Çağla Meknuze Kırant: 'Şiir çevrilemez' yargısını aşan işler yapıyorsunuz. Pek çok farklı ülkede uluslararası festivallere, çeviri atölyelerine katıldınız. 2017 yılından bu yana Çevrimdışı İstanbul Uluslararası Şiir Festivali'ni düzenliyorsunuz. Şiir çevirisinin olmazsa olmazları nedir? Nasıl bir deneyim 'şiir çevirmek ve şiirini farklı dillerde okumak'?
Gökçenur Ç.: Dünyada halihazırda yedi binden fazla dil konuşuluyor. Şiir çevrilemez yargısı bir şiirin bu yedi bin dilden hiçbirine mi çevrilemeyeceğini iddia etmektedir? Sorunun kapsamını bilmiyorum ama yedi bin dil içinde herhangi bir şiirin değerinden bir şey kaybetmeden çevrilebileceği birkaç dil çıkacağını herkes kabul eder sanıyorum. Şiir çevirisiyle ilgili yapılan hatalardan biri de çok fazla sonuca odaklanılması. Bugüne kadar düzenlediğim/ katıldığım onlarca çeviri atölyesinde otuzdan fazla dildeki şiirleri köprü dil üzerinden Türkçe’ye çevirdim ve benim de şiirlerim o dillere çevrildi. Bir an için zihinlerimizi çıktıya, sonuca, kâra odaklayan sermayeci bakış açısından sıyrılıp yola, sürece odaklanabilirsek orada çok kıymetli şeyler bulabiliriz. Dediğim gibi çeviri faaliyetlerimin büyük kısmı çeviri atölyelerinde başka şairlerle karşılıklı şiirlerimizi, çevirerek geçti. Diyebilirim ki bu dünyanın hem en hızlı terapisi hem de en hızlı dostluk kurma yöntemidir. Normalde şair ve çevirmen arasında aşılmayan bir sınır durur. Sorulmayacak sorulsa da yanıtlanmayacak sorular vardır. Ama karşılıklı çeviride tüm bu sınırlar silinir. Bir dizedeki bir metaforun bir diğeriyle bağlantısını açıklamaya çalışırken kendinizi ruhunuzun en derinliklerindeki sırlarınızı, ilk aşklarınızı, babanızı anlatırken bulursunuz.
Efe Duyan: Şiir çevirmek bir başka şairle empati kurmak demek bana kalırsa. Onun dünyasına girip, bu şair Türkçe bilseydi nasıl yazardı bu dizeleri diye soruyorum ben kendime. Evet birebir çeviri imkânsız ama böyle bakınca her şey mümkün. Bu anlamda çeviri de yaratıcı bir yazı biçimi bence. Çevirdiğim kadar da çevrildim herhalde otuza yakın dile tadımlık da olsa birkaç şiirim çevrildi, yayımlandı. Şiirlerini farklı dillerde duymak ya da görmek, bir şair için tabii öncelikle onur verici, sevindirici ve beklenmedik bir biçimde öğretici. İnsanın kendi şiirine çok farklı açılardan bakmasını sağlıyor. Aynı zamanda başka dillere, o dillerin şiir dünyasına dair bir fikir veriyor. Dünya şiirinin muazzam zenginliğine dokunuyorsunuz, o okyanusun suyuna katılıyorsunuz.
Selahattin Yolgiden: Şiir çevirisi gerçekten çok zor bir uğraş. Ama bir o kadar da keyifli. Elbette bazı şartları var bence. İlki çeviriyi birebir yapmamanız gerekiyor. Ve ikincisi de çevirenin şair olması veya şiiri çok iyi bilmesi gerekiyor bence. Aslında Offline İstanbul Uluslararası Şiir Festivali ile Çevrimdışı İstanbul Edebiyat Dergisi fikri birlikte çıktı. İlk önce dergiyi, hemen sonrasında ise festivali hayata geçirdik. Bu ilk başta her festivalden önce bir çeviri atölyesinin olduğu bir süreçle ilerledi. Böylece Romanya, Bulgaristan, Hollanda ve İsveç’ten şair arkadaşlarla çok verimli geçen karşılıklı çeviri atölyeleri yaptık. Şiirlerini çevirdiğiniz şairin sizin hemen yakınınızda olması çok önemli çünkü sizin de tahmin edeceğiniz gibi o dile has kalıplar ve deyimler şiirin gidişatını inanılmaz etkiliyor. Böylece birbirinize yakın olmanız iki çevirmene de büyük avantajlar sağlıyor. Şiirlerimi farklı dillerde okumaksa anlatılması imkânsız bir his.
Versopolis nedir? Versopolis şairi olmak ne anlama geliyor?
