Mitsel ve görkemli resimlerin ustası Anselm Kiefer, anıtsal sanatını son yarım yüzyıldır dünyanın pek çok yerinde izleyicilerle buluşturuyor. Almanya’nın savaş sonrası kimliğini sorgulamasıyla tanınan sanatçı, resim ve fotoğraftan heykel ve enstalasyona uzanan geniş bir yelpazede kültürel, edebî ve felsefi kaynaklardan yararlanıyor. 1992’de Almanya’dan ayrılan Kiefer, Güney Fransa’nın Barjac kentinde eski bir ipek fabrikası olan La Ribaute’u satın aldı. Organik olarak gelişen bu alan pavyonlar, açık hava sanat enstalasyonları, yeraltı odaları ve beş seviyeli beton bir amfiteatrdan oluşan geniş bir stüdyo kompleksine dönüştü (kompleks, insanların oluşturduğu bir karınca tepesine benzetiliyor). Sanatçı, 2007’ye kadar Avignon’un 70 kilometre kuzeybatısındaki 40 hektarlık alanda yaşadıktan sonra, Paris’in eteklerindeki Croissy-Beaubourg’daki bir alanda yeni bir stüdyoya taşındı.
Kiefer, özellikle Fransa’da kalıcı eserleri ve anıtları aracılığıyla izini bırakmaya devam ediyor. Sanatçı 2007’deLouvre Müzesi’ndekiMısır galerisinin duvarlarında 10 metre yüksekliğindeki “Athanor” adlı ısmarlama eserini sergiledi. Kiefer, 2020’de Fransız yazar Maurice Genevoix’nın tabutunun gelişini kutlamak üzere Paris’teki Pantheon’da bir başka kalıcı eser daha sergiledi. Sanatçının mart ayında Floransa’daki Palazzo Strozzi’de açılan son sergisi Angeli caduti / Fallen Angels (Düşmüş Melekler), organizatörlere göre Kiefer’e özgü biçimde din, tarih ve edebiyatla bağlantılı epik temaları ele alarak ziyaretçileri “ruhani olanla maddi olan arasındaki ilişkimizi” yeniden düşünmeye sevk ediyor.
THE ART NEWSPAPER: Palazzo Strozzi’deki ilk serginizde ziyaretçilerin karşılaşacağı ilk anıtsal eser, avluda yer alan ve “Vahiy Kitabı”ndaki, Başmelek Mikail ile asi melekler arasındaki savaşı anlatan bir pasajı tasvir eden devasa tablo “Angel’s Fall” (Meleğin Düşüşü, 2022-2023).
ANSELM KIEFER: Bu her zaman ilgimi çeken bir şeydi çünkü dünyanın durumu hakkında bir şeyler söylüyor.Bu bir kuş. Çok kusurlu. Hayat o kadar kötü kurgulanmış ki, başından beri savaşlar var ve bitmeyecek. Bir yanda da kelimenin gerçek anlamıyla Tanrı’yı doğrulayan, yani Tanrı iyi olduğu için dünyanın da iyi olduğunu kanıtlayan teodise [kötülüğün ve omnipotent bir tanrının varlığına dair dinî ve felsefi argüman] var. Tanrı iyidir ama dünya iyi değil. [17. yüzyıl Alman filozofu] Gottfried Leibniz bir zamanlar [gerçek] dünyanın [mümkün] dünyaların en iyisi olduğunu söylemişti ama Lizbon’da [1755’te] deprem olduğunda felsefesini değiştirdi. Hıristiyan dini, Tanrı’nın, hayal edebileceğinizin en iyisi olduğunu söyler; o her şeyi bilir, her şeye o karar verir. Bunda büyük bir çelişki var.
Dünyanın ve insanlığın durumu hakkında endişeli misiniz?
Şu anda eskisinden daha fazla endişeliyim çünkü dünya daha karmaşık bir hale geldi. 1970 ve 1980’lerde iki dünyamız vardı: Batı ve Doğu. O zamanlar her şey daha kolay görünüyordu. Her şey netti. Önceden sınırlar belliydi. Ama o zaman bile hayati tehlike vardı. Atom bombasının savaşta değil de yanlışlıkla patladığı üç durum biliyorum.
