12 Kasım 2023, Pazar. Saat 13.05
Burası Bursa’nın Nilüfer ilçesindeki Nilüfer Kent Ormanı. Nilüfer Kent Tiyatrosu (NKT) sanat yönetmeni Murat Daltaban muhtemelen tam şu anda bu yemyeşil koruluktaki en heyecanlı, hatta belki de en endişeli kişi. Yine de onun bu heyecanını paylaşan, hayır, çoğaltan demek daha yerinde, yüzden fazla genç ve 20’ye yakın NKT ile belediye çalışanı onu yalnız bırakmadığına göre beklentilerimizi yüksek tutmamız yanlış değil. Üstelik daha birkaç hafta önce NKT’nin1984’le Afife Tiyatro Ödülleri’nde En İyi Oyun ve En İyi Yönetmen dahil toplam dört dalda ödül aldıkları düşünülürse, hiç değil…
Saat 13.05’te duyulan ilk gong sesiyle koruluğun bir köşesine, yine Murat Daltaban’ın isteğiyle inşa edilmiş Ormandaki Kulübe’nin önünde, arkasında ve etrafında yer alan yüz kamp/yönetmen sandalyesinde oturan yüz genç, aynı anda ellerindeki kitapları yüksek sesle (ama bağırmadan) okumaya başlıyorlar. Türkiye’nin 11 kentindeki 24 üniversitenin tiyatro bölümlerinden gelen gençler bunlar; geleceğin oyuncuları, yönetmenleri, belki de oyun yazarları. Bir kısmı ellerine aldıkları romanı ilk kez okuyacak muhtemelen, bir kısmı okuduğu romanı belki hiç sevmeyecek, bazısı ise ertesi gün hemen tekrar okuyacak ya da aynı yazarın bir başka kitabını arayıp bulacak gittiği ilk kütüphanede, kitapçıda. Şurası bir gerçek, okudukları romanlarla ilişkileri ne olursa olsun, yaşadıkları bu deneyimi, saatlerce kitap okudukları bugünü hayatları boyunca unutmayacaklar.
Öğle saatlerinde güneşli, ılık bir havada seyredip gecenin geç saatlerine kadar süren bu pazar günü yüzyıllık SÖZ’ü izlemek, dinlemek, en azından görmek için buraya gelen çok sayıda insan arasında olduğum için kendimi şanslı hissediyorum. Romanları okunan yazarlar arasında bazıları çok yakınım sayıldıkları için heyecanlıyım da üstelik. Okumalar başlar başlamaz seçip oturduğum yer de bu yakınlığımla alakalı oluyor elbette. Performans boyunca birçok başka izleyici gibi ben de sık sık etrafta dolaşıp romanları okuyan gençlere kulak veriyor, hatta bir ara bir tanesinden kitabı alıp iki sayfa da ben okuyorum. “Hiç de kolay değilmiş,” diyorum; iki sayfayı alnımın akıyla bitirip okuyucu gence geri verirken,“Kolay gelsin,” demeyi de ihmal etmiyorum, çok içimden gelerek hem de.
Sonra az ötedeki tahta bir masaya yanaşıp Murat Daltaban’la sohbete koyuluyoruz. Cuma gününden beri gençlerle sadece bu proje için çalıştıkları ve muhtemelen uykuya da çok vakit ayırmadıkları için yüzünde gördüğüm yorgun ama heyecan dolu ifade beni hiç şaşırtmıyor. Bu performans başlı başına o denli şaşırtıcı ki, Murat, “Aslında yağmur yağsın istiyorum, bunu da yaşasınlar istiyorum ama hava durumu yağmur vermiyor,” dediğinde bile hiç şaşırmıyor, aksine onu çok iyi anlıyorum. Bir de yağmur yağsa çok acayip olmaz mı? “Hazırlıkları var, ellerine verdiğimiz bez çantalarda afet battaniyesi, ışıklı okuma çerçevesi ve yağmurluk da var,” diyor Murat ve bu projenin ilk aklına geldiği âna dönüyor:
“Aslında çok umutlu değildim. Çünkü cidden çok büyük iş. Yani bütün bu öğrencileri bir araya getirmek, romanların telifleri için izin almak, sandalyesinden kitabına, yağmurluğundan ışığına bütün malzemeleri satın almak… Ama Nilüfer Belediyesi o kadar sahiplendi ki işi, bugüne geldik işte. Aslında bütün hikâye benim tarih algısıyla olan sorunlarımdan başladı. Hani bize okullarda okutulan bir tarih var ya, bir de işte bizim bulmaya çalıştığımız gerçek tarih var… Bunu nasıl çözeriz, nasıl çözeriz, diye düşünürken kafam yavaş yavaş dönemin romanını okumak en sağlıklı yol gibi bir düşünceye doğru gitti. Roman okurken, daha doğrusu toplu bir okuma yaptığında, dönemin hem derinlemesine sosyolojisini hem psikolojisini hem yazarın bakışını hem de yazarların birbirileriyle ilişkilerinden doğan etkilenmelerini görüyorsun. Ben buradaki listenin hepsini okumuş değilim sonuçta; ama merak ettiğin tarihi öğrenmek için [bunun] en sağlıklı yol olduğunu düşündüm. Bir grup yazarın romanını incelemek, okumak… Çünkü tarih yazımı çoğu zaman objektif olmuyor, o yüzden sanat eserini incelemek en kolay yol sanki.”
