Nisan Ak dünya klasik müzik sahnesinin hayranlıkla izlediği bir şef. Çok değerli orkestraların önünde, çok değerli programlarda baton salladı bugüne kadar. Şimdi de Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası, sezonun kapanış konserinde şef podyumuna çıkmaya hazırlanıyor. Konserin solisti Çin asıllı Amerikalı piyanist Zhang Zuo ya da müzikseverler tarafından daha yaygın bilinen adıyla ZeeZee olacak. 9 Mayıs’ta Zorlu PSM Turkcell Sahnesi’nde gerçekleşecek konserin programında Edvard Grieg ve Ludwig van Beethoven’ın yanı sıra 19. yüzyılın iki üstün yetenekli kadın bestecisi, Emilie Mayer ve Louise Farrenc’in yapıtları da var. The Art Newspaper Türkiye olarak Nisan Ak’ın Farrenc’i yorumlama arzusuna odaklandık.
YEKTA KOPAN: Sevgili Nisan Ak, Louise Farrenc’le tanışma hikâyenizi dinleyebilir miyiz?
NİSAN AK: Farrenc’i ben de gecen yaz Kanada’da tanıdım. Kanada’nın Fransız kısmı haliyle Fransız bestecilere çok düşkün. Eski repertuvarların yeniden ortaya çıkarılabilmesi için bütçe ayırıyorlar. Farrenc’i de Metropolitan Opera’nın müzik direktörü Yannick Nézet-Séguin yönetiyordu, ben de onlarla çalışma fırsatı buldum. Duyar duymaz ilk fark ettiğim şey müziğin içindeki Beethoven referanslarıydı.
Farrenc’in müzikal anlayışında sizi etkileyen noktaları soracağım. Ama önce eşitlik için verdiği çabayı konuşalım istiyorum. “Eşit işe eşit maaş” bugün hâlâ toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kanayan yarası ve Farrenc bu konuda öncü isimlerden biri…
Farrenc, Paris Konservatuarı’nda okumaya başladığında kadınlar sadece belli bir yaşa kadar okuyabiliyorlardı. Haliyle on beş yaşından sonra özel derslere yönelmek zorunda kalıyor. Sonra aynı kadın 19. yüzyılda Paris Konservatuarı’nda çalışan tek kadın profesör oluyor. Aynı zamanda da konservatuvarın tarihinde eşit maaş alma hakkı kazanan ilk kadın. Bunu da öyle kolay yapamıyor. On sene çalıştıktan sonra sonunda bu hakka sahip oluyor, bazı hocalar protesto ediyor. Hatta The New York Times’ın [“Louise Farrenc, 19th-Century Composer, Surges Back Into Sound”] makalesinin sonunda konservatuardan kimsenin onun cenazesine bile gelmediğini okuyabilirsiniz.
Beethoven’la birlikte “okuyabileceğimiz” bir besteci var karşımızda. Bir orkestra şefi olarak müzikal açıdan hangi yönleri etkiliyor sizi?
Farrenc duyguları yoğun olarak yazan bir besteci. Aynı Beethoven gibi. Ama benzeyen tek tarafı bu da değil. Armoniyi kullanışı, birdenbire coşkulanan değişimler yazışı, hatta Beethoven’a verdiği referanslarla, “Beethoven Fransa’da yaşayan bir kadın olsaydı böyle olurdu,” dedirtiyor. Ama tabii bunlar tesadüf değil. Farrenc on beş yaşında Anton Reicha’yla çalışmaya başlıyor. Reicha, Beethoven’ın yakın arkadaşı, besteci ve teorisyen. Farrenc, Reicha’dan Beethoven’ın içini dışını öğreniyor.
Kadın besteciler konusu klasik müzik tarihinin dertli konularından. Kadın şefler için de söylenebilir bu. Tarihsel olarak Farrenc’in yeterince görülmediğini anlıyoruz. Peki günümüzde bile “arka planda” kalma nedeni nedir?
