Araştırmacılar, kapsamlı bir AB girişiminin parçası olarak iklim değişikliğinin kültürel miras üzerindeki etkisini değerlendiriyor. Üç yıl sürecek Triquetra Projesi süresinceAlmanya’daki tarih öncesi meskenlerden Yunanistan’daki bir su altı antik kentine kadar çeşitli alanların korunması için stratejiler geliştirilecek. Projenin ardından, diğer kültürel miras uzmanlarına kendi alanlarını korumaları için özel çözümler sunulabilir.
İklim değişikliği kültürel mirası daha önce hiç olmadığı kadar tehdit ediyor. Giderek sıklaşan kum fırtınaları Irak’ta özenle kazılan Babil hazinelerini gömerken, Akdeniz kıyı şeridindeki arkeolojik alanlar şiddetli fırtınalar nedeniyle aşınıyor. Temmuz ayında Greenpeace, şiddetli yağmurun ve değişkenlik gösteren nemin, Çin’in Gānsù eyaletinde bulunan ve UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Mogao Mağaraları’ndaki antik Budist duvar resimlerini tehlikeye attığı uyarısında bulundu.
UNESCO’da sualtı mirası uzmanı olan Edouard Planche, The Art Newspaper’a yaptığı açıklamada, su altı mirasının özellikle su akıntılarındaki değişimler ve okyanusların kimyasal yapısındaki değişiklikler nedeniyle tehdit altında olduğunu söyledi. Planche, deniz seviyesinin yükselmesiyle birlikte yeraltındaki magma oyuklarının boşalması sonucu alçaldıktan sonra,7.ve 8.yüzyıllar arasında Akdeniz tarafından yutulan Napoli yakınlarındaki Antik Roma kenti Baia’yı daha fazla arkeolojik alanın izleyeceğini de ekliyor.Bölge, tüplü dalgıçlar tarafından ziyaret edilebiliyor.
Triquetra Projesi direktörü Charalampos Ioannidis, “İklim değişikliğinin etkileri mega yangınlar, büyük seller ve yoğun sıcaklık değişimleriyle birlikte dünya çapında şimdiden görülüyor,” diyor. “Projeyi şimdi başlatmak çok önemliydi.”
AB’nin Horizon Europe (Ufuk Avrupa)programı kapsamında neredeyse 4 milyon euro’yla ödüllendirilen Triquetra, ocak ayında hayata geçirildi ve 2025 yılı sonuna kadar devam edecek. Programda Avusturya, Kıbrıs, Almanya, Yunanistan, İtalya, Polonya ve İsviçre olmak üzere yedi ülkeden, üniversiteler ve kültür bakanlıklarının dahil olduğu 21 katılımcı yer alıyor. Araştırmacılar, İmparator Augustus tarafından yaptırılan bir Roma villasının, Yunanistan’daki Antik Epidauros’un MÖ 12. yüzyıldaki sualtı şehrinin, Almanya’da bulunan Starnberg Gölü’ndeki tarih öncesi evlerin de aralarında olduğu su altındaki, kıyıdaki ve anakaradaki sekiz pilot bölgeyi izliyor.
Üç aşamalı süreç
İtalya’nın Ventotene bölgesinde bir pilot saha üzerinde çalışan Roma Sapienza Üniversitesi’nden jeolog Salvatore Martino, kültürel mirasın izlenmesine yönelik hiçbir projenin daha önce bu kadar geniş bir coğrafi bağlamı kapsamadığını söylüyor. Bununla birlikte çeşitli sahalar bir ortak özellikle birbirleriyle ilişkileniyor. “Bir fil rouge(ortak sorun)söz konusu çünkü her saha çeşitli şekillerde sudan büyük ölçüde etkileniyor,” diyor Martino.
Adını genellikle Ortaçağ mimarisini süsleyen düğümlü kavislerden oluşan üçgen motifinden alan proje, üç aşamalı bir metodolojiyle destekleniyor. Araştırmacılar önce iklim değişikliğinin mirasa yönelik belirli tehditlerini tanımlıyor, ardından bu tehditlerin ciddiyetini ölçüyor ve son olarak bu tehditleri azaltmak için önlemler öneriyor.
Bunun için de uzaydaki uydular, hidrolojik araştırmalar, multi spektral sensörler, çok ışınlı sonarlar ve lazer spektroskopisi dahil en gelişmiş bir dizi teknolojiden yararlanıyorlar. Martino, “Yeni teknoloji kombinasyonlarını denedik,” diyor. “Bazı tekil sensörler kendi başlarına yenilikçi değiller, öte yandan diğer teknolojilerle kombinasyonlarıysa kesinlikle yenilikçi.”
Araştırmacılar özel olarak oluşturulmuş Karar Destek Sistemi [Decision Support System] (DSS) tarafından yönlendirilecek, bu dijital platform,tehditleri azaltmak üzere, her bir alan için özel olarak hazırlanmış azaltma önlemleri geliştirmeye yardımcı olacak. Bu arada, sahaları ve araştırmaları hakkındaki bilgileri, diğer kültürel miras uzmanlarının ücretsiz danışabilecekleri bir veritabanına kaydedecekler. DSS’ye aynı zamanda ücretsiz erişelebilecek ve nihayetinde diğer miras alanlarını kapsayacak şekilde genişletilebilecek.
İklim değişikliğinin kültürel miras üzerindeki etkileri bir dizi başka uluslararası proje tarafından da takip ediliyor. Sera gazı salımı açısından Çin ve ABD’den sonra üçüncü sırada yer alan AB, geçtiğimiz yıl bu türden dokuz projeye toplam 32 milyon euro finansman sağladı. AB’nin araştırma ve inovasyondan sorumlu koordinatör sözcüsü Johannes Bahrke’e göre, “AB üyesi ülkeler işbirliği yaparak kaynaklarını bir araya getirebilir, bilgi ve uzmanlıklarını paylaşarak iklim değişikliğiyle mücadelede lider konuma gelebilirler.”
