Teju Cole’un yeni romanı Tremor’da(Titreme, 2023) anlatıcı –Harvard’da bir fotoğraf profesörü– Lagos’ta çektiği bir dizi fotoğraf üzerine düşünüyor. “İnsansız senaryo portreleriydiler; iskeleler, lastikler, kanallar, havzalar, taşlar, gemiler, bitkiler,” diye anlatıyor. “İnsan portrelerinin talepkârlığı beni korkutuyor. Portreler yüksek riskli; yakınlık, kırılganlık, tuhaflık gerektiriyor.” Nijeryalı-Amerikalı yazarın dördüncü fotoğraf kitabı Pharmakon’da (Farmakon) okura yeni bir “insansız senaryo” dizisi sunuluyor. Bu yalın, huzurlu fotoğraflarda ağaçlar ve kaya parçaları, binalar, duvarlar, park etmiş araçlar, dağlar, rüzgârda hafifçe dalgalanmış denizler var; her bir görsel Cole’un pastel rengi tonları ve narin kontrastıyla dinginleşiyor. İnsanların yokluğunu vurgulamak istercesine başlardaki bir fotoğrafta parktaki bir heykeli görüyoruz; heykel depoya kaldırılmak üzereymiş gibi kahverengi bir kumaş parçasıyla tamamen sarmalanmış.
En çok kurmaca ve deneme yazarı olarak tanınan Cole yine de imgelemin sınırları üzerine düşünmek için fotoğrafı kullanıyor. 1975’te doğan Cole bütün çalışmalarında kültürel, tarihsel ve edebi körlük anlarıyla ilgileniyor. 2011’de bir gün uyandığında bir gözü kör olmuştu, daha sonradan papilloflebit teşhisi konulan, retinada oluşan deliklerden kaynaklanan geçici bir görüş kaybıydı bu; Cole’un Tremor’daki başkahramanı da , J.M.W. Turner üzerine sanat dersi verirken “tıbbi bir nöbet” atlatıyor, bir gözünde otuz saniyelik görüş kaybı yaşıyor. Gazeteci Sean O’Hagan’la Blind Spot’ta (Kör Nokta, Faber&Faber, 2017) yayımlanan fotoğrafları üzerine konuşan Cole –gözün biçiminden dolayı– “görme eylemi limitli,” diye açıklıyor. “Baktığımız şeyin yalnızca küçük bir kısmını görüyoruz,” diye devam ediyor, “dolayısıyla fotoğraf için gerektiği gibi çok yakından baktığınızda bile her zaman bir kör nokta var.” Blind Spot’taki bir bölümde, “‘Dünyayı görüyoruz,’” yazıyor. “Bu basit ifade… karmaşık bir anlam ağacına dönüşüyor. Hangi dünya? Nasıl görünüyor? Biz kimiz?”
Pharmakon’un dünyasını belirlemesi zor. Fotoğraflar künyesiz, tarihsiz ve (Cole’un eski eserlerine zıt bir biçimde) mekânları belirtilmemiş: Bazıları Yunanistan’ı andırıyor, bazıları Paris de olabilir New York da, hatta İsviçre de (Cole’un 2020’deki Fernweh [Uzaklara Özlem] fotoğraflarının konusu) bile olabilir. Neye –ya da nereye– baktığımızı bilmemek, fotoğraflanan sahne ve nesnelere daha dikkatli bakmaya itiyor insanı. “Bir fotoğraf, iyi bir fotoğraf bile aslında insana sadece bir şeyin nasıl göründüğünü gösterir,” diye yazıyor Cole, yakın zamanda Mack Books’ta yer alan bir denemesinde (“In Praise of the Photobook” [Fotoğraf Kitabına Övgü]). “Fakat birkaç tanesini arka arkaya getirirseniz… bir şeyin yalnızca nasıl göründüğünü değil, bir kişinin dünyayı gördüğünü görürsünüz,” diye yazıyor. “Şuna bak, diyor fotoğrafçı, sonra şuna bak, sonra şuna da bak.”
Pharmakon’da bizi içi boşaltılmış bir çevre karşılıyor tekrar tekrar: İnsanların olmadığı parklar ve sokaklar, kimsenin oturmadığı sandalyeler, boş duvarlar ve pencereler, yavaş yavaş aşınan taşlar ve harabeler. Birkaç fotoğrafta duvarlara bantlanmış ya da yapıştırılmış kâğıt parçaları var, bunlar reklamını yaptıkları etkinlik son dakika iptal edilmişçesine yırtılmış ya da el ilanları ve posterler. Cole’un fotoğraflarında bir çeşit dinginlik ve huzur olsa da aynı şekilde ürkütücü bir terk edilmişlik hissi de veriyorlar insana. İlk resimlerden birinde dallarındaki elmaların ağırlığı altında bükülen bir ağaç görüyoruz, çoğu elma yere dağılmış, belki de çevrede onları toplayacak kimse olmadığından. Daha sonra, yüksek bir binadaparlayan birkaç ışık yanlışlıkla açık bırakılmış izlenimi yaratıyor; binada birilerinin yaşadığının kanıtı olmaktan ziyade insanlar kaçınılması (ya da kaçması) daha güvenli olacak bir şey yaşanmadan hemen önce evlerini terk etmiş gibi bir his veriyor. Bu his kitaba dağılmış on iki öyküyle yoğunlaşıyor; bu yoğun ve esrarengiz, “anlık” hikâyelerdeçatışma, göç, alıkonulma ve ayrılışlarla dolu bir dünya görüyoruz. “Grubumuzun bir planı vardı,” diye başlıyor ilki, “ertesi gün otobüs geldiğinde, bu bizim kaçma fırsatımız olacaktı. Bazılarımız yakalanacaktı. Bazılarımız belki öldürülecekti. Fakat hepimiz yakalanıp öldürülmeyecektik: Kimileri ağaçlara erişecekti.”
Hem “ilaç” hem de “zehir” anlamına gelebilen Yunanca bir kelimeden türetilen bu yeni kitabın başlığı, Cole’un fotoğraflarının ikiliğiyle –hem dingin hem de hafif tekinsiz oluşuyla– açıklanabilir. Cole sıklıkla bir çift resim sunuyor okura, aynı sahnenin farklı anlarda, nispeten farklı açılardan çekilmiş karelerini; bu ikinci kere bakma eylemi, muhtemelen fotoğraflardaki iki ayrı tonu yansıtıyor: Huzuru ve huzursuzluğu. Üstü kapalı olduğunun, hatta söylemek istediklerini neredeyse sakladığının farkında olan bu fotoğraflar bizi yalnızca ne gördüğümüzü değil, aynı zamanda nasıl gördüğümüzü, kimin lensinden, ne zaman, ne için ve neden gördüğümüzü sorgulamaya davet ediyor. 2021’de yazar David Naimon’la konuşurken Cole aynı zamanda kendi sanat pratiğine de yöneltilebilecek sorular soruyor: “Neden bu kişinin dikkati başka bir yerde? Başka bir yerdeyse de nerede?”