Umur’un açılış gününde söze “Bu bir anma sergisi değil” diye başlıyor küratör Nergis Abıyeva. Umur, Gülçin Aksoy’un 6 Şubat 1965’te Samsun’da içine doğduğu, sanat pratiğinin çekirdeğini oluşturan çeşitli iktidar ilişkileriyle karşılaşıp dönüştüğü, doğrudan onu konu almayan işlerinde dahi imgeleminde tekrar tekrar ziyaret ettiği Umur Apartmanı’na dair bir bellek işi. İlk kez 2014’te, sanatçının Depo İstanbul’daki solo sergisi Duble Hikâye’de gösterilmiş. Nergis Abıyeva, Aksoy’un 35 yıla yaklaşan üretiminin feminist izleğini görünür kılan 2023 tarihli Şefkat Nişanı sergisinin de küratörü. Son beş yılda sanatçıyla yakın bir iş ve dostluk ilişkisi kuran Abıyeva'nın Aksoy'a yönelttiği “Umur’u göstermek ister misin?” sorusu videonun 10 yıl sonra yeni gözlerle görülmesinin yolunu açmış.
1942’de Samsun’un ilk apartmanlarından biri olarak inşa edilen ve 1972-1983 tarihleri arasında Aksoy ailesine de ev sahipliği yapan Umur Apartmanı sadece Aksoy ailesi için değil, Samsun için de bir bellek mekân. Ve onu bir direniş sembolü, bir anıta dönüştüren tarih, Aksoy ailesi bireylerinin 12 Eylül 1980 darbesiyle kararan yaşamlarından bağımsız değil.
“Her şey Dallas’la başladı”
Duble Hikâye sanatçı kitabının bir sayfasında Dallas dizisini bir dönüm noktası olarak işaretlemiş Gülçin Aksoy. Dallas’ın TRT ekranlarına, sanatçının 15 yaşında olduğu 1980 yılında geldiği bilgisine erişince buraya konulan imin anlamı da kendiliğinden çıkıyor ortaya.
Gülçin Aksoy’un en küçükleri olduğu beş kardeşten ikisi bu dönemde devrimci hareket içinde yer alır. Sanatçının erkek kardeşinin 1984’te öldürülmesi ve ikiz kız kardeşinin yurt dışına iltica etmesiyle aile yıkıma, Umur Apartmanı ıssızlığa sürüklenir. Sol örgüt üyesi olarak hapis yatıp 90’lara doğru salıverilenlerin artık yalnızca birkaç ailenin yaşadığı bakımsız kalmış Umur Apartmanı’nı mesken tutmasıyla binanın tarihinde yeni bir dönem başlar. Önce Eğitim-İş apartmanda daire kiralar, onu Halkevi takip eder, sonra 78’liler Derneği gelir. Binanın tarihine tanıklık edenlerden birinin Umur’da dediği gibi, bir şehrin solu tek bir binaya sıkışır adeta. İş merkezi yapılmak üzere apartmanın yıkıldığı 2014’e dek...
Gülçin Aksoy’un üzerinde dört yıl çalıştığı Umur, yıkılmakta olan bir binanın etrafında kendi belleği ile şehrin hafızasını, öz yaşam öyküsü ile ülkenin tarihini iç içe ördüğü bir sözlü tarih çalışması. Ekranın ikiye bölündüğü bir video işi. İsimler üzerine bolca düşünen sanatçı için “KA”, öldürülen kardeşi Kadir Aksoy’un baş harflerinden oluşan bir kısaltma değil yalnızca. Gülçin Aksoy’un “ka” travması, aynı zamanda bir “ka”mu davası.
Ekranın sağ tarafında binanın son sakinleri apartmanın tarihini kişisel tarihlerinden ayırmadan anlatırken diğer tarafta yavaş yavaş yıkılıyor Umur Apartmanı. Küratör Nergis Abıyeva’nın vurguladığı gibi bu videonun adının “Umur Apartmanı” değil “Umur” olması da bir tesadüf değil elbette. Kendi hikâyesini sahipleniyor, kendi adına konuşuyor Umur. Hatta hiç konuşmadan o kadar çok şey söylüyor ki, bir ara ekranı bölen çizginin onun lehine genişlediğini düşünüyorum. Sonra dönüp bir daha izliyorum videoyu, yok, iki taraf eşit. Umur bir tek 1942’de ilk yapıldığı haliyle 2014’teki yıkık halinden daha büyük yer kaplıyor ekranda. Duvarları Kadir Aksoy gibi öldürülmüş insanların fotoğraflarıyla dolu Umur’un. Sanki onlar adına da konuşuyor Umur, hep soldan. Olmayan diliyle, ecelle gelmeyen ölümün genç yaşta susturduklarının sesi oluyor. Ölümün kendi adı altında isimsizleştirdiklerinin ismi.