S.Y: Versopolis 2014 yılında, Avrupalı şairlerin gelişimi ve eserlerini paylaşmalarını kolaylaştırmak için kurulmuş bir platform. Biz festival olarak Versopolis’in Türkiye partneriyiz. Avrupa’nın hemen her ülkesinden platforma üye festivaller var. Sistem şöyle işliyor; her ülkenin partner festivali, her yıl platformun şair datasına yeni isimler öneriyor. Diyelim ki Almanya’da bir festival, Türkiye’den bir şairi Versopolis aracılığıyla davet etmek istiyor, bizim oluşturduğumuz listeden bir şairi seçiyor ve o şaire hem maddi hem de prestij olarak destek oluyor. Yine Almanya örneğini verirsek, Türkiye’den davet edilen şair için Türkçe, Almanca ve İngilizce olarak üç dilli bir kitap basılıyor. Bu da şairin eserlerinin dünya dillerinde dolaşımı için çok önemli elbette.
Efe D.: Selahattin Versopolis’in ne olduğundan bahsetti. Ben de şöyle bir ek yapayım. Bir Avrupa Birliği projesi olarak, özellikle kurumlar arası bir platform olduğundan, bürokratik, kağıt üzerinde, sadece fonların kullanıldığı bir yapı olabilirdi, ama değil, biraz abartacağım ama geniş, sınırlar ötesi dayanışma, sıcak bağlar oluştu festival yürütücüleri arasında. “Versopolis şairi” demeyelim de, Versopolis’in online şiir antololojisinde yer alan şairler demek daha doğru. Avrupa’nın herhalde Lyrikline’la birlikte en kapsamlı online şiir veritabanı. Lyrikline’da sesli şiiri vurgusu var tabii. Versopolis’in özelliğiyse her ülke şairinin o ülkeden bir festival tarafından önerilmiş olması. Öbür türlü tek bir yerden bunca farklı dilden nitelikli seçimler yapmak çok zor.
Gökçenur Ç.: Avrupa’daki şiir festivallerinin, düzenleyenlerin, katılanların bir aile gibi olduğunu hep söyleriz. Versopolis bize bu ailenin hem ne kadar büyük olduğunu hem de ne kadar küçük olduğunu gösteriyor. Bir araya geldiğimizde, fikirlerimizi, sorunlarımızı, kaynaklarımızı paylaştığımızda ne kadar büyük bir etki yaratabildiğimizi görüyoruz. Diğer yandan evet bir avuç şiir sevdalısı, şairiz.
Çevrimdışı İstanbul Uluslararası Şiir Festivali nasıl doğdu? Nasıl ilerliyor? Türkiye'de tamamen bağımsız uluslararası bir edebiyat festivali organizasyonunu nasıl mümkün kılıyorsunuz?
E.D: İstanbul Offline Festivali, bizim 2009’dan beri yaptığımız uluslararası çalışmaların temeli üzerine oturuyor. 2009-2010 yıllarında efsanevi Word – Express çalışmasının temel partnerlerinden biriydik. Ondan sonra pek çok uluslararası şiir çeviri atölyesi düzenledik, yabancı şairleri Türkiye’de ağırladık, pek çok Türk şairi bu kanallar üzerinden yurtdışına gitti. Çevrimdışı İstanbul Dergisi’ni çıkartmaya başlayınca bu çalışmaları bir festival altında toplayacak enerji ve çevremiz oluştu.
Nasıl mümkün oluyor? Gönüllü emeğe dayanarak mümkün oluyor. Tüm organizasyon, çeviriler, tasarımlar şair ve şiirseverlerin gönüllü emeğine dayanıyor. Yabancı şairlerin masrafları içinse tek tek o ülkenin kültür bakanlığına veya ilgili fona başvuruluyor. Bu da meşakatli bir süreç, ayrıca her ülkede prosedür farklıdır, bunu bilmek ve ona göre hareket etmek gerekiyor. Avrpa’da veya ABD’de yaşayan bir şairi sıkı bir telif ücreti ödemeden getirmek çok zordur, yurtdışında işler öyle yürüyor. Ama kişisel bağlantılarımız, Türkiye’nin siyasi-kültürel ortamı, bizim festivalin ruhu birleşince herkes gelmeye can atıyor. Avrupa’nın dikkat çeken festivallerinden biriyiz demek hiç de abartılı olmaz. Tabii en önemlisi sıkı, yenilikçi, farklı şiir dünyalarına sahip şairleri getirebilmek.
Kısacası bu festivalin varoluşunun tek koşulu dünya şiirinin enginliği, bizim okuma ve Türk okurlarıyla paylaşma hevesimiz.
