Güneşin yakıcılığının şubat serinliğinde bile hissedildiği Doha’da bir öğleden sonra,mavi-gri camlı gökdelenler küçük körfezin durgun sularında çöldeki bir serap misali yükseliyor.Katar’ın batısında yer alan RasBrouq’taki çöldeyse günbatımına ince kumları sertçe dağıtan ve insanın kemiklerini üşüten bir rüzgâr eşlik ediyor.
24 Şubat-5 Ağustos tarihleri arasında gerçekleşecek Design Doha Bienali’nin ana sergisi, Arab Design Now (Şimdi Arap Tasarımı) kumdan cama, kilden betona, pamuktan bakıra, Ortadoğu ve Kuzey Afrika (ODKA-MENA) bölgesinde doğanın ve insanın izlerini sürüyor. Son yıllarda sadece Dünya Kupası’yla değil, yeni müzeleri, sanat kurumları ve uluslararası sergileriyle de anılan Katar’daAmman Tasarım Haftası’nın kurucu ortağı ve direktörü olan küratör Rana Beiruti, çoraklığıyla tanınan toprakların aynı zamanda bolluk da içerdiğini söylüyor – sadece nereye bakacağını bilmek gerekiyor.
70’ten fazla Arap tasarımcının sergiye özel 38 işini içeren Arab Design Now, Arap dünyasından çağdaş tasarımları öne çıkarıyor. Sergi, mimar Anne Holtrop’un dev dönencelerden oluşan “Sites – New Sites” işiyle açılıyor. Katar’daki doğal ya da insan yapımı bölgelerin reçine dökümü olan bu dönenceler sergi alanındaki hareket, hava akımı ya da doğrudan ziyaretçilerin dokunuşuyla birbirlerine yakınlaşıp uzaklaşarak daimi bir etkileşim halinde kalıyor. Dina Haddadin’in “Sabil – The Nomad Pavilion” adlı, dönencelerin arkasında kâh görünen kâh gizlenen tasarımı, Bedevilerin çadırlarında kullandığı malzemelerle örülmüş bir pavyon sunuyor. Yerde Ishraq Zraikat’ın Bedevi dokumacılığına gönderme yapan “Raw Embrace”i ve duvarda Amina Agueznay’ın “Portal 1–4”ü birleşerek bu geniş sergi mekânını tektonik levhaların bugün bildiğimiz kıtalara dönüştüğü günlerden kabilelere, bölgedeki insanlık tarihine adeta girizgâh yapılan bir alana dönüştürüyor.
Toprak ve tasarım
Toprak ile tasarım arasındaki diyalog, serginin giriş katı boyunca devam ediyor. İlerledikçe izleyici zanaatla,araçların icat edilmesiyle, topraktan elde edilenlerin işlenmesiyle karşılaşıyor. Geçmişle bağ kurmak isteyen tasarımcıların bölgenin coğrafyası ve kültüründen, hatta yer yer mitolojisinden beslendiğini söyleyen Beiruti, sergiyi gerçekten bölge tarihini yansıtacak şekilde kurgulamış. Hurma çekirdeklerinden (Bone, “The Introvert”) ve kilden (Salima Naji, “Sharing the Earth [Spatial Interiorities]) yapılmış “kulübe”leri, farklı farklı tekniklerle ve materyallerle dokunmuş duvar kilimlerini geçerek tasavvuf kültüründen esinlenen avizeye (Abeer Seikaly, “Constellations 2.0: Object. Light. Consciousness”) ve oradan gölete (Hiba Shahzada, “Reverie”) geliyoruz.
Göletin ardından ulaşılan küçük oda,lacivert duvarlarıyla tasavvuf kültüründen uzaklaştığımızı işaret ediyor. Ali Kaaf’ın burada sıralanan “Helmet” serisindeki cam heykelleri, antik zamanlardan itibaren savaşlarda kullanılan miğferlerden yola çıksa da,eski dalış kıyafetlerinin başlıklarını da andırıyor. Nitekim serginin üst katına çıkan asansörde alttan vuran ışıklarla parlayan, deniz canlılarından esinlenilmiş cam işler (T Sahki, “Whispers from the Deep”) insana kendini bir anda su altında bulmuş izlenimi veriyor.
