Karkamış Höyük Kazıları, 2011 yılından beri Bologna Üniversitesi Tarih ve Kültürler Bölümü’nden Prof. Dr. Nicolò Marchetti başkanlığında, İstanbul Üniversitesi (Prof. Dr. Hasan Peker) ve Gaziantep Üniversitesi (Prof. Dr. Mustafa Özakça) işbirliğiyle sürdürülüyor. Kazılar 29 Eylül’de Geç Hitit saray alanının üzerine inşa edilen ve Nicolò Marchetti’ye göre tasarımıyla uluslararası ölçekte bir kilometre taşı sayılabilecek nitelikte olan koruma çatısının açılışıyla yeniden gündeme geldi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın izni ve desteğiyle yürütülen çalışmalar; Gaziantep Büyükşehir Belediyesi, İtalya Dışişleri Bakanlığı, İtalya Eğitim Bakanlığı ve SANKO Holding destekleriyle sürdürülüyor.
Karkamış MÖ 15. ve 14. yüzyıllarda Mitanni (Hurri) egemenliği altındayken, I. Suppiluliuma zamanında vasal bir krallık olarak Hitit hâkimiyetine giren bir kent. Geç Tunç Çağı’nda Hitit İmparatorluğu’nun Suriye’deki idari merkezi olarak güç ve strateji açısından önemli bir rol üstleniyor. MÖ 12. yüzyılın başlarında Hitit İmparatorluğu’nun çöküşüyle Güneydoğu Anadolu ve Kuzey Suriye’de ortaya çıkan Geç Hitit krallıkları arasında yerini alıyor. MÖ 10. yüzyılda ticari zenginliği ve kültürel ihtişamıyla doruk noktasına ulaşan Karkamış, koruyucu tanrıçası Kubaba’ya rağmen, MÖ 717’de Tanrı Asur’un temsilcisi olan Asur Kralı II. Sargon tarafından zapt ediliyor. Daha sonra Karkamış Yeni Babil, Ahamenid, Makedon, Selevkos ve Roma hâkimiyetleri altına da giriyor. İssos Savaşı sonucu Büyük İskender tarafından fethediliyor; Helenistik ve Roma dönemlerinde de jeostratejik önemini koruyor. Kentin Ortaçağ’da önemini yitirdiği, Ortaçağ’dan sonraysa tamamen terk edildiği biliniyor. Antik kent ancak 1699’a gelindiğinde yeniden keşfediliyor.
Bugün Türkiye ile Suriye arasında, Karkamış ve Cerablus sınırındaki kadim toprakların altında uzanan Karkamış antik kenti, bütünüyle gün yüzüne çıkarılmayı bekliyor. Karkamış’ta 1800’lü yıllarda Halep’teki İngiliz Konsolosu P. Henderson, sahada bazı sondajlar gerçekleştiriyor ve bulunan heykelleri British Museum’a gönderiyor. British Museum, 1911 ile 1914 arasında ve 1920’de arkeolog C.L. Woolley başkanlığında sahada geniş ölçekli kazılar düzenliyor. Arkeologlardan T.E. Lawrence kazı sırasında çektiği fotoğraflarla kazıları belgeliyor. O sırada Fransız işgal kuvvetleri tarafından kontrol edilen bölgede yürütülen kazılar, Türk birliklerinin zaferinin ardından kesintiye uğruyor. Louvre Müzesi’nde yer alan eserlerin Fransızlar tarafından işgal döneminde yapılan kazılarda ortaya çıkarıldığı yönünde tahminler dile getiriliyor. Savaş sonrasında, antik kentin en önemli kısmı Türkiye’de kalırken, dış kentin bir bölümü Suriye tarafında kalıyor. 1956’da sınırın belirlenmesinden sonra bölge mayınlı hale geldiğinden, 2011’de topraklar mayından arındırılıncaya kadar Türkiye’de bir daha kazı yapılamıyor. Gaziantep ve çevresinden çıkarılan Hitit ve Geç Hitit dönemine ait eserler, Gaziantep Müzesi dışında, Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, British Museum, Vorderasiatisches Museum ve Louvre Müzesi’nde dağınık bir biçimde sergileniyor.
2011’de başlayan Türk-İtalyan ortak kazı projesi ise Dünya Mirası kavrayışı doğrultusunda gösterilen bir titizlikle ve Karkamış’ın arkeolojik mirasının araştırılması, korunması ve sunulmasına ilişkin bütünsel bir yaklaşımla yürütülüyor. Ulaşım ve güvenlik koşulları iyileştirilen arkeolojik park, 2019 yılının Temmuz ayından bu yana ücretsiz olarak ziyarete açık. Karkamış ziyaretçileri burada İtalyan sanatçı Michelangelo Pistoletto’nun 2022’de araziye yerleştirdiği “Üçüncü Bahçe” adlı enstalasyonunu da görebilir. Türkiye’nin kültürel mirası için eşsiz öneme sahip olan tüm bu kültürel çalışmaların odağındaki isim olan Prof. Dr. Nicolò Marchetti’yle Karkamış kazılarını konuştuk.