Düşmüş melek, boşluğa yuvarlanan asi melek fikri, serginin birinci odasında sergilenen “Lucifer” (2022-2023) tablosunda da devam ediyor.
Evet, Lucifer, Tanrı’ya karşı çalışan ve sonunda Aziz Mikail tarafından yenilgiye uğratılan, Tanrı’nın diğer ortağıdır. Serginin ilerleyen bölümlerindeyse benim ışınlama yoluyla yok ettiğim “Irradiated Paintings” (Işınlanmış Resimler, 1983-2023) yer alıyor.
Eserlerin, elektroliz banyolarına batırılmasıyla oluşan bu resimler, onlarca yıldır pratiğinizin önemli bir parçası oldu. Bunların 60’tan fazlası Palazzo Strozzi’nin en büyük odalarından birinin duvarlarını ve tavanını dolduracak.
Evet, onlar iyi ve kötünün zıtlıkları olarak dünyanın bir yansıması. Benim tarafımdan yok edildiler çünkü bir chef-d’œuvre [bir başyapıt] yapamam.
Yani hiç başyapıt yaratamadığınızı mı düşünüyorsunuz?
Evet, böyle düşünüyorum. Her zaman deniyorum ama yapamıyorum, yeterli yeteneğe sahip değilim. Bir resmin bitebileceğini asla düşünmüyorum. Benim durumumda asla bitmez. Çok fazla resmim var. Paris’teki stüdyoma gelirseniz, 1960’ların sonundan bugüne kadar olan eserleri içeren uzun konteynerler görürsünüz.
Floransa’daki sergide, Alman tarihiyle nasıl yüzleştiğinizi yansıtan, kolunuzu kaldırarak Sieg Heil selamını tekrarladığınız Heroic Symbols (Kahramanlık Sembolleri, 1969) fotoğraflarını sergileyeceksiniz. Fotoğrafların tekrar kamuya açık sergilenmesini neden önemli bulduğunuzu merak ediyorum.
Çalışmalarımın bir biyografisini vermem gerekirse, buradan başladığını söyleyebilirim. Bu daha çok benim çalışma [pratiğimin] bir örneği. Bunu [şimdi] yapmazdım çünkü bunu yaptığımda 1960’ların sonuydu ve o zaman Almanya’da kimse [savaş] hakkında konuşmuyordu. Ama şimdi Almanya’da her gün televizyonda bu dönemle ilgili bir şeyler görebiliyorsunuz. Bu yüzden kimse artık bu işe karıştığını söyleyemez; şimdi hepsi karışmış durumda.
2014 yılında BBC’de yayınlanan Imagine programında “Alman tarihinin açık yarasını durmaksızın deştiğiniz” söylendi. Sizce sanatın tamamı, doğası gereği politik midir?
Bu açık bir yara. Çok net. Hâlâ orada. Şu anda Almanya’da bu döneme geri giden bazı politikacılar var. Bir sanatçı, benim gibi, o zamanki durumun içinde yer alır. Gazeteleri okurum ve her şeyden haberdarım. Yani otomatik olarak politik biriyim.
Muhtemel bir politik tavır olarak, Los Angeles County Sanat Müzesi direktörü Michael Govan’la 2022’deki bir tartışmada,“Sınırlar, dünyadaki en sıkıcı şeydir,” dediniz.
İnsan olarak sınırlara ihtiyacınız vardır, aksi takdirde var olamazsınız. Yıldızlara [sınırlar ve şekiller] veririz, onlara semboller ve sınırlar veririz. Sınırlar tamamen esnektir. Sular [deniz seviyeleri] yükselecek; kaç metre yükseleceğini bilmiyorum. Gelecekte büyük göçler olacak. Şimdiden hazırlıklı olmalıyız. Kimse bunu konuşmuyor.
Wim Wenders tarafından yönetilen ve Croissy-Beaubourg’daki stüdyonuzda ve geniş La Ribaute kompleksinizde çekilen belgesel film Anselm (2023), sizi çalışırken ve mekânlarda dolaşırken gösteriyor. Fiziksel varlığınız, tabloları alev makinesiyle tutuşturup ardından söndürmeniz hipnotize edici.