Narin ve girift
Beiruti, suyun altından üst kata çıktığımızda kentsel olana, mimariye, daha sofistike yapım tekniklerine ve incelikli tasarım ürünlerine geçiş yaptığımızı söylüyor. Filistinli mimarlık ofisi AAU Anastas’ın “Tiamat” enstalasyonu, Sahel Alhiyari’nin “Eleven” adlı terakota sütunları ve CivilArchitecture’ın “House Between a Jujube Tree and a Palm Tree” adlı ev çatısı göz alıcı boyutlarıyla alana hükmediyorlar. Bunlar mimari yapıların örnekleriyse, bu katta bulunan narin mobilyalar, modern aksesuvarlar, zemin ve duvar motifleri gelenekle harmanlanan çağdaş tasarım örnekleri olarak içe dönüşü temsil ediyor.
Arab Design Now’un son bölümünde Arap pop kültürüne ve Arap diline ağırlık veriyor Beiruti. “Çünkü insanlığın en girift icadı dil ve kültür,” diyor. 40MUSTAQEL’in “A Woven Mimesis” işi, Edward Said’in halıya işlenen sözleriyle bu iç içeliği, benzer ile farklının aynı anda ve üst üste var olma halini en iyi şekliyle anlatıyor:
“İlk olarak hangi dili, Arapçayı mı yoksa İngilizceyi mi konuştuğumu hiçbir zaman bilemedim; hangisinin şüphe götürmez bir şekilde bana ait olduğunu da. Ama bildiğim bir şey varsa o da her ikisinin de her zaman hayatımda olduğu; bazen ironik bazense nostaljik bir şekilde biri ötekinde yankılanıyor, genelde biri ötekinde düzeltiler yapıyor, ötekine yorum yapıyor. Her ikisi de kesinlikle ilk dilim gibi görünebilir ama ikisi de değil.”
Uzak ama yakın
Kültür-sanat kurumu Qatar Museums (Katar Müzeleri) çatısı altında gerçekleşen bienaldeki diğer sergiler; Colours of the City: A Century of Architecture in Doha, Weaving Poems,100/100 HUNDRED BEST ARABIC POSTERS Round 04,Crafting Uzbekistan: Tradition in Threads ve Cultural Kinship (Şehrin Renkleri: Doha’da Yüzyıllık Mimari, Şiirler Örmek, 100/100 En İyi Yüz Arapça Poster 4. Raund, Özbekistan Zanaati: İplik Geleneği ve Kültürel Yakınlık). Arab Design Now’a bütünleyici bir şekilde eşlik eden bu sergilerden Uzbekistan Art and Culture Development Foundation’ın sunduğu Crafting Uzbekistan, Özbekistan’ın geleneksel ahşap ve tekstil zanaatlarını çağdaş yorumlarla buluşturuyor. Kral III. Charles’ın kurduğu kâr amacı gütmeyen kuruluş Turquoise Mountain’ın Weaving Poems sergisi, Maryam Omar’ın doğum yeri olan Afganistan’ın doğasından ve sözlü şiir kültüründen esinlenerek tasarladığı soyut halı desenlerinden oluşuyor. Afganistan’daki kadınların dokuduğu halılar gökyüzünü, dağları, toprağı Doha’da yüksekliğiyle insanda gerçekten bir tepeyle karşılaşmış etkisi yaratan sergi alanına taşıyor.
Design Doha boyunca Katarlı ve Faslı sanatçılar arasında bir exchange programı sürecek. Aynı zamanda partner sergileri kapsamında Hollanda’dan Joris Laarman, Güney Kore’den Choi Byung Hoon ve Türkiye’den Gökhan Karakuş gibi tasarımcıların işleri farklı mekânlarda sergilenecek. Sadece Batı’nın değil, Ortadoğu’nun da doğusunda kalan Doha’daki bienalin 1. Edisyonu, MENA bölgesi ve ötesinden bir araya getirdiği tasarımcıların işleriyle bize uzak gelen yerlerin ve kültürlerin aslında ne kadar yakın olduğunu da gösteriyor.
Design Doha sergileri, şehrin yeni gelişen bölgesi Msheireb’deki binalarda yer alıyor. Çoğu araç trafiğine kapalı taşlı yolları ve tramvay hatlarıyla burası gökdelenlerin kalabalığından da, çölün ıssızlığından da çok farklı. Mimari yapısı Katar’ın geleneklerine dayanan ama yüzünü geleceğe dönmüş bir mahalle: Tıpkı Design Doha’nın 1. Edisyonu gibi.