Yıl sona ererken, aklımız Gazze'deki savaşın mağdurlarında. Okurlarımız, Filistinli ve İsrailli masum insanların çektiği acılar karşısında evrensel bir üzüntü duyuyor. Gazze, geçtiğimiz haftalarda haklı olarak medyada geniş yer buldu. Ancak The Art Newspaper olarak bizim görev alanımız çok daha dar: silahlı çatışmaların sanat, müzeler, arkeolojik ve tarihi alanlar, dini yapılar ve miras üzerindeki etkilerine odaklanmak…
Söylemeye gerek yok ki, milyonlarca insanın yerinden edilmesi, rehinelerin korkunç akıbeti, ölümler, yaralanmalar ve acılarla kıyaslandığında kültürel kayıplar önemsiz kalmaktadır. Ancak uzun vadede Gazze yeniden inşa edilmeli ve her toplumda olduğu gibi Gazze’de de halkı birbirine bağlamak için kültüre ihtiyaç duyulacak.
Gazze'nin mirasına ne tür bir zarar verildiğini belirlemek şu anda çok zorlu bir görev. The Art Newspaper ‘ın Gazze'de muhabiri yok, olsa bile oradaki muhabirler ya İsrail ya da Hamas'ın kontrolü altında çalışıyor. Tüm gazetecilerin çok iyi bildiği gibi, gerçeklik savaşın ilk kaybıdır. Ancak geniş bir yelpazeden medya kaynaklarını kullanarak Gazze'nin kültürüne verilen zararla ilgili verileri bir araya getirmek için elimizden geleni yaptık.
Ne yazık ki Gazze'de sanat, bölgenin trajik 20. yüzyıl sonu tarihi nedeniyle pek gelişemedi. İsrail devletinin kurulduğu 1948 yılında Gazze'nin nüfusu 50.000'den azdı. Şimdi ise 2,4 milyon nüfusuyla dünyanın en yoğun nüfuslu bölgeleri arasında yer alıyor. Halkının yarısı kayıtlı mültecilerden oluşuyor. Sanat, ilham kaynağı olsa da, bu koşullardaki insanlar için bir lüks gibi görünüyor olmalı.
Müzeler ve sanatçılar için ikilem
Gazze çatışması bölge dışındaki müzeler ve sanatçılar için bir ikilem yaratıyor: İsrail ve Hamas taraflarının doğruları ve yanlışları hakkında görüşlerini ifade etmeliler mi? Çoğu müzenin uluslararası ilişkiler konusunda özel bir uzmanlığı yoktur ve kültüre yönelik tehditler konusunda haklı olarak endişelenmeleri gerekse de, siyasi meselelere karışmaktan kaçınmaları gerektiği kesin. Sanatçılarsa birey olarak kendi kararlarını kendileri verirler.
Bu yıl geriye dönüp baktığımızda, Şubat 2022'deki Rus işgalinden bu yana Ukrayna'daki durum son derece üzücü. Ukrayna mirasına verilen zararla ilgili güvenilir bilgi toplamak, Gazze'ye kıyasla daha mümkün olsa da zor oldu. Geçen yıldan bu yana The Art Newspaper’ın Ukrayna ile ilgili bir haber yapmadığı ay neredeyse yok. Makalelerimizde tarihi eserlere verilen zarar, Rusya'nın Ukrayna müzelerini yağmalaması, yaptırım uygulanan Rus koleksiyoncular ve sponsorlar, Rus müzelerindeki yönetim değişiklikleri ve Batı'nın Ukraynalı sanatçılara verdiği destek gibi konulara yer verdik. Ne yazık ki işgal, Rusya ile Batı arasındaki kültürel bağların Soğuk Savaş'ın zirve yaptığı dönemden bile daha zor hale geldiği anlamına geliyor.
Bu yaz British Museum'u vuran ve İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana müzeye en çok zararı veren krizden bahsetmemek mümkün değil. Kıdemli küratörlerden birinin 25 yıl boyunca müzeden 2.000 antik eser çaldığı iddiası neredeyse inanılmaz görünüyordu.
Hartwig Fischer haklı olarak müdürlük görevinden istifa etti ve yerine Mark Jones (daha önce Victoria ve Albert Müzesi'nde çalışmıştı) geçici müdür olarak atandı. Şimdi önümüzdeki yaza kadar görevi devralacak yeni bir daimi direktör arayışı sürüyor. Başlıca zorlukları British Museum'un itibarını yeniden tesis etmek, güvenliği sağlamak, binayı yenilemek ve koleksiyonu yeniden sergilemek için iddialı bir master plan başlatmak olacak.
2023'e baktığımızda en parlak noktalardan birinin Amsterdam Rijksmuseum'daki Vermeer sergisi olduğunu görüyoruz. Ustanın eserlerinin büyük bir kısmının (37 tablodan 28'i) yeniden bir araya getirilmesi, zarif sunumu, ziyaretçi sayısı (650.000) ve sanatçı hakkındaki bilimsel bilgimize katkıları gibi pek çok nedenden ötürü en büyük övgüyü hak ediyor. Vermeer bir zaferdi, bu yılın insan kaynaklı felaketleri arasında parlak bir noktaydı.