Birincilerim: Cehenneme Övgü, Cennetin Dibi ve Annem Belkıs. Bu kitapların müptelalarına ve bir zamanların Radikal gazetesinde ikamet eden “Uçmakdere” köşesi sakinlerine bu küçümen siesta tuhaf gelmez herhalde.
2016 sonbaharıydı. Caravaggio’yu yazmaya koyulduğu zamanlar. Bu kez bizim evdeydik. Pek muhabbet… Sabahlamıştık. Öğlene doğru güne başladığımızda dış kapı ağzına kadar açıktı. Ev halkını uyandırmamak için kapıyı çekmeden çıkmış erkenden. Bu yine hiçbirimize yine tuhaf gelmemişti. Çünkü, desem, “çünkü”sü çok. Çünkü o, Gündüz!
Demlenerek okunacak bir roman
Gündüz Vassaf’ın ilk romanı Ressamın İsyanı: Caravaggio, Nisan 2023’te Everest Yayınları etiketiyle okurlarına kavuştu. Kendi içinde dört kitabı barındıran (“Ortigia”, “Lara”, “Yolda” ve “Procida”) roman, 665 sayfa.
Vassaf romanı, “Sevgili okur, işiniz kolay değil,” notuyla açıyor ve kitabının demlenerek okunmasını rica ediyor. Hayatı boyunca yazmış biri. Onlarca kitaba imza atmış, yüzlerce (gerçi nicelik hesabını sevmez) araştırmaya “kaynak” olmuş ve 70 yaşında ilk romanının başına oturmuş. Romanı tamamladığında 77 olmuştu. Kabul, nicelik hesabından vazgeçelim, rakamları rahat bırakalım. Ama başlamak ve sonunu getirmek, yine de az şey mi?
Ressamın İsyanı’nın anlatıcısının meselelerinden biri de bu: Mutlaka varmalı mıyız? Sonunu illa ki getirmeli miyiz? Aşksa evliliğe, evlilikse çocuğa, çocuksa toruna… “Bir gün roman yazacak olursam şimdi ne olacak duygusu vermesin,” diyor ismi cismi olmayan ana karakter. Gönlüne göre de bir sonuç elde ediyor. Roman mı, günce mi, şiir mi, otobiyografi mi, biyografi mi? Ortaya, sonu başı çapraşık “tür”lere inat bir çalışma çıkıyor.
Hikâye, okuru, anlatıcının, barok resmin “kötü adamı” İtalyan ressam Michelangelo Merisi da Caravaggio’nun “Azize Lucia’nın Gömülüşü”yle karşılaşılıyor. Vardır böyle anlar hayatta. İnsan pırt diye pişik olmaz. Ama git gel… O ne ka-vuş-ma/ka-vuş-a-ma-ma! Burada dövizi havaya kaldıralım. “Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti,” değil; çünkü anlatıcının“sanattan beklediği sanatçıyı kendisinden kurtarması”.Demlenerek okuduktan, 665 sayfayı hatim indirdikten sonra elimizi kaldırıp soralım yazara: Gündüz Vassaf, Gündüz Bey, Gündüz Hocam, Gündüz; Caravaggio’ya bakarken kendinizden ne kadar kurtuldunuz? 665 sayfa ve yedi yıl olsa bile.
Gündüz Vassaf’ın buluşturdukları
Sicilya, Ortigia'daki Santa Lucia alla Badia Kilisesi’nde başlayan bu takıntılı ilişki, anlatıcının her gün kiliseye gidip notlar almasıyla sürüyor. Akdeniz şırıl şırıl pırılcan, Caravaggio zifirî. Gündüz, parçalı bulutlu. Ayakkabıları var ama ıslak. Tevazuyu da çalışmayı da ıskalamıyor. Bilmişlik yapmıyor. Kendiliğinden oluyor her şey. Amerika kıtası sizin, AB’yi terk eden İngiltere onun. Caravvagio’ya dair ne varsa yalayıp yutuyor. Okumak da kesmiyor. Arap istilası, Vatikan’ı, Osmanoğlu… Dağ taş, dere tepe fıttırana kadar Caravaggio’yu kovalıyor. Şükürler olsun okurunu ve hepimizin zamanını da düşünüyor. WikiArt sanat ansiklopedisinin QR kodunu, çağdaşlarını imrendirecek bir hamleyle kitaba ekletiyor. Bununla da yetinmiyor, romanın iç kapağında yer alan “Medusa’nınKafası”nı ve diğer Caravaggio’ları seyre dalanlar için Spotify üzerinden bir de müzik seçkisi oluşturuyor. Romanda geçen parçalar bunların hepsi. Vay, vay, vay, kimler yok ki!BritneySpears, Carl Orff, Zeki Müren ile Giuseppe Verdi’yi ancak Gündüz Vassaf buluşturabilirdi!
