlıyoruz. Hem Türkiye özelinde hem de küresel bağlamda kültürel mirasın ve müze uygulamalarının daha adil ve kapsayıcı bir şekilde nasıl ele alınabileceği konusunda düşünmeyi amaçlıyoruz. Dizinin ilk yazısı, dekolonizasyon sürecinin temellerini araştırmaya, yöntemlerini anlamaya ve müze uygulamalarını bu çerçevede ele almaya yönelik bir giriş niteliği taşıyor. Müzelerin dekolonizasyonu uzun bir süreç olabilir; ancak bu süreci sorunsallaştırmak üzere bir adım atmayı ve bu önemli konuyu daha fazla anlamayı umuyoruz.