Stüdyomda dans ediyorum. Resimlerimin önünde dans ediyorum. Friedrich Nietzsche ne demiş biliyor musunuz: “Benim felsefem dans etmektir.” Bu fizikselliğin bir parçası. Bunu söyledi çünkü bedeni güçlü değildi, hastaydı. Her zaman hayal kurar, dans eder [ve felsefesini geliştirir]di. Resimlerimde samanlar yanıyor ama bazen resimler de yanıyor. Arkada tuvali soğutan biri var ama renkler yanıyor.
La Ribaute sizin müze versiyonunuz mu?
Müze falan değil. Hâlâ orada çalışıyorum. Bir resim gibi: Başladım, devam ediyorum ve [bir şeyler] ekliyorum. Burası artık bir vakıf [Eschaton-Anselm Kiefer Vakfı] ve ben öldüğümde orada kalacak. Dokunulmaz olduğu için her yöne dağılmıyor,ki bu iyi bir şey.
Sizin anıtınız mı olacak?
Bana fikir verdin. Belki de belediye başkanına sormalıyım, oraya gömülebilir miyim? Ölüm hastalıklı bir şey değil; ben her gün ölümümü düşünüyorum. Bu hayatın bir parçası. Ölüm olmadan bu hayatı yaşayamazdın.
Şöhret ilginizi çekiyor mu?
Benim iki tarafım var. Bir yandan hırslıyım ama ünlü olma hırsının çok naif olduğunu düşünüyorum. Size öldüklerinde ünlü olan ama bugün kimsenin tanımadığı pek çok ressamdan bahsedebilirim. Yani bu tür bir şöhret görecelidir. 1980’lerde ben de bir tür yıldız oldum. Ama bunun farkında değildim. Her zaman sadece işimle ilgilendim. [1980’lerde] New York’a vardığımda göçmenlik bürosunda iki hanımefendi gelip beni [hızlı bir göçmenlik süreci için] kenara çekti. Ben de şöyle düşündüm: “Evet, şöhret budur belki de.”
Ama belli bir hareket alanınız ve ayrıcalığınız var. Her sanatçı sizin 2022’de gişe rekorları kıran serginizde yaptığınız gibi Venedik’teki Palazzo Ducale’yi ele geçiremez.
Kesinlikle doğru. Başka [kayda değer] sanatçılar da var. Vija Celmins, Palazzo Ducale’de yapmazdı ama o da iyi. Küçük şeyleri, bu küçük noktaları, denizi ve yıldızları yapıyor.
Çoğu insan sizin anıtsal bir sanatçı olduğunuzu söyleyecektir.
Bu çok saçma. Benim en sevdiğim ressam, [1950’lerin sonunda] Havana resimlerini yapan Willem de Kooning’dir. Onun Havana resimleri sanırım 80’e 70’tir ve anıtsaldır.
Anıtsallığın işareti boyutlar değildir. Resmin karakteri bir işarettir. Küçük bir resim anıtsal olabilir. Ölçeğin hiçbir önemi yoktur.
Jean Genet, Martin Heidegger ve Romanyalı şair Paul Celan da dahil olmak üzere sizi etkileyen birçok figürü özümsüyor ve onlardan alıntı yapıyorsunuz. Palazzo Strozzi’deki sergide yer alan “The Solitary Place” (Issız Yer, 2019-2023) adlı eser Raymond Roussel’in sürrealizminden besleniyor.
Benim bir kütüphanem var. Sabahları işe başlamadan önce kütüphanemi karıştırırım. Bir kitap çıkarıp okurum, böylece her zaman diğer yüzyıllardan birçok insanla birlikte olurum. Onlar benim eleştirmenlerim.
Peki ya sanat tarihinin “izm”leri? Örneğin fütürizm hâlâ yeterince önemsenmiyor.
Bence fütüristlerin fikirleri, teorileri, düşünceleri fena değildi. Ama sonuç? Hepsini yeniden resmederdim. Onları stüdyomda bulundurmak isterdim. Onlardan bir şeyler yapardım.
• Anselm Kiefer, Angeli caduti / Fallen Angels, 22 Mart-21 Temmuz tarihleri arasında Floransa, Palazzo Strozzi’de görülebilir.