13 yılda, projemize ve bize inanarak hiçbir risk almadan ve büyük sorun yaşamadan çalışmamıza izin veren her zaman yöre sakinleriydi.
Prof. Dr. Nicolò Marchetti, Bologna Üniversitesi Tarih ve Kültürler Bölümü
ÖZGÜR CEREN CAN: Çeşitli kültürlerin etkileşime girebildiği bir yerde bulunan Karkamış antik kentinin kendine özgü tarihsel önemi nedir sizce?
NICOLÒ MARCHETTI: Kuzey Suriye ile Kuzey Mezopotamya arasında, Toroslar’ın güneyinde, Fırat Irmağı’nın sığ bir geçidindeki coğrafi bir kavşakta yer alan Karkamış kenti, aynı zamanda bir medeniyetler kavşağıdır. Bu konum elbette hem Anadolu ve Asur kültürleriyle hem de eski Anadolu ticaret ağlarıyla etkileşime giren bir kasabanın oluşmasına katkıda bulunmuştur. Eski Babil’de dahil; çünkü kazılarda Babil mühürlerine dair kanıtlara da ulaştık. Karkamış, Hitit İmparatorluğu hâkimiyetine girdi ancak her zaman Suriye işlerinden sorumluydu. Dolayısıyla toplumunun mimari ve maddi kültürü bir şekilde Anadolu’dan ziyade Suriye’dir. Demir Çağı’nda, elbette, burası diplomasi ve ticaret yoluyla çok uzak diyarlara bağlı kozmopolit bir şehirdi. Şehrin yöneticilerinden biri olan Yariri, MÖ 9. yüzyılın sonlarında, Güney Arabistan’ınkiler de dahil olmak üzere birçok dil ve yazıda usta olduğunu söyler. Bu davranış kozmopolit bir başkent imajını geri kazandırma gayreti olarak çok ilginçtir.
Karkamış’ı bir Dünya Mirası alanı olmaya uygun kılan ayırt edici arkeolojik özellikler neler?
Karkamış, kesintisiz kültürel yerleşim dizisi nedeniyle benzersiz bir yerdir. Halaf döneminden Abbasiler dönemine kadar 7.000 yıl, ki bu oldukça şaşırtıcı ve yerleşimin bulunduğu çevrede benzersizdir: Orta Fırat Vadisi, Türkiye’deki Fırat Vadisi’nin geri kalanında çoğunlukla kaybolan bazı orijinal bitki türlerine sahiptir. Fakat buradaki baraj gölleri artık orijinal vadiyi temelde yok etmektedir. Karkamış’ta hüküm süren kültürler inanılmaz anıtlar bırakmıştır. Akropolis’te MÖ II. bin yılın ikinci yarısından kalma büyük bir saray; ayrıca aşağı şehirde devasa tapınaklar ve saraylar var. Surlar MÖ 2000’de inşa edildi ve 2.000 yıl boyunca Karkamış’ın kentsel görünümünün ayırt edici özelliklerinden biri olarak kaldı.
Tüm bunlar kazılarda çıkardığımız ve kendi yerinde bıraktığımız Demir Çağı’ndan kalma sanat eserleriyle bir araya geldiğinde yerleşimi benzersiz kılmaya katkıda bulunuyor. Anadolu, Suriye ve Akdeniz’in geri kalanını birbirine bağlayan çok uzun bir tarihi özetleyebilirsiniz. Karkamış, Mezopotamya ve İran’a bakan ancak aynı zamanda Akdeniz’e de bakan bir yer. Antik kentin ziyaretçilerine, Karkamış’ın her zaman güçlü bir bağa sahip olduğu çağdaş siyasi yapılar arasındaki ilişkiler ağına bir bakış atma olanağı sağlaması bakımından eşsiz olduğunu düşünüyorum.
1876’da tespit edilen Karkamış arkeolojik alanın günümüze kadar neden sadece yüzde 10’u kazılabildi?