Ülkeler kültürel mirasın korunması için giderek daha fazla ortak çözüm arayışına giriyor. Geçtiğimiz yaz yedi ülke –Cezayir, Hırvatistan, Mısır Fransa, İtalya, Fas ve İspanya–Tunus kıta sahanlığında son 3.000 yılda yüzlerce geminin battığı bir alan olan Skerki Kanalı’nda su altı mirasını incelemek üzere Tunus’la güçlerini birleştirdi. Bu, sualtı kültür mirasına ilişkin olarak bugüne kadar UNESCO himayesinde yürütülen en büyük ve en iddialı uluslararası görevdi.
UNESCO’dan Edouard Planche, Tunus Projesi’nde siyasi farklılıkların üstesinden gelmenin bazen zor olduğunu kabul ediyor. Ancak ülkenin İtalya, Hırvatistan ve Mısır’ın sualtı arkeolojisi konusundaki deneyimlerinden yararlandığını, Fransa’nın ise sualtı mirasının dalış gerektirmeden haritalanması için sualtı robotları sağladığını söylüyor.
Triquetra Projesi aynı zamanda siyasi açıdan pek yakın olmayan bir dizi ülkeyi bir araya getirdi. Örneğin 15 Ekim’de yapılacak ulusal seçimleri kazanması beklenen Polonya’nın milliyetçi Hukuk ve Adalet Partisi, son aylarda göç politikaları nedeniyle AB’yle çatışırken, AB de Polonya’yı hukukun üstünlüğü ilkesini erozyona uğrattığı gerekçesiyle eleştirmişti.
Ancak Bahrke, projenin, katılımcı ülkeleri siyasi olarak bir araya getirebileceğini söylüyor. “Ülkeler iklim değişikliği gibi sorunları çözmek için birlikte çalıştıklarında, zorlukların üstesinden birlikte gelmeyi öğreniyor, engelleri azaltıyor ve güven inşa ediyorlar,” diyor. “Bu da onları diğer konularda da birlikte çalışmaya daha yatkın hale getiriyor.”
İklim Krizi Tehdidi Altındaki Sekiz Avrupa Kültürel Mirası
Kalapodi, Yunanistan
Antik Yunan eyaleti Fokida’dakiAbae kenti istilacı Perslerin bile danıştığı Apollon kâhiniyle tanınıyordu. Arkeologlar iki tapınak kompleksini ortaya çıkarmaya başladığından beri 1970’lerde kışın yaşanan fırtınalar ve don, binaların hassas yapılarını hırpaladı.
Epidauros, Yunanistan
Bir zamanlar küçük bir MÖ 12. yüzyıl kenti olan Argolis yarımadasındaki Antik Epidauros Batık Kenti şu anda dünyanın en görkemli sualtı arkeoloji alanlarından biri. Ancak deniz seviyesinin yükselmesi ve zararlı su mikroorganizmalarının çoğalmasıyla yavaş yavaş aşınmaya uğruyor.
Ventotene, İtalya
Roma imparatorlarından Mussolini’ye kadar hükümdarlar siyasi muhaliflerini Tirenno Denizi’ndeki uzak bir ada olan Ventotene’ye sürgüne gönderdiler. Araştırmacılar şimdilerde fırtınaların ve iklim değişikliklerinin MS1.yüzyılda Augustus tarafından yaptırılan görkemli bir villa olan Villa Giulia’nın kalıntıları üzerindeki etkisini takip ediyorlar.
Roseninsel, Almanya
Burası, Alpler’de tarih öncesinden kalma kazık ev kalıntılarının bulunduğu, UNESCOListesi’ndeki 111 alandan biridir. Erozyon seviyelerini değerlendirmek için göle ölçüm direkleri dikildi ve araştırmacılar şimdi dalgaların, kar ve buzun ve biyolojik ve kimyasal tehlikelerin etkisini değerlendiriyor.
Aigina Adası, Yunanistan
Saronikos Körfezi’ndeki Aigina Adası Ege Bronz Çağı’nda önemli bir ticaret merkeziydi. Tarih öncesi bir yerleşimde 19. yüzyılın sonlarında başlayan kazı çalışmaları sırasında adadaki arkeolojik alan, fırtınalar ve gemi trafiğinin şiddetlendirdiği dalgalar nedeniyle aşındı.
LesArgilliez, İsviçre
Les Argilliez’deki iki tarih öncesi köyde bulunan ayaklı evler, göle iki-üç metre tamamen batmış ve çakıl taşlarından oluşan bir katmanla kaplandı. Bununla birlikte yağışların azalması su seviyelerini düşürerek kazıkları açığa çıkardı. Midye popülasyonları da arkeolojiye ciddi zarar veriyor.
Khirokitia, Kıbrıs
UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan Khirokitia, Akdeniz’deki en iyi korunmuş alanlardan biri. Ancak, Agios Minas Nehri vadisinde, kıyıdan 6 kilometre uzakta bulunan antik kent, toprak kayması, deprem ve erozyon riski altında.
Smuszewo, Polonya
Bir Bronz Çağı yerleşimi, şimdi iki gölle dolmuş bir son buzul vadisinin dibinde yer alıyor. Hem yağış miktarının azalmasından hem de çevresel araziyi sulama girişimlerinden kaynaklanan su seviyelerindeki dalgalanmalar, sitenin ahşap yapılarına zarar veriyor.