Mobilya tasarımını sanata dönüştüren, döneminin devrim niteliğindeki ergonomik ve zarif mobilyalarına imza atan Pierre Paulin, geçtiğimiz hafta İstanbul, Fener’de bulunan Osmanlı hamamında ilham verici bir sergiyle anıldı. Sergi, Artsa Art Consultancy iş birliğiyle Selcan Atılgan ve Paulin Paulin Paulin küratörlüğünde gerçekleşti. Fransız tasarımcı Pierre Paulin’ in 2009 yılında aramızdan ayrılışının ardından oğlu Benjamin Paulin’ in yönetmeye başladığı, PPP aile şirketi, odağından şaşmayan, sanattan ve işlevsel tasarımdan uzaklaşmadan, ürünlerine yeni teknolojileri katarak yoluna devam ediyor. Pierre’ in tasarımları yenilik, estetik ve zamansızlık kavramlarıyla tanımlanabilir.
“On Majlisism: Spatial Studies & Prototypes” by Pierre Paulin (Pierre Paulin’den Meclisçilik Üzerine: Mekânsal Çalışmalar ve Prototipler)
Sergi’de Paulin’in Tapis-Siège tasarımlarının prototiplerine, ürün eskizlerine, iç mimari mekan ve nihai tasarım çalışmalarına yer verildi. Paulin’ in Tapis-Siège parçaları, Ortadoğu kültüründeki geleneksel ve bir arada oturma düzeniyle ilişkilendirilir. Geçmiş zamanlarda, yerde yerleştirilen alçak koltuklar ve minderler birleştiriciliği, misafirperverliği ve sıcak iletişimi sembolize eder. Hamam ise Osmanlı kültüründe fiziksel temizliği ve sosyal etkileşim olarak tanımlanır. Tüm bu tasvirler, Tapis-Siège konseptinin toplu buluşmaları ve samimiyeti destekleyen işlevsel biçimine gönderme yapıyor. Tasarımın hem döşemeli hem de halı kaplı versiyonunun kullanıcıya vermeyi amaçladığı duygular, bir Türk hamamında gerçekleşen sosyalliği ve atmosferi çağrıştırır. Genel olarak, Tapis-Siège parçaları ile Osmanlı döneminden bir Türk hamamı arasındaki bağlantı, rahatlama, toplumsal iç içe geçmişlik, duyusal keyif ve incelik gibi ortak değerleri vurgular. Tasarım parçalarının birleşimi, oturma yüzeyi ve zemin arasında bir geçiş sağlar, bu da Ortadoğu kültüründe gözlemlenen birliği hatırlatır. Pierre Paulin' in üretim aşamalarında, Orta Doğu’ lu zanaatkârlarla yaptığı iş birliği, Tapis-Siège, parçalarının tasarımında göze çarpan zengin tekstürlere, canlı renklere ve özenli işçiliğe yansır. Bu sayede tasarımlar, kültürel bir sentezin ürünü olarak da değerlendirilir.
Sergiyi Benjamin Paulin eşliğinde gezerken, Paulin’in bıraktığı mirasın sonsuz bir ilham kaynağı ve zenginlik olduğunu düşündüm. Bu ilham kaynakları, zihnimdeki Türk hamamı algısını değiştirerek mekanı yeniden tanımlamama neden oldu. Titizlikle yerleştirilen her bir Paulin parçası, bulunduğu mekanın soylu hikayesine bir yenisini daha ekledi. Sergi süresince ergonomisi ve konforuyla insan formunu sarmalayan bu işlevsel heykeller çabasız bir muhabbete tanıklık ettiler. Bugün hala sınırları zorlayan ve bu zamansız yaratıcılığa saygı gösteren günümüzün kreatif insanlarının eserlerinde Paulin’in yankılarını duyuyoruz.
Pierre Paulin’e Dair (1927-2019)
Pierre Paulin’in heykele olan tutkusu, onun ‘Paris Ecole Camondo’da ürün tasarımı ve iç mimarlık eğitimi almasına sebep olur. ‘Ecole Camondo’ adını, Galata’da bulunan tarihi Kamondo merdivenlerine ismini veren eski Kamondo ailesinden alıyor. Paulin, kariyerinin ilk yıllarında İskandinav ve Japon tasarımına ilgi duyar. 1953’te efsanevi Grand Palais’deki ‘Foyer d'Aujourd'hui’ sergisinde, devrim niteliğindeki mobilya tasarımlarını sergiler. Paulin’in kariyerinde önemli bir basamak olan bir diğer marka ise 1954 yılında, yolunun
kesiştiği Thonet firması olur. 1960’ta Artifort ile beraber ürettiği Mushroom koltuk tasarımıyla tanınırlığı artar. Fransız tasarımcı, Georges Pompidou ve François Mitterrand başkanlıkları döneminde Elysée sarayını dekore eder ve mobilyalarının yaratıcısı olur. 1970’li ve 1980’li yıllarda, önemli kişiler için birçok önemli mekanı tasarlamasıyla sanat dünyasında ilgi uyandırır. Paulin, tasarlarken farklı kültürlerden ve zaman dilimlerinden ilham alır. Eğer bugün zamanın ötesinde estetik ve işlevsel bir Paulin parçaya sahip olmak isterseniz, Paris’te bulunan PPP ile doğrudan iletişime geçebilirsiniz.
