Pera’nın insana hüzünle karışık coşku veren bir yanı var. Buraya adım atınca yaşlı, bakımsız binalar ile eski canlılığından eser kalmamış ara sokakların hüznü, 600 yıllık hikâyelerin, çok kültürlülüğün izlerinin ve yoğun akan kültür-sanat yaşamının coşkusuna karışıyor. Pera 19. yüzyıldan bu yana İstanbul’un kültürel ve sosyal merkezi olmayı sürdürüyor.
Bu bölgede kültür-sanat mekânlarının en yoğun olduğu yerlerden biri Meşrutiyet Caddesi. Haliç manzarasına bakan Şişhane Parkı’yla başlayıp İstiklal Caddesi’nin paralelinde kıvrılarak ilerleyen ve Galatasaray Lisesi’nde sona eren cadde, son yıllarda açılan sanat galerileriyle sanatseverlerin önemli duraklarından biri oldu. Bu rotada cadde boyunca yürüyecek, İstanbul’un çok kültürlü hafızası ve göz alıcı mimarisi eşliğinde bir galeri turuna çıkacağız.
Pera Müzesi
Galatasaray Lisesi’nin karşısından Meşrutiyet Caddesi’ne giriyoruz, rotanın ilk durağı olan Pera Müzesi’ne yedi dakikalık bir yürüyüş mesafesindeyiz. İstiklal Caddesi’nin keşmekeşinden uzak bu kısa yolculukta karşılaştığımız mekânlarla İstanbul’un son 150 yılına da tanıklık ediyoruz. Hazzopulo Pasajı’nda 1900’lere varamadan kapanan Adam Musiki Mağazası’nın hayaletini selamlıyoruz: Burası bir dönem Opera Tiyatrosu olarak kullanılıyordu, İstanbul’un ilk oda orkestrası konserler veriyordu.
Yürümeye devam ediyor, Attilâ İlhan’ın “Belma Sebil” şiirindeki “Ben seni Kallavi Sokağı’nda gördüm” dizesindeki sokağa giriyoruz. Levanten Glavani ailesinin mimar Guglielmo Semprini’ye yaptırdığı, karyatidlerle süslü Büyük Londra Oteli’ni geçince tüm ihtişamıyla bizi karşılayan Pera Müzesi’ne varıyoruz. 1893’te Mimar Achille Manoussos tarafından Bristol Oteli olarak inşa edilen müze binası, 1980’lere kadar üst düzey yabancı konukları ağırlamış, 2002’ye kadar da Etibank olarak hizmet vermiş. Neoklasik cephe düzenlemesiyle gözümüzü alamadığımız binada, 2005’ten bu yana Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi yer alıyor.
Müze, “Oryantalist Resim”, “Anadolu Ağırlık ve Ölçüleri” ve “Kütahya Çini ve Seramikleri” olmak üzere üç koleksiyona ev sahipliği yaptığı gibi süreli sergileri de ağırlıyor. Pera Müzesi ayrıca “Pera Öğrenme” programlarıyla çocuklar, gençler ve yetişkinleri “sanatla buluşturma, bir müze bilinci oluşturma, sanatı ulaşılabilir kılma ve izleyiciyle sergilenen eserler arasında iletişim kurma”yı amaçladığı çalışmalar yürütüyor. “Pera Film”le de çeşitli temalar ve işbirlikleriyle sinema klasiklerinden deneysel film-video örneklerine, animasyon, belgesel ve kısa film türlerine kadar uzanan bir program sunuyor.
Son olarak burası Osman Hamdi Bey’in ünlü “Kaplumbağa Terbiyecisi” tablosunun da evi. Müze, “Osman Hamdi Bey’in Dünyasına Yolculuk” deneyimiyle ziyaretçilerine ressamın çalışma ortamını sanal gerçeklikle deneyimleme fırsatı sunuyor.
