Emirgan’da yeşilliklerin içinde yer alan etkileyici binasıyla Sakıp Sabancı Müzesi’nin duvarları, bugünlerde başaşağı dönmüş insanlar, kartallar, geyikler; havada bale yapan naylon çoraplı bacaklar; tepetaklak duran rengârenk eller, kollar ve kafataslarıyla sarılı. Neredeyse 70 yıla dayanan sanat pratiğiyle 20. yüzyıla damgasını vuran, yaşayan en önemli sanatçılardan Georg Baselitz, son 10 yılda ürettiği yeni eserleriyle Boğaz semalarını renklendiriyor.
Georg Baselitz: Son On Yıl sergisi, büyük bir sanatçının –hem mecazi hem fiziksel anlamda– büyük eserlerini, 1970’lerden beri Baselitz’in yakın dostu olan Sir Norman Rosenthal’un küratörlüğünde sunuyor seyircilere. Sergi sadece son 10 yılı ele alsa da, bunlar son 10 yıldaki eserlerin tamamı değil. Baselitz’in bu büyük sergide yer alanlardan çok daha fazlasını yapmış olması, 86 yaşında hiç yavaşlamadan üretmeye devam ettiğinin etkileyici bir göstergesi. “Hepimizin bedensel kusurları olabilir ama Baselitz bu kusuruna rağmen bir şekilde kendisini ifade etmeyi başarıyor,” diyor Rosenthal, sanatçının tekerlekli sandalyesini tablolarının bir parçası haline getirmesiyle ilgili. “Alt kata inip Baselitz’in bu yıl yaptığı devasa kartal tablosunu görürseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bunu tekerlekli sandalyedeki bir insan yaptı; yapmak istedi ve yapmanın yolunu buldu.”
Söz konusu resim, “IchkannkeinSex” (Seks Yapamıyorum, 2024). Yine baş aşağı duran, kanatlarını sonuna kadar açmış, naylon çoraplı kocaman bir kartal. Rosenthal, Kuğu Gölü yerine “Kartal Gölü” olarak tanımladığı bütün kartal resimleri için, “Bunlar bile aslında bir çeşit otoportre. Picasso boğayı kendisini temsil etmek için kullanıyor. Baselitz de aynı şekilde kendisini temsil etmek için kartal ve geyiği kullanıyor,” diyor.İlk defa Son On Yıl’da sergilenen “IchkannkeinSex”, üç kata yayılan, boyutlarıyla çarpıcı sergideki bütün geyiklerin, kartalların, ellerin, bacakların, naylon çorapların, kurukafaların, yani Baselitz’in imge dünyasının en önemli sembollerinin bir kreşendoyla tuval üzerinde yağlıboya, tutkal ve naylonla doruk noktasına ulaştığı an gibi.
2 Şubat 2025’e kadar devam edecek sergiye, Akbank Sanat’ta yine aynı tarihe kadar sanatçının baskı eserlerinden oluşan kapsamlı bir seçki eşlik ediyor. Yine yatıyormuş gibi duran insanlar, baş aşağı kafalar, havada bale yapan bacaklarla karşılaştığımız bu baskılarda, Rosenthal’ın ifadesiyle sanatçının kimliğine sadık kalırken kendini yeniden keşfetme yeteneğini görüyoruz.Böylece biri eski bir Boğaziçi köyünde, diğeri ise meydan oluşmadan önce bile şehrin en önemli merkezlerinden biri olan Taksim’de yer alan iki sergi, İstanbul’un farklı ama bütünlüklü yüzlerini yansıtırcasına birbirini tamamlıyor.
Georg Baselitz: Son On Yıl’ın küratörü Sir Norman Rosenthal’la Baselitz’i, duayen sanatçıları ve hayatın dizginlerini ele almayı konuştuk.
BERRAK GÖÇER:Serginin adı Georg Baselitz: Son On Yıl.Bunun kronolojik bir çağrışımı var.
SIR NORMAN ROSENTHAL: Büyük bir David Hockney sergisi düzenliyorum, duyurusu çok yakında yapılacak. Yani uzun süredir aramızda olan sanatçılarla ilgilendiğimi söyleyebilirim. Baselitz ve Hockney yaklaşık olarak aynı yaşta; biri 1937, biri 1938 doğumlu.