Bestecilik ilginç bir meslek. Sürekli kendi müziklerinin amigosu olmak zorundasın. Güncel kalmak için insanları tanıman, müziğini anlatman gerekiyor. Bir şekilde gündemde kalmak gerekiyor. Paris Konservatuvarı gibi güçlü bir yerde pozisyon sahibi olmak ve eşinin de edisyon şirketi sahibi olması Farrenc’i diğer kadınlara göre bulunmayan avantajlı bir noktaya getirmiş ama buna rağmen ölümünden sonra insanlar bu ilgiyi sürdürmemiş. Şimdi şimdi değeri yeniden anlaşılıyor ama buna rağmen çok az araştırma var. Mesela İngilizce sadece bir biyografi var, o da 1980’lerde yazılmış. Ben bir müziği araştırırken ProQuest’ten üzerine yazılmış tezlere bakarım. “1. Senfoni”sinin üzerine yazılmış İngilizce tez yok henüz. Bir podcast bölümü yok... Üzerine az araştırma olan besteciler daha az anlaşılıyor ve daha az programa koyuluyor haliyle.
BİFO’yla bu eseri seslendirme kararı nasıl oluştu. Orkestrayla nasıl bir çalışma süreci geçirdin?
Ben BİFO’dan bu konser teklifini aldığımda daha Farrenc’le tanışmamıştım. Amy Beach’in “Gaelic Symphony”sini (Galler Senfonisi) düşünüyordum program olarak. Ama Farrenc’i dinleyince hemen bunu önerdim. Onlar da çok desteklediler. Bence dinleyiciler de çok beğenecek. Provalar henüz başlamadı ama aklımdan çıkmıyor müzik. Müziğin önüne uvertür olarak da Beethoven’ın “Egmont Uvertürü”nü programladık. Farrenc’in “1. Senfoni”si Beethoven’ın ünlü “5. Senfoni”sine referans veriyor. “Egmont” da “5. Senfoni”ye çok yakın bestelenmiş, aynı heroic hislere sahip.
Ama bir “bonus” eser daha var bahsetmek istediğim. O da Emilie Mayer’in “Faust Uvertürü”. Mayer de aynı Farrenc gibi Beethoven üzerine çalışıyor. Eserlerinde yine Farrenc’te olduğu gibi taşan duygular var. Bu müzikte en sevdiğim küçük anekdot da şu. Uvertürün adı “Faust”, ünlü Faust efsanesi üzerine yarı programatik bir eser. Yani konu var ama adım adım anlatmamış neler olduğunu, sadece başlık koymuş. Yani soyut bir anlatım. Ta ki sonuna kadar. Müzik Si minörden Si majöre geçiyor ve geçişinde “Sie ist gerettet” yazıyor: “O (kadın olan O) kurtarıldı.” Yani bence bunun şöyle bir anlamı olabilir. Aslında bu “Faust Uvertürü”nün asıl kahramanı Faust değil, Margaret. Mayer, Margaret’ten ve tüm olan bitenden sonra onun ruhunun Tanrı tarafından bağışlanmasından bahsediyor.
Son soru biraz kişisel olsun. Bence “Chillarmonic” harika bir sosyal medya hesabı ve siz de iyi bir içerik üreticisisiniz. Hem dinleyicilerden hem de klasik müzik dünyasından nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?
Çok teşekkürler! Ben de Chillharmonic ismini çok seviyorum. Hem chill hem de philharmonic… Benim klasik müziğin elitizmiyle biraz derdim var Yekta Bey. Ben genel olarak klasik müzik tanımına da biraz gıcık oluyorum. Nerede başlıyor nerede bitiyor? Tam olarak hangi noktada, “Bu klasik müzik değil,” diyoruz bir müziğe mesela? Ve bunu hangi otoriteyle söyleyebiliyoruz? Benim otoriteyle de derdim var zaten. Yani aslında ben çıkıp “klasik” ya da “pop” müzik anlatmıyorum sosyal medyada sadece müzik anlatıyorum. Çünkü klasik müziğe olan analitik bakışımızı pop müziğe, pop müziğe olan heyecanımızı da klasik müziğe neden aktarmayalım ki?
Çok teşekkürler bu ilgili sorular için Yekta Bey. Ben de müziğini çok sevdiğim iki kadını anlatmış oldum sayenizde. Konserde uzun suredir tanıdığım ve takip ettiğim piyanist ZeeZee’yle Grieg’in “Piyano Konçertosu”nu da çalacağız. Gerçekten her bölümü keyifle dinlenecek bir program oldu. Ben iple çekiyorum 9 Mayıs’ı.