Genç Çarşamba’yla müze ziyareti ve film gösterimleri çarşamba günleri gençlere, Uzun Cuma’yla da cuma günleri müze 18.00-22.00 arasında tüm ziyaretçilere ücretsiz. Müzeden ayrılmadan önce Artshop’a uğruyor, konserlerin düzenlendiği Pera Café’den geçerek kendimizi caddenin akışına bırakıyoruz.
Galerist
Caddeye çıktığımızda yüzümüze çarpan sadece hava değil, aynı zamanda bugünün İstanbul’u oluyor. TRT’nin Tepebaşı Stüdyoları’nı da içine alan, 19. yüzyıl estetiğinin ortasında, nereden düştüğü belli olmayan bir lego parçasını andıran rengârenk yapı, kent vaatlerinin yerine getirilmediği gerçek dünyaya dönüşümüzü hızlandırıyor. TRT binasıyla beraber çok katlı bir otoparkın da yer aldığı bu alanda önceden Tepebaşı Tiyatrosu bulunuyordu. İstanbul Şehir Tiyatroları’na da ev sahipliği yapan tiyatro binası 1970 yangınıyla kullanılamaz hale geldikten sonra yeşil alan projesi kapsamında değerlendirilecekse de 1989’da TRT buraya apar topar kendi yapısını inşa etti.
Sağımızdaki tatsızlığa, rotamıza devam ederek sırt çeviriyor ve Galerist’in yer aldığı Passage de Petits Champs veya diğer adıyla Pinto-Fresko Pasajı’na varıyoruz. Kapısından girdiğimizde sanatçı Hüseyin Bahri Alptekin’in otel tabelası yerleştirmeleriyle karşılanıyor, sağdaki duvarda yer alan aynadan Beyoğlu pasajlarının adını ezberliyoruz.
Pasajın birinci katında yer alan Galerist, 2001’den bu yana “güncel sanat alanında yeni yetenekler keşfetmek ve sanatçılarına benzersiz ifade alanları sağlamak amacı”yla faaliyetlerini sürdüren bir sanat galerisi. Bugüne kadar Nil Yalter, Burcu Yağcıoğlu, Hüseyin Bahri Alptekin, Nuri Kuzucan, Lara Ögel, Semiha Berksoy, Yeşim Akdeniz gibi sanatçıların eserlerinin yer aldığı solo ve karma sergilere ev sahipliği yaptı; Sharjah Bienali, Vienna contemporary, Arco Madrid, Contemporary Istanbul, Art Forum Berlin, Art Basel, Art Dubai, Frieze New York gibi bienal ve sanat fuarlarında yer aldı. Aynı zamanda Art Unlimited dergisinin ve Galerist Yayınları bünyesindeki yedi kitabın da yayıncısı.
Galerist’teki sergiler, mekânın yüksek tavanı, önceki yüzyıldan kalma duvar resimleri ve kış aylarında ağaçların yapraklarını dökmesiyle ortaya çıkan Haliç manzarasıyla birleştiğinde ziyaretçisine unutulmaz bir deneyim yaşatıyor.
Bir sonraki durağımıza doğru ilerlerken Pera Palace Oteli’ni buluyoruz karşımızda. Pera Palas’ta Gece Yarısı dizisinin çekildiği otelin önü, geçen yıldan bu yana fotoğraf çekenler ve poz verenlerle dolup taşıyor. Hikâyeleri ve atmosferiyle popüler kültür için elverişli malzemeler sunan otel, edebiyat dünyasında da özel bir yere sahip. İngiliz yazar Agatha Christie’nin 411 No’lu odada sıkça konakladığı, Doğu Ekspresinde Cinayet romanını burada yazdığı biliniyor. Otelin bir diğer yazar konuğu Ernest Hemingway. Hemingway işgal yıllarında bir muhabir olarak geldiği İstanbul’da burada konaklamış, otelin barı Orient Bar’da sık vakit geçirmiş. Şehre yolu düşen birçok yabancı seyyah gibi onu da en çok etkileyen manzaralardan birinin, odasının camından da gördüğü sis altındaki Haliç olduğunu notlarından öğreniyoruz.