Öncelikle, Karkamış’taki kazılar sürekli olarak devam edememiştir. İlk olarak 1878 ve 1881 arasında, daha sonra 1911’den 1914’e kadar kazı çalışmaları yapılmış, 1920’de Türk askerî üssü haline geldiği için arkeolojik araştırmalara tamamen kapatmıştır. 2011’de alanın mayınlardan temizlenmesinin ardından kazılara yeniden izin verilmiştir. Bu nedenle
Karkamış’ın sınırlı sayıda araştırma olduğu söylenebilir. Aynı zamanda kazı, zaman gerektiren bilimsel bir çalışmadır. Nicelik için değil, veri kalitesi için çalışmanız gerekir. Kaliteli veri elde etmek için de onları incelemeniz ve karakterize etmeniz gerekir. Yani topraktan çıkardığınız maddi kalıntılardan tarih üretmek için kesinlikle zamana ihtiyacınız var. Bu çok önemli. Bilim ve arkeoloji veri birikimiyle değil, aynı verilerin rafine yorumlarıyla büyür. Yani bir bakıma, Karkamış kadar büyük bir alanın, 100 hektarlık bir alanın, diyelim ki yaklaşık yüzde 10 oranında kazılmış olması, araştırmalara tanıklık ettiği yıl sayısı açısından oldukça dikkate değerdir. Aslında düşük bir oran değil, hatta oldukça yüksektir. Çünkü büyük bir alanın yüzde 10’u çok sayıda antik tabakanın açığa çıkarılması anlamına gelmektedir. Bu yüzden yeterince kazılmadığı izlenimini düzeltmek istiyorum.
Kazı, zaman gerektiren bilimsel bir çalışmadır. Nicelik için değil, veri kalitesi için çalışmanız gerekir.
Prof. Dr. Nicolò Marchetti, Bologna Üniversitesi Tarih ve Kültürler Bölümü
İstanbul Üniversitesi, Bologna Üniversitesi ve Gaziantep Üniversitesi tarafından 2011’den günümüze kadar sizin başkanlığınızda yürütülen bir proje olan Türk-İtalyan kazılarından en son hangi bulgular elde edildi?
Karkamış, 20. yüzyılın başlarında ortaya çıkarılan Demir Çağı anıtlarıyla çok ünlüydü. Ortak kazımız MÖ I. bin yılın başlarına, Demir Çağı’na ait daha fazla anıtsal heykel ve yapıyı gün ışığına çıkardı. Son yıllarda, Karkamış’ın Hitit İmparatorluğu sınırları içinde kaldığı MÖ 13. yüzyıla tarihlenen Geç Tunç Çağı tabakalarını keşfederek, yeni bir araştırma evresine başladık. Karkamış kralı, Hattusa’da yaşayan büyük kralın oğullarındandı. Hititlerin Suriye’deki ve Mısır’a karşı giriştiği askerî harekâtları yönetme gibi özel görevleri vardı. Karkamış’a ilişkin –Karkamış dışından gelen bir dizi kaynak nedeniyle çok ünlü olan– bu tarihsel dönemi ayrıntılı olarak incelemeye başladık. Mimari buluntularla birlikte, Hitit görevlilerin isimleri, meslekleri ve unvanlarının yazılı olduğu 600 kil mühürleme ortaya çıkardık. Yeni bulgular, Hitit imparatorluk yönetiminin Karkamış’taki yapısına dair bize birçok fikir veriyor.
Karkamış’ta daha önce gerçekleştirilen farklı keşif aşamalarının, alan ve üzerindeki materyale ilişkin miras çalışmalarına olumsuz bir etkisi olduğuna inanıyor musunuz?
Kuşkusuz yerleşimde farklı keşif aşamaları olduğunda, bir bakıma bir parçalanma oluyor. Karkamış’ta bu daha belirgin çünkü erken keşiflerden elde edilen buluntuların çoğu bugün Gaziantep bölgesinden uzakta. Ancak şunu söylemeliyim ki, kazı çalışmalarında bundan olumsuz etkilenmedik çünkü buluntuları incelemek için her zaman Ankara’daki ve Londra’daki müzelerde ağırlandık. British Museum buluntularının çoğunu çevrimiçi olarak yayınladı ki bu bilimsel açıdan çok önemli. Ancak bu durum belirli bir müzedeki buluntuların sunumunda elbette sorunlar yaratıyor, çünkü koleksiyonlar zorunlu olarak eksik.
British Museum ve Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenen eserlerin kültürel bağlam ve yerin ruhuyla ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu ilişkileri güçlendirmek için gelecekteki müzecilik çalışmalarına yönelik önerileriniz nelerdir?
