İsrail pavyonunun ateşkes ve rehinelerin serbest bırakılması anlaşmasına varılana kadar kapalı kalacağı kararı Venedik Bienali'nin ön gösterim gününde manşetleri domine etmiş olabilir, ancak Giardini'deki diğer pavyonlar planlandığı gibi açıldı. İşte bizim seçtiklerimiz.
Alman Pavyonu
Thresholds, Yael Bartana ve Ersan Mondtag
Burun deliklerinizi dolduran zift ve toz kokusu, sanatçının samimi çıplaklığı, yaylı çalgılar ve rüzgârdan oluşan bir arkaplan müziği aracılığıyla duyuların uyarılması, Ersan Mondtag'ın asbest fabrikasında çalışan ve bunun sonucunda ölen büyükbabasını konu alan enstalasyonunda önemli bir rol oynuyor.
Alman Pavyonu, merkezindeki toprak monolitin içine girmeden önce bile bize tam anlamıyla bir gösteri sunuyor. Binanın yüksek pencerelerinden içeri giren sis ve ışık süzmelerinin akışıyla dramatize edilen ortamda Yael Bartana'nın uzay gemisi, “Space Odyseean” tarzında sinematik bir şekilde havada asılı duruyor. Pavyonun uyandırdığı hissiyat filmsel ve içgüdüsel.
Mısır
Drama 1882, Wael Shawky
Bu yılki Venedik Bienali'nin en yaratıcı ve sıra dışı işlerinden biri, Mısır'ı temsil etmek üzere seçilen sanatçı Wael Shawky'den geliyor. Shawky'nin "Drama 1882" adlı filmi, ülke tarihinin önemli bir anına, yani 1882'de milliyetçi Urabi devriminin ezilmesi ve bunun sonucunda 1956'ya kadar süren İngiliz işgaline hayat veriyor. Shawky, revizyonist tarih kavramını ve sömürge mirasını ilgi çekici bir şekilde ele alıyor. İskenderiye'deki tarihi bir tiyatroda çekilen ve tarihteki devrimci anları bir dizi tatlı, gerçeküstü melodiyle (ayrıca eşek Sobhy ile) birleştiren bu müzikalden kim etkilenmez ki?
Polonya
Repeat After Me, Open Group
İkinci Dünya Savaşı'nda Londralılar, şehri harap eden V1 roketlerinin çıkardığı vızıltı sesini duydukları zaman ne olacağını anlarlardı. Polonya Pavyonu'ndaki film, geçtiğimiz iki yıl içinde Ukraynalıların da benzer şekilde yeni bir ses dağarcığı öğrenmek zorunda kaldıklarını hatırlatıyor: erken uyarı sistemlerinin sözlü uyarıları, bir insansız hava aracının tiz "brrrrrr "ı ve bir seyir füzesinin çığlığı.
Ukraynalı kolektif Open Group'un hazırladığı Repeat After Me II, sıradan Ukraynalıların artık aşina olmadıkları sesleri taklit etmelerini kaydediyor. Ardından izleyicileri "benimle tekrar et" çağrısında bulunuyorlar.
Polonya Pavyonu için sanatçı seçimi, yeni hükümetin orijinal sanatçıyı iptal etmesinin ardından politize oldu. Ancak Open Group'un seçimi parti politikalarının ötesinde, Avrupalılar için korkutucu yeni bir geleceği yansıtıyor: yakında sizin de yaklaşan ölümün sesini tanımanız gerekebilir.
Avustralya
Kith and kin, Archie Moore
Sanatçı Archie Moore'un, Kamilaroi, Bigambul ve İngiliz atalarının 65.000 yıl öncesine uzanan soy ağacını siyah duvarlar üzerine beyaz tebeşirle çizdiği Avustralya pavyonunda ziyaretçileri kasvetli ve son derece dokunaklı bir deneyim bekliyor. Bu tablo hem Avustralya'daki ilk ulusların soy ve bağlantılarına dair oluşan algının bir kutlaması, hem de derin travmalara açılan bir pencere. Bazı girişler ırkçı hakaretlerle kaplanırken, boşluklar öldürülen, hastalıktan ölen ya da kayıtlardan silinen birçok kişiyi temsil ediyor. Ortada siyah yansıtıcı bir "havuz", üzerinde de devlet gözetimindeki Yerli Avustralyalılar'ın ölümlerine ilişkin adli tıp soruşturmalarının redakte edilmiş hallerini içeren tablolar yer alıyor. Zor ama mutlaka izlenmesi gereken bir çalışma.