Tarihî bir belge olarak roman
Araya girip, “Ben üniversitede tarih bölümünde okudum ve orada bize romanların da tarihî belgeler olduğu öğretildi, en azından bazı dönemleri, bazı olayları incelerken başka belgelerle beraber romanların da incelenmesi hiç yanlış bir yöntem değil,” diyorum. Murat bu sözlerim üzerine heyecanı daha da artmış bir şekilde devam ediyor:
“Bak size okulda bunu öğretmişler mesela, ne güzel, ben bunu kendi kendime arayarak buldum. Bence bütün tarihçiler bunun farkında değil. Çok taraflı ve çok militanca tarih okutulup öğretildiği için çok rahatsızlık verici bir şey. Ben biraz işte kendi kendime okuyarak, zaman içinde buldum, bir de tabii tiyatro metnini incelerken açılıyorsun, derinleşiyorsun ya… Sonuçta televizyon dizisi değil, tiyatro metni çok karmaşık bir metin biçimi. Onun için romana gittim; çünkü romanda geniş açıdan sosyolojisini ve psikolojisini, kahramanın psikolojisi üzerinden inceleyebiliyorsun. Orası bir dedektiflik alanı gibi. Yani tarih bilgisinden çok emin olmamak lazım.”
Sohbetimiz gitgide hararetlenirken yanımıza yaklaşan biri kadın, biri erkek iki kişi söze atılıyor ve izledikleri, deneyimleri ne kadar etkilendiklerini söyleyip teşekkür ediyorlar. “Tüylerimiz diken diken oldu. Hatta ben de iki sayfa kitap okuma şansı edindim, çok güzeldi,” diyor genç kadın; gece de uğrayacaklarını söyledikten sonra mutluluk içinde uzaklaşıyorlar. Murat Daltaban gülümseyerek ve gururla bakıyor arkalarından, sonra konuşmaya devam ediyor:
“Tabii ki Fahrenheit 451 çok etkilendiğim ve bu proje için çok ilham aldığım bir film, bir roman. Filmin sonundaki o resimden çok etkilenmiştim, o çözüm, o tarih çözümü, o bellek çözümü hiç aklımdan çıkmıyor. Çok gençken izlemiştim, evet ya, dedim, bunun tek ilacı bellek ve tek mücadele alanı zihin… Tabii ki bizim projede çocuklar ezberlemiyorlar, sonuçta ezber yok ama bir bilgileri olacak, en azından böyle bir yazar var, onu öğrenecekler.”
Özen Yula ve Hakan Günday da alanda
Laf bir ara kitapları okunan yazarların performansı izlemeye gelip gelmeyecekleri konusuna geliyor. Şimdilik sadece Özen Yula var burada, en başından beri ilgiyle alanın içinde dolaşıp öğrencilere ilgi gösteriyor, hatta performans öncesi eline mikrofonu alıp onları cesaretlendiriyor. Peki başka? “Sanırım bir kısmı havanın bozacağından korktu, yoksa gelmek isteyenler vardı,” diyor Murat.“Hakan Günday gelecek dediler, belki gelir, daha erken…” Nitekim akşama doğru Hakan Günday da geliyor ve kendi romanının son sayfaları okunurken okuyan gencin yanında bekleyip onu sarılarak kutluyor. Buradaki gençler için, az sayıda da olsa yazarların buraya gelip onları dinlemesi, onlarla konuşup temas etmesi en büyük övgü bir anlamda; bu unutulmaz günün kreması, çileği…
Performans için seçilen romanları incelerken kadın yazar sayısının ağırlıkta olduğu çarpıyor gözüme. “Bunu özellikle gözettik,” diyor Murat.“Bu işle ilgili çalışırken kadın hareketinin ne kadar güçlü olduğunu da öğrendim aslında. Arkadan ve derinden gelen bir hareket, şaşırtıcı bir şekilde güçlü kadınlar, Avrupa’da, İngiltere, Almanya ve Fransa’daki örgütlenmelerle de ilişkililer üstelik. O yüzden kadın yazarları mümkün olduğunca öne çıkarmaya dikkat ettik, Osmanlı’nın son dönemlerinde öyle kadın yazarlar var ki mesela, adını unutmuşuz belki ama okunmaları lazım. Ben de bu sayede keşfettim bazılarını. Bana da faydası oldu bir yandan.”