Dirimart
Oteli sağımıza alıp kaldırımlar daraldığı için yürümenin giderek zorlaştığı Meşrutiyet Caddesi’nde Dirimart Pera’ya devam ediyoruz.
Dirimart Pera’nın bulunduğu binaya vardığımızda bizi bağımsız kitabevi Minoa karşılıyor. 2014’ten bu yana Beşiktaş’taki mekânıyla çok sayıda müdavim edinen Minoa, sonbaharda kapılarını açtığı Pera şubesinde Türkçe, İngilizce kitapların yanı sıra ikinci el de olmak üzere 60 binden fazla kitaba ev sahipliği yapıyor.
Minoa, Dirimart Pera ve Öktem Aykut’un bulunduğu Union Française binası, aralarında Pera Palace, İstanbul Arkeoloji Müzesi, Abdülmecit Köşkü, Büyükada Rum Yetimhanesi ve Osmanlı Bankası’nın da yer aldığı birçok yapıda imzası bulunan mimar Alexandre Vallaury tarafından 1896’da yapıldı. Kendisi için “İstanbul’a imzasını atan mimar” yakıştırmalarının yapıldığı Vallaury’nin ismi başka yerlerden de tanıdık geliyorsa uzaklara gitmeyin, bir zamanlar Çiçek Pasajı’nda yer alan “Vallaury’nin pastanesi” bu efsane mimarın babasına aitti.
Minoa’nın içinden önce Dirimart’a iniyoruz. 2002’de Hazer Özil tarafından kurulan galeri, amacını “sanatçıları eleştirel diyalog ve karşılıklı etkileşim sunan bir bağlamda sergilemek” olarak belirliyor. Dolapdere’de de bir mekâna sahip olan Dirimart bugüne kadar sergilerinde Komet, Bedri Rahmi Eyuboğlu, Nuri Bilge Ceylan, Karin Kneffel, Fahrelnissa Zeid, Peter Zimmermann, Ayşe Erkmen, Sarkis, Seçkin Pirim, İnci Eviner, Çağla Ulusoy, Ebru Duruman gibi hem Türkiye’de hem dünyada tanınmış ve yükselen sanatçılara yer verdi. Contemporary Istanbul, Art Dubai, Frieze Masters, Art Basel Hong Kong, The Armory Show, Art Cologne gibi sanat fuarlarına katıldı; galeri ayrıca sergi katalogları, sanatçı ve sanat kuramı kitapları yayımlıyor.
Öktem Aykut
Sıradaki durağımız için bu defa bulunduğumuz binadan çıkmamız gerekmiyor. Sanat dünyasında yeni keşifler, eleştirel ve ufuk açıcı yaklaşımlar için Öktem Aykut’tayız. 2014 yılında Tankut Aykut ve Doğa Öktem tarafından kurulan galeri, Türkiye’nin önde gelen genç bağımsız çağdaş sanat galerileri arasında. Kurucuları tarafından bir “çatı galeri” olarak tanımlanıyor, çeşitliliğe önem veren yaklaşımıyla farklı mecralardan, farklı konularla ilgilenen sanatçılarla çalışmayı önceliyor.
Öktem Aykut bugüne kadar Francesco Albano, Sinan Logie, Gökçen Cabadan, Begüm Yamanlar, Aret Gıcır, Koray Ariş, Bora Başkan, Samuel Laurence Cunnane gibi isimlerin sergilerine ev sahipliği yaptı. Aralarında Art Cologne, Artweeks Akaretler, Contemporary Istanbul, CI Bloom, Artissima, Miart, Paris Internationale, The Armory Show ve Art Düsseldorf’un da olduğu yurtiçi ve yurtdışında gerçekleştirilen sanat fuarlarında yer aldı.