S.Y: İlk soruda da bahsettiğim gibi biz uzun zamandır birçok uluslararası festivale katılmış bir ekibiz. Her birimizin böyle bir sürü tecrübesi var. Aslında festival fikri biraz da buradan çıktı. Önce dergimiz yayınlanmaya başladı, hemen ardından da festivalimiz ortaya çıktı. Özellikle yurtdışı festivallerden edindiğimiz deneyimleri kendi festivalimizde kullanıyoruz. Bağımsız bir şiir festivalinin oluşması ve hayatta kalması çok çok zor elbette. Bu sürecin devam etmesi de bizim insanüstü çabamız sayesinde oluyor. Festival geneline iş bölümü şöyle; Gökçenur işin onur konuğu ve davetli şairlerin şiir çevirileri kısmını alıyor genelde. Efe ile ben de şiir çeviriyoruz. Efe o yılın festival planı ve uluslararası desteklerde mükemmeldir mesela. Ben de işin lojistik tarafıyla ilgileniyorum; konaklamalar, geliş-gidiş, yemekler vs. Ayrıca ekipte olmayan ama son birkaç senedir ekipteymiş gibi bizi destekleyen şair arkadaşımız Emrullah Alp de var. Eksik olmasın, bize inanılmaz yardımcı oluyor.
İlk şiirinizi hatırlıyor musunuz?
ED: İlk şiirlerim lise edebiyat dergisinde, sonra da ünviersite ilk yılında çıkardığımız Pia’da yayımlandı. 2002’den sonra da ulusal dergiler. Ama elimin altında değil bu yayınlar şimdi. Yayımlanmamışlar arasında- ilk şiir mi emin değilim ama- ilklerden biri şöyle başlıyordu:
Ayna haykırıyordu
Ne olacağını biliyorsun, sana ne olacağını biliyorsun!
S.Y: Yaş 13 sanırım. Bir kısmı şöyle:
Dalda yaprağın büyüdüğünü görebilir misin?
Yıldızları tutabilir misin ellerinle?
Ah nasıl yıpratır insanı
Yapmak isteyip de yapamamak
G.Ç.: Çocukluk yıllarımdan beri şiir yazarım. Okula başlamadan önce her iki elimi de kullanırdım. Okulda beni sağ elimi kullanmaya yönelttiler. Yanlış elimmiş. Üstüne -bugün anlıyorum ki- bir de dispraksi özgün öğrenme güçlüğüm varmış. Bu yüzden yazı yazmayı hiç sevmedim. Ödevlerde, sınavlarda uzun bir yazı yazmak yerine izin veriliyorsa hep şiir yazmayı tercih ettim. İlk şiirimi hatırlamıyorum. Hatırladığım ilk şiirim, lisede aşık olduğum kıza açılmak için yazmıştım galiba, pek de işime yaramamıştı. Bu vesileyle ilk yayınlanan şiirimi bulayım dedim maalesef onu da bulamadım. Müsadenizle son şiirimi paylaşayım
Bugün Anladım Sevgilim
Deli değiliz biz, gerçekten var masmavi geyikler
Yenilmiş değiliz biz, bizim değil kapitalizmin bu kriz
Yaşlı değiliz biz, zaman rüzgâr adını unutmasın diye geçer
Yalnız değiliz biz, mutlu olmamız için yeter de artar deniz
Sen yağmurdan bile güzelsin sevgilim
ve birbirimizi her gün yeniden sevebiliriz
İçten içe 'yüzyıllar geçse bile şu şiirimle anılayım' dediğiniz, sizin için özel bir şiiriniz var mı? Hangi şiir?
S.Y: Ben şiir olarak değil de kitap olarak bakarım bu konuya. Dokuz kitabım var ve hepsi benim için çok önemli. Ancak ille de birilerini seçmem gerekiyorsa son kitabım “Uyurken de Görebiliyorsun Geceyi”, “Eve Geç Kaldım Yalnızlık Bekler” ve “Herkes Ayrıldı Kendinden”deki şiirlerin beni daha iyi temsil ettiğini düşünüyorum.
E.D: Benim şiirimde öne çıkan özelliklerden olan mimari yapıyı ve toplumsal, kişisel olanı yan yana getirme eğilimini ve bütünsel metafor fikrini temsil ettiği için mi, yoksa en çok çevrilmiş ve ilgi görmüş şiirlerimden biri olduğu için mi, bilmiyorum ama Çağrı Merkezi’ni seçebilirim:
G.Ç: O şiiri yazabilmiş olsaydım artık yazmama gerek kalmazdı. Yazarken ölümsüzlüğü arıyoruz belki. Yazdığım hiçbir şiir yüzyıllara dayanacak mı bilmiyorum. Benden uzun yaşayacaklarını umuyorum.