Sergiler açısından, hayatım boyunca 2023'ten daha iyi bir yıl geçireceğimden şüpheliyim. Yazıda yer verdiklerim arasında şimdiye kadar gördüğüm en iyi sergilerden bazıları yer alıyor. Aynı şekilde, ‘yılın fiyaskosunda’ olduğu kadar dehşete düşeceğim bir sergi ile bir daha karşılaşır mıyım? Şüpheliyim.
Matisse: The Red Studio, Statens Museum for Kunst (SMK), Copenhagen
2022'de açılmış olmasına rağmen, 2023'te gördüğüm ilk sergiydi ve sergileme pratiği açısından mükemmel bir egzersizdi. Matisse'in 1911 tarihli şaşırtıcı başyapıtını, günümüze dek hayatta kalmayı başarmış eserlerini ve iki büyük Matisse koleksiyonundan ( Modern Sanat Müzesi/ New York ve SMK/Kopenhag) eserlerle yeniden bir araya getirdi.
Faith Ringgold: Black is Beautiful, Musée Picasso, Paris
2022'deki New York sergisinin biraz kısaltılmışı ama yine de büyüleyici. Ringgold'un yürek burkan ‘Sivil Haklar’ başyapıtı ve American People Series #20: Die (1967) adlı eserin, Picasso'nun Guernica (1937)’yı resmettiği Paris'te sergilenmesi, serginin duygusal gücünü özetliyordu.
Vermeer, Rijksmuseum, Amsterdam
"Hayatta bir kez olur" ifadesinin nadiren doğru kullanıldığı bu sergi, kalabalıklar arasında bir şekilde iyi bir görüş açısı sağlayan zarif sahnelemesiyle beklentileri aşmayı başardı. Sanatçı Alvaro Barrington bunu hayatının en derin deneyimlerinden biri olarak tanımlamıştı; ben de aynı fikirdeyim.
Manet/Degas, Musée d’Orsay, Paris
Şu anda New York'taki Metropolitan Sanat Müzesi'nde (7 Ocak 2024'e kadar) sergilenen geniş kapsamlı Manet/Degas, iki sanatçının farklı kişilikleri, tarzları ve yaklaşımlarının yanı sıra ortak konuları ve nihayetinde büyüklükleri üzerine ilham verici bir analiz.
Carrie Mae Weems: Reflections for Now, Barbican Art Gallery, London
Weems'ın ilk büyük İngiltere müze sergisi iyi bir tempoya sahipti. Sanatçının The Kitchen Table Series (1990) adlı muazzam fotoğraflarından başlayarak, yedi perdelik panoramik video enstalasyonu The Shape of Things (2021)'e kadar uzanan yolculuğu yansıtıldı. Çoğu, hem özlemle hem de direnişle dolu olan bu eserler, serginin önemli bir parçasını oluşturuyordu.
Chris Ofili: The Seven Deadly Sins, Victoria Miro Gallery, London
Ofili'nin yedi resimden oluşan bu eseri, sanatçının şimdiye kadarki en parlak başarısı. Trinidad'a taşındığından bu yana geliştirdiği duyusal, ışıltılı dili yeni uç noktalara taşıyan bu dizi, güçlü bitki örtüsü ve efsanevi faunayla dolu fakat günahın direnilecek mi yoksa kucaklanacak bir şey mi olduğuna dair kolay cevaplar vermiyor.
Claudette Johnson: Presence, The Courtauld, London (until 14 January 2024)
Londra'da gecikmiş bir ilk müze sergisi daha… Johnson'ın çoğunu sanat okulunda ürettiği erken dönem çalışmalarında siyahi kadın figürünü kendinden emin bir şekilde keşfedişi ve 1990'lar ile 2014 arasındaki uzun çıkmazın ardından göz kamaştırıcı bir şekilde forma dönüşü yansıtılıyor.
Sarah Lucas: Happy Gas, Tate Britain, London (until 14 January 2024)
Bir sanatçının yıllardır hazırlanmakta olduğunu hissettiğiniz işlerden biri. Sanatçının 1990'lardaki ilk çalışmalarından günümüze uzanan sergide şaşırtıcı bir şekilde doğrudan, tavizsiz, alışılmışın dışında, sıra dışı duyarlılığın kusursuz bir ifadesini görüyoruz.
Philip Guston, Tate Modern, London (until 25 February 2024)
Çok bekletti ama büyüleyiciydi… Tate Modern'in tartışmalı bir şekilde ertelenen bu sergisi, Guston'ın 1970'lerdeki en karanlık başyapıtlarından bazılarının ilginç bir şekilde atlanması dışında kusursuzdu. Guston'ın hayatını ve eserlerini örnek teşkil edecek bir açıklık ve duyarlılıkla ortaya koyarken, resimlerinin doğasında var olan gizemleri de derinleştiriyor.
Fiyasko: Picasso Celebration, Musée Picasso, Paris
Picasso'nun ölümünün 50. yıldönümünü kutlamak için ne korkunç bir yol! Paul Smith'e sergileme için açık kart verilmişti fakat dekoratif bir kargaşayla eserlerin berbat bir şekilde sunulduğuna tanık olduk.