PELİN KESTANECİOĞLU: Bize biraz kendinizden bahseder misiniz.
BENJAMİN PAULİN: Annem Maia ve eşim Alice ile birlikte, babamın tasarımdaki mirasını korumaya ve sürdürmeye adanmış bir şirket olan Paulin Paulin Paulin'in kurucusu ve yöneticisiyim. Hem müzik hem de tasarım alanında farklı bir geçmişe sahibim ve çalışmalarım, babamın yarattıklarını onurlandırmak ve onlara yenilik getirmek için bu yaratıcı disiplinleri birleştirmeyi amaçlıyor.
Bir aile şirketinde mirası devam ettirmenin zorlukları ve kolaylıkları nelerdir ?
En büyük zorluklardan biri, babamın simgesel eserlerini dengeli bir şekilde koruyabilmek. Aynı zamanda markanın amaçlarına ve hedeflerine bağlı kalarak, eserleri çağdaş dünyaya doğru bir şekilde ifade edebilmek ve aktarabilmek. Tüm bunları yaparken de babamın mirasına ve estetik prensiplerine saygı duymak zorundayız. En büyük kolaylık ise ilham verici ve çok zengin bir tasarım arşivine sahip olmamız. Dünyanın kabul ettiği ve saygı duyduğu çok güçlü bir kimliğe sahibiz.
Babanız Pierre Paulin’in yaratımlarını nasıl tanımlarsınız ? Tasarımların arkasında yatan felsefe ve düşünce nedir?
Babamın yaratımları, konfor ve fonksiyona adanmış, organik formlar ve yeni materyallerin kullanımı olarak tanımlanabilir. Estetik açıdan değerlendirdiğimde, avangart ve zamansız parçaların sanat ve tasarımla harmanlanarak heykel minvalinde karakterize edilmesi olarak tanımlayabiliriz. Paulin tasarımlarının arkasında yatan felsefe, daha güzel ve konforlu bir yaşam deneyimini gündelik hayatlarımıza taşımak ve yayılmasını sağlamak.
‘Paulin Paulin Paulin’ marka isminizin ve tekrar eden vurgunun bir hikayesi var mı?
‘Paulin Paulin Paulin’ jenerasyonlar arası yankıyı sembolize ediyor. Ailemizdeki üç jenerasyonu temsil ediyor; babam Pierre, ben ve gelecekte çocuklarım. Onlar da şu anda en az benim kadar tasarımla ilgililer. Bu yankı bir mirası, sürekliliği ve bu mirası koruyacağımıza yönelik adanmışlığımızı vurguluyor. Aynı zamanda bu isim, Paulin tasarım felsefesini her daim geliştiren bir vurgu.
Tapis-Siège eserlerinin, Osmanlı hamamının ve Ortadoğu kültürünün sergide vurgulanan metaforik bağlantısı hakkındaki düşüncelerinizi bizimle paylaşır mısınız. Size ne hissettirdi?
Tapis-Siège parçaları yaratım süreçlerinde, Osmanlı ve Ortadoğu aynı zamanda Japon kültüründen derinden etkilendi. Babamın tasarımları ve özgünlüğü, güçlü sosyal bağları ve konforu vurgulayan bu kültürel öğeler metaforik bir bağ oluşturuyor. Bu etkilerin harmanı, farklı zaman dilimleri, farklı kültürler tasarımların hikayelerini zenginleştiren bir diyalog yaratıyor.
Müzikle ile ilgili bir alt yapınız olduğunu biliyoruz. Bu tutku işinizi nasıl etkiliyor, anlatır mısınız.
Müzik dünyasını tasarım kurulumlarımıza taşımayı seviyoruz. Bir rapçi olarak müzik dünyasındaki mütevazi deneyimim, tasarım dünyasıyla beklenmedik bir şekilde çok güçlü bağlantılar yarattı. Bu sanki Bauhaus’u temsil eden yeni bir yaşam tarzı gibi... İnsanlar arasında yarattığı bağı seviyoruz. Aynı his, yemek, sanat ve sohbetler içinde geçerli.
PPP’ nin bir sonraki sergisinden bahseder misiniz. Aile şirketinizde yeni fikir oluşumları ve gelişmeler var mı ? Hedefleriniz arasında yepyeni bir PPP mobilya tasarımı var mı?
Yakında Pierre Paulin’e ait koleksiyonları ve arşivleri tekrar toparladığımız bir seçkiyi bir müze projesiyle sunmaya hazırlanıyoruz. Bir diğer heyecanlandıran proje, Paris’teki evimizde, Şef Bruno Verjus iş birliğinde, 50’ler ve 90’lar arasındaki dönemlere ait masa tasarımlarına odaklanan bir sergi kurulumu. Ayrıca bir kaç gün içinde İtalya’da Rick Rubin’in evinde güzel bir sunum gerçekleştireceğiz.