Baselitz’in son 10 yıla ait işlerinin tamamı elbette bu sergide yok. Tıpkı Picasso gibi Baselitz ve Hockney de çeşitliliği sınır tanımayan, özgünlüğü sonsuz olan işler yaptılar. Bu isimler düşünen sanatçılar, sürekli kendi dillerini, bu dili ileri taşımanın yollarını düşünüyorlar ve bana göre bu sergideki her resim anlaşılması gereken farklı bir olayı temsil ediyor.
Baselitz’in son 10 yılı pratiğinin içinde sizce nasıl bir hikâye anlatıyor?
Bence Baselitz kesinlikle en büyük savaş sonrası sanatçılardan biri. Tıpkı Rauschenberg ya da Jasper Johns gibi. Arkalarında bıraktıkları kariyere bakınca artık zirvede olduklarını söylemek yanlış olmaz. Artık genç değiller ama kelimenin tam anlamıyla duayenler. Hockney hâlâ çalışıyor ve inanılmaz özgün eserler üretebiliyor. Alt kata inip Baselitz’in bu yıl yaptığı devasa kartal tablosunu görürseniz ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bunu tekerlekli sandalyedeki bir insan yaptı; yapmak istedi ve yapmanın yolunu buldu. Tekerlekli sandalyesine oturup işbaşına geçti ve sandalyenin izleri tuvale yansısa bile vazgeçmedi. Her şey tam olarak istediği gibi ve yerli yerinde, bu odada gördüğünüz ince çoraplar bile. Baselitz birkaç yıl önce ansızın ünlü Alman sanatçı Hannah Höch’e ilgi duymaya başladı; Höch çok uzun süre yaşasa da, 1920’li ve 1930’lu yılların büyük dada sanatçılarından biri olarak biliniyor. Sonra Baselitz çorap fikrini buldu; bu çoraplar aslında biraz da Proust’un madleni gibi.Kayıp dünyaları sembolize ediyorlar.
Bu sergi daha ziyade Baselitz’in fikriydi. Son 10 yılını sergilemek istedi ve doğrusu, şimdi her şeyi bir arada ve duvarda asılı halde görünce bende bir aydınlanma hissi uyanıyor.
Her resim bir “olay”ı temsil ediyor derken ne demek istediğinizi biraz daha açabilir misiniz?
Her resim yeni bir olayı anlatıyor; Baselitz belki altı ya da sekiz resimden oluşan küçük seriler ürettikten sonra başka bir olaya geçiyor. Üst katta benim “Hamsa eli” dediğim seriyi görebilirsiniz; Hamsa eli bir çeşit evrensel, hatta İslami bir sembol olsa da, Budizm ve benzeri başka inançlarda da kullanılıyor. Ama aynı zamanda Baselitz’in kendi bedenini, yani ellerini, bacaklarını temsil ediyor.
Picasso tartışmasız büyük bir sanatçı ama konu yelpazesi çok kısıtlı. Temelde hayatındaki kadınları, kendisini, ilişkilerini konu alıyor; bazen de resimlerinde boğa figürünü kullanıyor. Buradaki bazı resimlerde de kartal ve geyik figürlerini göreceksiniz. Ama bunlar bile aslında bir çeşit otoportre. Picasso boğayı kendisini temsil etmek için kullanıyor. Baselitz de aynı şekilde kendisini temsil etmek için kartal ve geyiği kullanıyor.
Bana sanki büyük kartal tüm bu farklı “olaylar”ı birbirine bağlıyormuş, burada bir zirve noktasına ulaşılıyormuş gibi geldi, buna katılır mısınız?
Üst kattaki kartal resimlerini gördünüz mü? Ben bir yıldan kısa süre önce stüdyosunda görmüştüm. Stüdyosuna girdiğimde çığlık attım çünkü var olduklarına inanamamıştım. Hepimizin bedensel kusurları olabilir ama Baselitz bu kusuruna rağmen bir şekilde kendisini ifade etmeyi başarıyor.
