Brüksel’in çeperindeki Tervueren’de bulunan, 2018’de şatafatla açılan AfricaMuseum, adını değiştirmekle kalmayıp kapsamlı bir düzenlemeye de gitti. 1897’de kurulan yüzyıllık kurum geçmişini, edindiği eserlerin tarihini, koleksiyonlarının sergilenişini ve özellikle de Afrika’nın sömürgeci temsilini sorguladı. Belçika’nın eski sömürgesi olan ve 1960’ta bağımsızlığını kazanan Demokratik Kongo Cumhuriyeti bu konuyla özellikle ilgilendi.
Afrika’daki ilkel toplulukları basmakalıp bir şekilde tasvir eden, sömürgeciliği ve onun üst düzey savunuculuğunu yücelten heykeller, müzenin yeni genel izleğinden çıkarıldı. Bu eserler beş yıl boyunca müzenin ana koleksiyonlarının dışında bir salonda sergilendi. Bu tanıtıcı bölüm, bir “heykel deposu” veya heykellerin toplandığı müzeografik bir yerleştirme biçiminde sömürgecilik propagandası ve ondan yararlanma sorununu ortaya koyması gerekiyordu. Beklenen etkinin aksine (“ötekinin temsili, ırkçılık ve sömürgecilik konusunda bir diyaloğa teşvik etmek için sömürge propagandasını yeniden tasarlamak”) bu çarpıcı düzenleme, çelişkili bir biçimde ziyaretçilerde şaşkınlık uyandırarak heykelleri öne çıkarmıştı. Ziyaretçiler için bariz olsa da kurumun “eserleri ıskartaya çıkarma fikrinin ilk bakışta tanımlanamadığını, istemsiz bir şekilde bütün eserlerin Afrika’nın olumsuz temsiline katkıda bulunmayı sürdürdüğü”nü fark etmesi için beş yıl geçmesi gerekti.
Gözden geçirilen koleksiyonlar
2023’ten sonra AfricaMuseum farklı bir yol izledi, bu heykeller artık sadece rehberli turlarda görülebiliyor. Küçük salonlar artık koleksiyonlarda bulunan birtakım eşyaların menşei konusundaki araştırma ve incelemeler için kullanılıyor.
ReThinking Collections (Koleksiyonları Yeniden Düşünmek) başlıklı bir sergiyle yeniden açılan ilk salon üç bölümden oluşuyor: koleksiyonları yeniden düzenlemek, yeniden ziyaret etmek ve yeni baştan yapmak. Bu sergileme, müzenin yayımladığı bilimsel bir araştırma kitabından alıyor ilhamını: La Fabrique des collections: origines, trajectoires et reconnexions (Koleksiyonların Yapımı: Kökenler, İzlek ve Yeniden Bağlantılandırma) (Sarah Van Beurden, Didier Gondola ve Agnès Lacaille (ed.), Muséeroyal de l’Afriquecentrale, 2023). Kitap bütünlüklü iki bakış açısına odaklanıyor: Bir yanda tarihsel ve çağdaş Belçika ve Kongo bağlamlarında kültürel miras alanı, diğer yanda AfricaMuseum Koleksiyonu’nun kendine özgü alanı. Kitabın yazarlarına göre: “Avrupa’daki Batılı olmayan miraslara ilişkin köken araştırması müzecilik ve kültür politikaları alanında zorunlu hale gelmiştir.” Kitap güncel tartışmaların ve bu tartışmaların yarattığı gerçek güçlüklerin ışığında yeni yorum çerçeveleri öneriyor. (Bu güçlüklerden biri de şu: 2020 Haziran ile 2023 Aralık’ı arasında Belçika’nın sömürge geçmişi üzerinde çalışan parlamento komisyonunun raporu yayımlanmayacak ve bir iç çalışma olarak kalacak çünkü raportörler oybirliğiyle onaylanmadı.)
Müze koleksiyonunda bulunan 129 bin eser arasından 60’ının seçilmesiyle oluşan sergi, bu çalışmaların izini sürmeye özen gösteriyor. Eserlerin kaynağı ve kökeni, kısmi de olsa arşiv ve envanterler meselesi en başından beri ortaya konularak mevcut kaynaklara göre incelendi. Nesnelerin kökeni konusuna gelince, müzenin Birinci Dünya Savaşı’ndan önce 40 binden fazla eser satın aldığı ortaya kondu. Kongolulara karşı çoğu zaman eşitsiz, hatta şiddet içeren güç ilişkileriyle sağlanan, doğrudan ya da dolaylı yollarla “elde edilenler” farklı birey, şirket ya da kurum ağlarının işin içinde olduğu anlamına geliyordu. Bu ağlar öncelikle bizzat toplama seferlerinden (yüzde 25), ardından askerî ve diğer güçlerin harekete geçmesinden (yüzde 22) ve sömürge yönetiminin kendisinden oluşuyor (yüzde 12). Ekonomi, sanat piyasası, misyonerlik ve sağlık hizmetleri alanları, hepsi de “bilinmeyen koleksiyoncular” olarak bunun yaklaşık yüzde 20’sini temsil ediyor.
Sorunlu eserler
Serginin ikinci bölümü müzedeki varlığı pek çok soruyu gündeme getiren üç nesne grubuna odaklanıyor. Eskiden Kongo Müzesi adını taşıyan kurum, 1898’den itibaren zoolojik, botanik ve jeolojik örneklerin toplanması için bir çağrı yapmıştı. Bu da dönemin bilimsel ve keşifsel amaçları doğrultusunda gerçek bir toplama çılgınlığına yol açtı. Şimdilik bu nesnelerin iadesi söz konusu değil, daha ziyade Belçikalı ve Kongolu muhataplar arasında, Avrupa ve diğer Afrika ülkeleri arasında da olduğu gibi kültürel mirasın üzerinde duruluyor.
Bu incelemelerin sonuçları koleksiyonlarda da görünür hale geliyor. Sergilenen, menşei tartışmalı pek çok eser artık bir piktogramla birlikte sunuluyor. Bir QR kodu aracılığıyla müzenin “olumsuz sömürgeci temsiller” olduğuna inandığı eserlerin elde edilişi, korunması, uygunluğu, erişilebilirliği ve iadesi hakkında bağlamsal açıklamalara ulaşılıyor.
Bu isabetli teşebbüsün dışında müze, koleksiyonlarının geleceğine dair de sorular soruyor: Eserler iade mi edilmeli, saklanmalı mı yoksa uzun vadede ödünç mü verilmeli? Afrikalı çağdaş sanatçıların eserlerini sergilemek de bir o kadar çetrefil bir konu. Eserler düzenlenmeden binanın içinde toplandığında birkaç kayda değer istisna dışında keşfedilebilenler her zaman çok da ikna edici olmuyor. Zenginliğiyle diğerlerinden ayrılan Orta Afrika Kraliyet Müzesi, dönemin politik ve sanatsal gücünün canlı bir örneği. Bu müze binasının mimarı Paris’teki Petit Palais’ninde mimarı olan Charles Girault. Böylesi önemli yapıların içindeki daimi koleksiyonlara çağdaş eserler eklemenin ne kadar karmaşık olabileceği de bilinen bir gerçek.
• ReThinking Collections (Koleksiyonları Yeniden Düşünmek), 19 Ocak-29 Eylül arasında Tervueren, AfricaMuseum’da görülebilir.