Hollanda
The International Celebration of Blasphemy and the Sacred, CATPC, Renzo Martens ve Hicham Khalidi
Dünyadaki adaletsizliklere dikkat çekmek için çok fazla sanat yapılıyor, ancak bunların ne kadarı gerçekten bir fark yaratıyor? Hollanda Pavyonu bunu başarıyor. Ziyaretçiler alana adım attıklarında güçlü bir kakao kokusuyla karşılaşıyorlar. Palmiye yağı ile birlikte, bu çok sevilen koyu renkli malzeme, çokuluslu Unilever tarafından, bu sergideki sanatçıların (CATPC) geldiği Demokratik Kongo Cumhuriyeti'nde yetiştirilip hasat ediliyor. Sanatçılar Bienal kapsamında sergilenen canlı, kakao kaplı heykelleri sayesinde, kendilerinin ve ailelerinin çalıştığı toprakların bir kısmını geri almak için fon yaratmayı başardılar.
Bienalin gücünden yararlanan Kongo merkezli kolektif, sanatçı Renzo Martens ve küratör Hicham Khalidi ile işbirliği yaparak Virginia Güzel Sanatlar Müzesi'ni, Belçikalı sömürge subayı Maximilien Balot'un 1930'lardan kalma ahşap bir heykelini, 50 yıl önce kaybolduğu Lusanga kasabasına ödünç olarak geri göndermeye ikna etmeyi de başardı. Bu, başka pek çok şeyin başarısız olduğu yerde sanatın değişimi etkilemesidir.
Japonya
Compose, Yuko Mohri
Çürüyen meyvelerden, sızdıran borular ve musluklardan oluşan sallanan mekanizmalar, Yuko Mohri'nin güzel ve abartısız olan politik sunumunu oluşturuyor.
Mohri, Tokyo'da su basan metroların ustaca ve derme çatma yöntemlerle tamir edilmesinden ilham alıyor. Biçimsel açıdan sergi, şehrin her yerinde rastlanan gelişigüzel inşa edilmiş, sıradan heykelsi müdahalelerin kaosuna değiniyor. Etkileyici bir şekilde sanatçı, bunu denge/uyum duygusundan ödün vermeden yapmayı başarıyor.
Mohri, tüm iyi sanatçılar gibi, insan yaratıcılığının sorun çözmeye dayandığını ve sorun ne kadar büyükse, onu çözmek için hayal gücümüzü o kadar genişletmemiz gerektiğini biliyor.
Lüks bir otelin banyosuna daha çok yakışan cilalı ahşap masalar üzerinde, çürüyen meyve parçaları elektrotlar aracılığıyla büyük hoparlörlere bağlanarak, çürüme süreci boyunca nem seviyelerindeki değişimlere göre belirlenen modülasyonlu, ortam sesleri yayıyor. Buna göre performansın aktardığı çürüme, yeni yaşam olarak yeniden biçimlendirilen ölüm olarak aktarılıyor. Krizle ilgili sanatın çokça rastlandığı bir bienalde, değişim yaratma potansiyelimizi hatırlatmak gerekir. Eğer kendimizi bu karmaşanın içine soktuysak, çıkarabiliriz de.
Geri kalanlardan en iyiler
- John Akomfrah'ın İngiliz Pavyonu'ndaki tematik olarak geniş ama görsel olarak görkemli sergisi, ekolojik bozulma, sömürge geçmişleri ve su kütlelerinin sesleri arasındaki bağlantıları araştırıyor.
- Romanya Pavyonu'nda yer alan Serban Savu, sosyalist dönemdeki çalışmaya duyulan saygının aksine, dinlenme ve boş zaman sahnelerini resmediyor.
- ABD pavyonunda kişisel sergi açan ilk yerli sanatçı olan Jeffrey Gibson, Amerikan yerlilerinin geleneklerini metin, tekstil, kimlik ve küreselleşme temalarıyla harmanlıyor.
- Aleksandar Denić, Sırbistan Pavyonu'nu yatak odası, banyo ve barı ile tanıdık ama rahatsız edici bir dünyaya dönüştürdü.