Beraber dokuyarak dokunmak
“ABLA”, “AABİ” dokumaları, televizyon karşısındaki en rahat koltuğu betimlemek için kullanılan “baba koltuğu”nun oturma alanından söktüğü “AİLE”, Gülçin Aksoy’u benim gibi şahsen tanımayanların da zihnine kazınmış işler. Aksoy bir söyleşide kendisini “1986’dan bu yana aşındırdığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde hoca ve sanatçı kimliğini birbirinden ayırmadan icra eden bir sanat çalışanı” olarak tanımlıyor. Aksoy’un Resim Bölümü içinde yürüttüğü Halı Atölyesi, öğrencilere resmi reddetmeden resme alternatif bir ifade alanı açması, içinden Atılkunst gibi kolektifler çıkarması, yatay bir eksende birlikte üretimi teşvik etmesiyle bir efsaneye dönüşüyor. Seher Uysal’ın “1980 Sonrası Çağdaş Türkiye Sanatında Sanatsal Bir Eylem Olarak Dikiş ve Sanatsal Bir Malzeme Olarak Tekstil” başlıklı sanatta yeterlik tezi kapsamında görüştüğü Gözde İlkin, Güneş Terkol ve Merve Üstünalp gibi sanatçıların, sanat pratiklerinin oluşumunda Halı Atölyesi’ne yaptıkları vurgu da bu atölyede yaratılan atmosferin önemine işaret ediyor. Bugün, geleneksel kadın emeğiyle özdeşleşmiş nakış, işleme, dokumayı güncel sanatın dili olarak kullanan pek çok sanatçının yolu bu atölyeden geçmiş görünüyor.
Umur’un on yıl sonra tekrar izlenebildiği Bilsart’taki sergide videoyu tamamlayan bir iş; hayatı, sanatı ve eğitimi iç içe gören, ortaklaşa üretime inanan, öğrencileriyle birlikte var olmayı seçen Gülçin Aksoy’un sanatını ve ondan ayrı düşünülemeyecek hayatını harika bir biçimde yansıtıyor. Bu işte duvara asılmış bir kumaş olmuş Umur Apartmanı. Hemen altında duran elektrik priziyle aynı renkteki ince bir astar üzerinden bize bakıyor. Göz alıcı bir günbatımının kızılıyla aydınlanmış gibi capcanlı. En görkemli haliyle katılıyor yıkımına. Aksoy’un ani ölümüyle yarım kalan bu işi Halı Atölyesi’nde buluşan ailesi, dostları, öğrencileri tamamlamış. “Her şey onun istediği gibi yapıldı” diyor Nergis Abıyeva. Anma sergisi olmayan bir sergiyi bir anma gibi hazırlamış sanki Gülçin Aksoy. Dünyevi hikâyesini başladığı yerde Umur’da bitirerek, son dokunuşlarını hayatı boyunca dokunduklarının yaptığı bir eseri duvara astırarak.
Umur’un açılış konuşmasında küratör Nergis Abıyeva'nın da alıntıladığı gibi Duble Hikâye kitabının bir köşesine “Sizin olan size aittir. Beni bu belgeselden çıkartmak istiyorum” yazmış Aksoy. Gülçin Aksoy’un ardından paylaşılanlara, son eserini birlikte tamamlayan sevenlerine, o gün orada olan öğrencilerine, meslektaşlarına, dostlarına bakıyorum. Hayatındaki insanları birbirine, kendini sanatına o kadar sıkı dokumuş ki Aksoy onu ne bu belgeselden çıkartmak mümkün ne bunca insanın kalbinden ne de güncel sanat tarihimizden. Gökçe Erhan’ın dediği gibi Gülçin Aksoy’u nesiller “geride bıraktığı eserler, metinler, taslaklar ve hayallerde tekrar tekrar bulacak”.
“Umur”, “Mühim Havadisler ve Şehir Efsaneleri” başlıklı sergi kapsamında, Bilsart'ta 14 Şubat – 24 Şubat 2024 tarihleri arasında görülebilir.