Baselitz bir dizi inanılmaz hayvan resmi yaptı; geyik, köpek ve birçok farklı hayvan, hepsi de alt kattaki büyük kartalla aynı ölçekte, ince çoraplı kartalla. Ne çılgın, gerçeküstü bir fikir, bir kartala adeta bale sanatçısı gibi ince çorap giydirme fikri. Baselitz’le telefonda konuşurken ona Kuğu Gölü’nü hatırlattım, “Bu da Kartal Gölü gibi,” dedim.
Sergide halk dansını konu alan resimler de var; bunlar da sanki sualtı balesini çağrıştırıyor.
Evet, bu odadaki resimler bana da dansçıları çağrıştırıyor. Royal Academy’de çalışırken katalog yazılarının yazılmasına kadar bütün hazırlıkları bizzat yapardım. Ama gerçeğe dönüşene kadar ne yaptığımı aslında ben bile anlamıyordum. Yani tamamlanmış hallerini görene kadar sergilerin ne ifade ettiğini hiçbir zaman tam olarak anlayamadım. Bana göre bir serginin en güzel yanı eserleri yan yana koyup birbirleriyle konuştuklarına şahit olmak.
Basın toplantısında Baselitz’in yaklaşımının radikal ama aynı zamanda oldukça muhafazakâr olduğunu söylediniz. Sizce bu dengeyi nasıl kuruyor?
Tüm sanatçılar süregelen tarihin birer parçasıdır. Heinz Mack, Baselitz’ten de büyük, 94 yaşında. Geçen hafta Düsseldorf’taydım ve onunla konuştum; hâlâ çalıştığı ve heykel yerleştirmeye gitmesi gerektiği için benimle görüşemedi. Baselitz ve Hockney artık 80’lerinin sonundalar ve bugüne kadar inanılmaz bir külliyat biriktirdiler. 60-70 yıldır çalışıyorlar; işleri sürekli değişti ama kimlikleri hiç değişmedi. Bence Baselitz burada da kimliğine sadık kalıyor ama aynı zamanda kendisini yeniden keşfetme yeteneğini gösteriyor.
Soyutlama esasen resmin sadece tuval üzerine yağlıboya ya da hangi teknikle yapılmışsa, akrilik ya da kolaj olduğu gerçeğini bilmek anlamına geliyor. Sanatın maddeselleşmiş halini temsil ediyor. Tabii bir de konu meselesi var ve bu açıdan Baselitz’in soyutlama ile içerik arasındaki dengeyi bulduğuna inanıyorum. 1981’de Royal Academy’de geç dönem Picasso resimlerini Baselitz’le yan yana sergilerken bunun iyi bir fikir olup olmadığı konusunda eş küratörlerimle tartıştığımızı hatırlıyorum. Oysa bugün kimse geç dönem Picasso eserlerinin geçerliliğini tartışamaz. Bana göre bu resimler, yani Baselitz’in son resimleri de çok uzun süre yaşayacak.
Katılıyorum. İnsanda tekrar gelme isteği uyandıran etkileyici bir sergi bu.
Çok teşekkür ederim. Bence de bu, Baselitz’in uzun zamandır düzenlenen en önemli sergisi. Pompidou’daki retrospektif olağanüstü ve göz kamaştırıcıydı. Pandemiden önce de Colmar’daki sergisini gördüğümü hatırlıyorum; salıncakta veya yatakta gibi görünen siyah geyik resimleri vardı. Sergiden çıkmam bayağı zor oldu; zor oldu çünkü eserlere ne kadar baksam yetmiyordu. Colmar’daki resimler bana onun ölümün ötesinde gibi bir dünyada olduğunu anlatıyor gibi gelmişti, bu sergideki resimler de bana ölüm sonrası dünyaya aitmiş gibi geliyor. Hayatın dizginlerini ele almayı, hayatta olmayı savunuyorlar.
• Georg Baselitz, Georg Baselitz: Son On Yıl Sakıp Sabancı Müzesi’nde ve baskı eserler Akbank Sanat’ta 2 Şubat 2025’e kadar görülebilir.