Caravaggio’yla arasına giren yaşlı turistleri oturduğu yerden resme yayılan osuruğunun kokusuyla kim dağıtır, yine o yazar! Gün biter, fütürist derdi bitmez. Not alır: “2050’de 60 yaşın üzerinde 2,1 milyon insanı, sığındıkları huzurevlerinin silahlı güvenlikçileri koruyacak.”
Evet, boğuluyoruz
Caravaggio’nun resimleri eşliğinde uz giden ana karakterimiz, 16. yüzyılda ressamın mazisi eşliğinde yaşadığımız yüzyıldan insan suretini de tırmıklıyor: “Çocuklar son kölelerimiz…Yaşamın anlamı gece sorgulanır... Evlilik gibi boşanma da kutlanmalı... Kuşlar, kurbağalar küser mi... Çocukken anadilimiz müzik, dans ve resim. Okullarımızda sanatı öldürür, doğal yeteneklerimizi hadım eder olduk... İntihar eden tek türüz. Bir milyon türü yok eden de... Bir kedi bunları düşünmezdi...”
Freud’a sapık teşhisi konmamasına da şaşırıyor kılavuzumuz. Buralarda okur fena çakılıyor. Ama doktor önermeye çekindiğim gibi “içerik” önermeye de çekiniyorum son günlerde. Gelin o bölümü okurken aldığım nota bakın: İyileşmek için hastaneye koşup, “Acaba hangi virüsü kaptım,” diye eve dönen, çocuğunun dokunduğu kapı kolundan korkan, ruhani şifa için oruç tutup, “Ya bağışıklığım düştüyse,” diye evhamlananların fink attığı bu endişe çağında Freud mu kalır arkadaş? Evet, boğuluyoruz. Yaşa!
O da boğuluyor. Bugün değil tarih de onu boğuyor. Nereye gitse bayrak masalları. Kadını nesneleştiren tarih, erkeğin cinselliğini sansürlemiş. Bilenler susmuş, bilmeyenler sormamış. Şimdi de gözleri uzayda. Ayda cami, kilise, havra saplantısındalar. Cizvitler yakalanırsa işkencede İsa’yı reddetmemek için kendilerini kırbaçlama antrenmanı yaparlarmış. Türkiye’de de ser verip sır vermemek için aynı şeyi yapan solcular tanırmış. Fareli köylerin kavalcıları peşinde demokrasicilik oynandığından, “dini olmayanların korunmaya ihtiyacı olduğu bir dünya”dan dem vuruyor.
Yaşamayı seven, dinlemeyi bilen, âşık değil âşık olma haline vurgun ana karakterimiz/yazarımız Caravaggio’nun peşinde koştururken biz de inşallah romanın hangi dillere çevrileceğine tanık olacağız. Bir de o soru: Acaba en çok kim çileden çıkacak, Amerikalılar mı, Vatikan mı, İslamcılar mı yoksa hepsinin taşeronları mı?
İzlenmeyen filmin, henüz okunmayan romanın muhabbeti tadında kalsın.
Birkaç son söz: Editörlüğünü Berrak Göçer, Devrim Çakır ve İdil Kartal’ın yaptıkları Ressamın İsyanı’na yassu!
Kitabın rafını bulma serüvenindeki “yazıişleri müdürü” yazar Sibel Oral’a şapka çıkararak.
Ağacın kırık dalına tırmanan Gündüz’e, “Dur,” demeyip, “Ne olabileceğini düşündün mü?” diye soran Belkıs Hanım’a imrenerek.