Murat Daltaban bazı yazarların seçkide yer almamasının sebeplerini özellikle açıklamak istiyor, “Mesela Adalet Ağaoğlu için ONK Ajans’ı aradık ama Adalet Hanım’ın vefatından sonra iş onlardan çıkmış, bir türlü halledemedik oradaki meseleyi,” diyor ve ekliyor: “Oğuz Atay için de izin alamadık; yani bazı yazarlar burada değilse ya kendileri ya da mirasçıları izin vermediği için ya da mesela Ece Temelkuran, Buket Uzuner gibi birkaç yazara da bir türlü ulaşamadığımız içindir.”
Romanlar tek tek biterken
Biz konuşmaya devam ederken bir gong sesi yankılanıyor, hemen ardından mikrofondan, “İlk kitabımız bitti,” anonsu geliyor: “Nâzım Hikmet’ten Kuvâyi Milliye destanı.” Anonstan sonra ortalık alkıştan yıkılıyor haliyle, sonra yeni bir gong sesiyle okumalar yeniden başlıyor. “Nâzım’sız olmazdı ve bugüne, Cumhuriyetin 100. yılına elbette en yakışacak eseri buydu,” diyor Murat. Öte yandan bu gong sesler ile ardından gelen anonslar gün ve gece boyu devam edecek ve ben gittikten muhtemelen saatler sonra son romanlar biterken kalan okuyucular son satırları topluca okumasıyla performans iyiden iyiye törensel bir hal alacak. En azından plan bu. Hangi roman sonuncu olur, diye düşünüyoruz bir an için ve Murat, “Yani, tabii Nutuk, çok uzun ama onu üçe böldük, üç farklı kişi okuyor. Yine de bilemiyorum hangisi olur, göreceğiz,” diyor.
Akşam karanlığı düştükten ve serinlik başladıktan sonra da alanda geziniyor, biten romanların sayısı 60’lara geldikten sonra artık İstanbul yoluna düşüyoruz. Eve döndükten birkaç saat sonra sosyal medyadan son romanın hangisi olduğunu anlıyorum: Ayşe Kulin’denVeda. Kalabalık bir grubun yüksek sesle, koro halinde okuyarak bitirdiği romanın ardından büyük bir coşkuyla yankılanıyor alkışlar ve tam artık bitti herhalde derken Murat Daltaban tüm gençleri bir araya getirerek bir koro şefi görevini üstleniyor.Bu kez hep bir ağızdan Türk tiyatrosunun en önemli eserlerinden Sersem Kocanın Kurnaz Karısı’nın final tiradını okutuyor onlara:“Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır.”Perde!