Bence British Museum ile Anadolu Medeniyetleri Müzesi arasında ayrım yapmalıyız. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde ana galerinin anıtsal dekorasyonuyla dönemin mimari manzarasını yeniden yaratma girişimi var. Heraldik Duvarı, Törensel Girişi ve Kral Kapısı’nı yeniden ürettiler, tamamen olmasa da en azından bu heykellerin nasıl göründüğüne dair bir fikir edinebiliyorsunuz. Karşı tarafta Uzun Heykelli Duvar var. Müzede bu anıtların
bulunduğu mimari bağlam hakkında kesinlikle bir şeyler ima ediliyor. British Museum’da ise tam tersine, nesneler az ve aslında rasgele bir şekilde sergileniyor. Yerleşimde hiçbir şeyi gerektiği gibi kavrayamıyorsunuz. Bu üzücü çünkü çok zengin bir koleksiyonları ve yaptıkları eski kazılardan çok fazla verileri var. Muhtemelen yer sıkıntısı çekiyorlar, ancak bu nesneleri sergilemenin daha iyi bir yöntemi olmasını elbette isterdik.
Yöre sakinleri ile kazılmakta olan antik kent arasında bugün var olan etkileşimler hakkında ne düşünüyorsunuz? Burada ne gibi dikkate değer kültürel deneyimler yaşadınız?
İlk olarak, çalışanlarımızın yerleşimin kendisiyle kurduğu ilişki. Bu ilişki yıllar içinde gelişti. Bunu kesinlikle ilk başta vurgulamalıyım. Yerleşim ve onun tarihiyle gerçekten bağlı haldeyiz. Turistik gelişiminden de gurur duyuyoruz. Toplumun incelikli bir biçimde tepki verdiğini söyleyebiliriz. Bazıları tarihiyle çok ilgileniyor ve bize detaylı sorular soruyorlar. Bazıları bunun turistik bir gelir kaynağı olacağından emin. Aslında bu iyi; çünkü kazı, koruma ve kamusal etkinlikler için yenilenen ortak projemizin amaçlarından biri. Bazıları ise henüz yerleşimle hiç ilgilenmedi.
Bilim ve arkeoloji veri birikimiyle değil, aynı verilerin rafine yorumlarıyla büyür.
Prof. Dr. Nicolò Marchetti, Bologna Üniversitesi Tarih ve Kültürler Bölümü
Yöre sakinleri öncelikle Karkamış’a gelmeye başlayan insan akınından da etkilenerek, antik kenti kendi faydaları için geliştirme amacımıza inandı. Suriye İçsavaşı sırasında zor zamanlar geçirdik. O zamanlar, sınır sadece bir çitle temsil ediliyordu, hatta bazı yerlerde kırılmıştı. Yöre sakinleri bizi her zaman desteklediği için daima güvende hissettik. Elbette yetkililerin ve askerlerin durumu yönetmedeki katkısı paha biçilmez ama son 13 yılda, projemize ve bize inanarak hiçbir risk almadan ve büyük sorun yaşamadan çalışmamıza izin veren her zaman yöre sakinleriydi.
Gaziantep merkezli bir kuruluş olan SANKO Holding, 2015 yılında Karkamış gibi yerel ve eşsiz bir mirasın korunması ve tanıtılması projemizi desteklemeye karar verdi. Bu işbirliği yıllar içinde büyüdü. Antik kent 2019’dan beri pazartesi günleri kapalı olduğu zamanlar dışında ücretsiz olarak ziyaret edebiliyor. 2022 yılı baharında açık arkeolojik parkımıza, yaşayan en ünlü İtalyan sanatçı Michelangelo Pistoletto “Üçüncü Bahçe” adlı arazi sanatı eserini yerleştirdi. Bu eser, Pistoletto’nun Cenevre’deki Birleşmiş Milletler dahil olmak üzere dünyanın farklı yerlerindeki pek çok prestijli mekâna özel ürettiği sembolik bir eser. Bu eserlerden sadece birkaçı sanatçı tarafından imzalanmıştır ve Karkamış’taki “Üçüncü Bahçe” de onlardan biridir. Eser Karkamış’ın taşocağı olarak kullanıldığı dönemlerde yerinden çıkarılan ve orijinal mimarinin parçası olmayan geç tabakalarda bulunmuş Hitit ve Roma taşlarından yapılmıştır. “Üçüncü Bahçe”nin çemberlerinin içine barışın ve zıtların birliğinin bir sembolü olarak bazı aromatik otlar ektik. Öteki üzerine düşünmenin bir yolu, ki bu aslında bölgenin kesinlikle çok ihtiyacı olan bir şey. Aynı zamanda çok istikrarsız olan bu bölgede nihayet barışa kavuşacağımıza dair derin bir dilek. Büyük bir umut, bölgemizde yaşanan pek çok acı olayı unutmadan ama unutturmadan.