Geçtiğimiz ay aramızdan ayrılan Aksoy, Şefkat Nişanı sergisinin küratöryal metnini yazan Nergis Abıveya’nın da dediği gibi,“1990’ların başından beri buluntu nesne, kumaş, halı, fotoğraf, video, enstalasyon gibi farklı mecralarla çok sayıda iş üretmiş” bir sanatçı.Aksoy özellikle buradaki “aile” temalı koltuk çalışmasında olduğu gibi toplumsal cinsiyet rollerini güçlendiren, toplumun her seviyesindeki hiyerarşiyi yücelten aile kurumunu sorguluyor. Baba figürüyle özdeşleşen bir nesne üzerine kumaşı yolunarak yazılan “AİLE” yazısı, baba ile ailenin diğer fertleri arasındaki ilişki dinamiğindeki eşitsizliklere dikkat çekiyor. Sanatçı “ABLA” ve “AABİ” adlı halı dokumalarında da aile içindeki toplumsal cinsiyet rollerinin çatışmasını çözümlemeye devam ederken, ışıklı “A” işinde aileye özgü kelimelerin baş harfini vurgulayarak “harflerin hiyerarşik varoluşu”nu sorgulatıyor.
Yeni materyalizm ve feminizm, günümüz sanat sahnesinde giderek daha fazla ilgi çeken ve tartışılan kavramlar arasında. Bu perspektiflerde üretilen işler geleneksel cinsiyet rollerini, insan olmayan varlıkları, doğayı ve teknolojiyi içeren bir çerçeve içinde sunarak izleyiciye insan ile insan olmayan arasındaki ilişkileri sorgulatıyor. Henüz geniş bir şekilde tartışılmayan bu kavramları Azeri, eserleriyle Türkiye’nin sanat gündemine taşıyan öncülerden biri olarak dikkat çekiyor.
Azeri’nin insan ile insan olmayanı buluşturduğu “Ben Nesneler” serisi ilk kez 2003’te Karşı Sanat Çalışmaları mekânında gerçekleşen Aileye Mahsustur isimli grup sergisinde yer alıyor. Serideki “bıçak” işinde, dikey duran bıçaktan patates soyan bir kadının yüzü görülüyor. Bıçağın içine hapsolmuş bu kadının duruşu, eril hiyerarşinin içine hapsolmayı da simgeleyerek kadın cinayetlerine gönderme yapıyor; tıpkı “ütü” işinde olduğu gibi (bu kez kadının yüzü ütüye hapsolmuştur). Yeni materyalizm tartışmalarının en eski örneklerinden olan seri için sanatçı, “hapsedildiği nesnelerin içinden kendini tanımlamakta olan birçok kadın için bir metafor oluşturmayı amaçladığını” ifade ediyor.