yüzyıllık SÖZ’ün 100 Romanı
1. Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur
2. Ahmet Ümit, Beyoğlu Rapsodisi
3. Aslı Biçen, Tehdit Mektupları
4. Aslı Tohumcu, Ölü Reşat
5.Attilâ İlhan, Kurtlar Sofrası
6. Ayfer Tunç, Kuru Kız
7. Ayla Kutlu, Cadı Ağacı
8. Aysel Özakın, Alnında Mavi Kuşlar
9. Ayşe Kulin, Veda
10. Ayşegül Devecioğlu, Ağlayan Dağ Susan Nehir
11. Aziz Nesin, Zübük
12. Bilge Karasu, Kılavuz
13. Duygu Asena, Kadının Adı Yok
14. Ebubekir HâzımTepeyran, Küçük Paşa
15. Elif Şafak, Mahrem
16. Emine Işınsu, Tutsak
17. Enis Batur, Göl Yazı
18. Erdal Öz, Gülünün Solduğu Akşam
19. Erendiz Atasü, Dün ve Ferda
20. Erhan Bener, Böcek
21. Erol Toy, İmparator
22. Fakir Baykurt, Yılanların Öcü
23. Fatma Aliye, Refet
24. Fatma Makbule Leman, Ma’kes-i Hayal
25. Feride Çiçekoğlu, Suyun Öte Yanı
26. Füruzan, Kırk Yedi’liler
27. Gaye Boralıoğlu, Dünyadan Aşağı
28. Hakan Günday, Zargana
29. Halid Ziya Uşaklıgil, Aşk-ı Memnu
30. Halide Edib Adıvar, Vurun Kahpeye
31. Halide Nusret Zorlutuna, Küller
32. Hüseyin Rahmi Gürpınar, Gulyabani
33. İhsan Oktay Anar, Puslu Kıtalar Atlası
34. İnci Aral, Mor
35.Jaklin Çelik, Öfkenin Şenliği
36. Karin Karakaşlı, Müsait Bir Yerde İnebilir miyim?
37. Kemal Tahir, Kurt Kanunu
38. Kerime Nadir, Dehşet Gecesi
39. Lale Müldür, Bizansiyya
40. Latife Tekin, Sevgili Arsız Ölüm
41. Leyla Erbil, Karanlığın Günü
42. Mario Levi, Yanlış Tercihler Mahallesi
43. Mehmet Rauf, Eylül
44. Meltem Arıkan, Yeter Tenimi Acıtmayın
45. Memduh Şevket Esendal, Ayaşlı ve Kiracıları
46. Metin Kaçan, Ağır Roman
47.MıgırdiçMargosyan, Tespih Taneleri
48. Mine Söğüt, Şahbaz’ın Harikulade Yılı 1979
49. Muazzez Tahsin Berkand, Sarmaşık Gülleri
50. Murat Gülsoy, Ressam Vasıf’ın Gizli Aşklar Tarihi
51. Murathan Mungan, Çador
52. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk I. Cilt
53. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk II. Cilt
54. Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk III. Cilt
55. Müfide Ferit Tek, Aydemir
56. Müge İplikçi, Civan
57.Mükerrem Kâmil, Sus Uyanmasın
58.Nahid Sırrı Örik, Sultan Hamid Düşerken
59. Nâzım Hikmet, Kuvâyi Milliye
60. Nazlı Eray, Aşkı Giyinen Adam
61. Necati Cumalı, Tütün Zamanı - Zeliş
62. Nedim Gürsel, Şeytan Melek Komünist
63. Nezihe Meriç, Korsan Çıkmazı
64. Oktay Akbal, Suçumuz İnsan Olmak
65. Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde
66. Orhan Pamuk, Beyaz Kale
67. Oya Baydar, Kedi Mektupları
68. Özen Yula, Her Zerre Kara
69. Peride Celal, Dar Yol
70. Perihan Mağden, İki Genç Kızın Romanı
71. Peyami Safa, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
72. Pınar Kür, Asılacak Kadın
73. Reşad Ekrem Koçu, Haydut Aşkları
74. Reşat Nuri Güntekin, Yaprak Dökümü
75. Rıfat Ilgaz, Hababam Sınıfı
76. Sabahattin Ali, Kürk Mantolu Madonna
77. Safiye Erol, Kadıköyü’nün Romanı
78. Sait Faik Abasıyanık, Kayıp Aranıyor
79. Selçuk Baran, Bozkır Çiçekleri
80. Selim İleri, Cemil Şevket Bey, Aynalı Dolaba İki El Revolver
81. Selma Fındıklı, Saray Meydanı’nda Son Gece
82. Selma Rıza, Uhuvvet “Kardeşlik”
83. Sema Kaygusuz, Barbarın Kahkahası
84. Sevgi Soysal, Yenişehir’de Bir Öğle Vakti
85. Sevim Burak, Ford Mach I
86. Suat Derviş, Ankara Mahpusu
87. Şebnem İşigüzel, Gözyaşı Konağı: Ada, 1876
88. Şule Gürbüz, Kıyamet Emeklisi
89. Tarık Buğra, İbiş’in Rüyası
90. Tezer Özlü, Çocukluğun Soğuk Geceleri
91. Tomris Uyar, Otuzların Kadını
92. Vedat Türkali, Kayıp Romanlar
93. Vüs’at O. Bener, Buzul Çağının Virüsü
94. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban
95. Yaşar Kemal, Yer Demir Gök Bakır
96. Yekta Kopan, İçimde Kim Var
97. Yılmaz Karakoyunlu, Salkım Hanım’ın Taneleri
98. Yusuf Atılgan, Anayurt Oteli
99. Yusuf Ziya Ortaç, Gün Doğmadan
100. Zeynep Kaçar, Kabuk