Bir taşla üç kuş vurduğumuz son durağımızın verdiği keyifle Minoa’nın kafesine veya barına oturup gördüklerimizi ve hissettiklerimizi sindirmek üzere zihnimize teslim ediyoruz. İstanbul’un zengin kültür-sanat yaşamının ayrılmaz parçası sanat galerilerini Pera’nın hafızası eşliğinde adımladığımız Meşrutiyet Caddesi, semt semt ele alacağımız galeri rotalarının ilkiydi. Bu rotalar İstanbul’un sonu gelmez, gelse de öğrenmeye ömür yetmez hikâyeleri, kendi deneyimleriniz ve yakaladığınız çağrışımlarla zenginleşecek yeni keşiflere her zaman açık.
Butik Katia
Hazzopulo Pasajı şu sıralar podima taşlarıyla kaplı zeminde yürürken adımlarınızın sesini duyabileceğiniz kadar sessiz. Buranın eski curcunalı günlerini arayan esnafından birisi Madam Katia. Annesinden el alarak devam ettirdiği butik şapkacılığın İstanbul’daki son zanaatkârı. Sipariş üzerine el yapımı diktiği şapkaların Aznavur Pasajı’nda başlayan serüveni 60 yıldır Hazzopulo’da devam ediyor.
Palazzo Corpi
Her binanın on yıllarca geriye giden geçmişinin olduğu Meşrutiyet Caddesi’nde anlam arayanlar için hikâyelere kulak vermeden yürümek neredeyse imkânsız. Soho House İstanbul’un önünden geçerken de bu muhteşem binanın hem mimarı hem de hikâyesine dair soru işaretleriyle doluyor zihnimiz. Ignazio Corpi için 1873’te inşa edilen ve Palazzo Corpi adıyla bilinen bu yapı, Soho House İstanbul olarak hizmet vermeden önce Amerikan Başkonsolosluğu’na ev sahipliği yapıyordu. Amerika’nın Avrupa’da sahip olduğu ilk mülk olarak bilinen yapı, cadde üzerindeki diğer yapılara göre daha geride durmasıyla ve kapısında her daim bekleyen takım elbiseli çalışanlarıyla ulaşılması zor bir imaj çiziyor.
Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi
Meşrutiyet Caddesi’nin sakinlerinden Kıraathane 2018’den bu yana edebiyat etkinliklerinin İstanbul’daki en güzel adreslerinden biri. Sezonlarını mevsimlere göre bölen edebiyat evinde sergiler, atölyeler, konuşmalar, şiir geceleri, kitap sohbetleri, okuma tiyatrosu gibi çok çeşitli etkinlikler düzenleniyor. Yazarları ağırlıyor, sahiden de burada yatırıyor; çocuklarla birlikte okumalar yapıyor. İstanbul’un susamış onca çeşmesinden sadece biri olan Yemeniciler Çeşmesi’nin önünden yürüyüp Yemenici Abdüllatif Sokak’a bakan Kıraathane’nin kapısından giriyoruz. Burnumuza çarpan leziz kokuları takip ediyor, Pera Bakery’nin leziz tatlılarından ve huzur veren ortamından nasiplenmeyi de unutmuyoruz.
Asmalı Sahne
Muharrem Uğurlu ve Petek Kırboğa’nın kurduğu Asmalı Sahne, Kıraathane Edebiyat Evi’yle birlikte Yemenici Abdüllatif Sokak’ın bir diğer kültür-sanat durağı. 50 kişi kapasiteli mekânda 2014’ten bu yana tiyatro, şiir dinletileri, akustik konserler, atölyeler, söyleşiler, imza günleri, yazarlık-oyunculuk eğitimleri gibi etkinlikler düzenleniyor. Burası kendi oyununu sahneye koymak isteyenlere de açık. Galeri rotasını tamamladığımız bir günü, Asmalı Sahne’de iyi bir oyun izleyip özel tiyatrolara destek olmanın verdiği iç rahatlığıyla kapatmak güzel bir seçenek olabilir.