Melek Zeynep Bulut’la Londra Tasarım Festivali’nde sergilediği Duo adlı eserini ve Londra Tasarım Festivali sürecini konuştuk.
ELİF ONAY: Eseri, 18. yüzyılda Sir James Thornhill tarafından tasarlanan Painted Hall'da sergileneceğini öğrenmeden önce tasarladığınızdan bahsettiniz. Burası aklınızdaki mekânla ne derece yakınlık ya da farklılık gösterdi? 300 yıl önceden kalan Painted Hall'la "mekân içinde mekân yarattığını" söylediğiniz eseriniz nasıl etkileşime geçti?
MELEK ZEYNEP BULUT: Aidiyet teması ürettiğim deneysel mekânlarda zaten önemli başlıklardan biri. Yerleşmeyen, bu haliyle mekâna bir sahne olarak eklemlenen deneyler ‘mekân içinde mekân’ dediğimiz. Dolayısıyla zaten bulunduğu yerle kurduğu-kuramadığı ilişki de bir sergileme konusu. Eser mekânla şöyle bir ilişki kurdu: mekânın konumlandırma olarak- ortasından meridyen çizgisi geçiyor ve üzerine Duo’yu kuruyoruz. Bu bir yerleştirme için çok heyecan verici bir bağlam. Elbette bu kadar karakteristik bir bilginin içinde ikinci bir soyut, deneysel bilgi tasarlamak fikri çok belirleyici, güçlü bir sürdürücü. Painted Hall oldukça yerli yerince, klasik bir kurgu ancak kendi içinde soyut. Salonun şöyle bir öyküsü var; içeriğindeki resimler hem mitolojik figürleri hem de politik figürleri kapsıyor ve kendi içinde madde-soyut arası gezinen bir kurguya sahip. “Duo” da güncel bir dille bunu yapıyor, iki farklı zamandan birbiri ile buluşuyorlar. Klasik ve güncel; bambaşka zamanlardan, bambaşka malzemeler ve durumlarla aynı bağlamı sergiliyor, ve ziyaretçinin dahil olması ile bir sahne başlıyor.
Eserinizden bahsederken üretim sürecindeki kolektif kadın emeğinin altını çizdiniz. “Duo” da benzer parçaların iç içe geçmesi sonucu oluşan bir yapıt. Eserin üretim sürecindeki kolektif emek ile eserin kavramsal bağlamı arasında nasıl bir ilişki ve denge var?
Eserde her şey 9’un katları. Ve yaklaşık 7.000 akrilik küpten oluşuyor. Bu her bir parçanın hazır üretim olmadan, esere özgü üretilmesi demek, aynı zamanda hayal ettiğim detaylar ve parçalar satın alınabilen değil, üretilmesi gereken parçalar demek. Bu da değerli bir kolektif emeği doğurdu. Her bir parçanın tek tek emekle, elde üretilmesi ona bambaşka bir enerji katıyor. Bunu önemsiyoruz ama kavramsal bağlamından ötürü değil, kültür-sanat sektörü olarak kolektif, çok sesli, çok emekli çalışmaya değer verip, alan açmak ve altını çizmek istediğimiz için. Biz her projede kadın emekçilerle çalışıyoruz, Duo’ya özgü de değil. Yönetici ekibimizin de yüzde 90’ı kadın, üretici ekibimizin de. Bu sektörümüzde hem birbirimize alan açmak hem de birlikte çalışmayı sevdiğimiz için böyle gelişiyor.
“Algı oyunu” olarak nitelendirdiğiniz, ışığa karşı duyarlı yapısıyla adeta nefes alan bir mekanizma olan “Duo”, yaşayan bir canlı rolüne bürünüyor. Peki bu canlının ziyaretçilerle olan etkileşiminden beklentiniz nedir?
İnsan bedeni bir algılayıcı gibi çalışıyor. Duyularla yaşamı algıladığımız ve bu algılarla kendi algımızı yarattığımız bir ilişkimiz var hayatla. Mekânda da bedeni taklit ediyorum. Ona ses, ışıkla ilişki kurduran algılayıcılar ve sensörler giydirdik. Bu sensörler ziyaretçiyi algılayarak hareket geçiyor ve eserin aurası size göre şekilleniyor. Diyalog burada başlıyor. Sergi bir cevap değil, bir soru işareti, soruya ve çerçevesizliğe alan açmak fikri ile esnek bir zeminde kendini var ediyor.
“Duo”yu boyutsal geçiş sağlayan, zaman ve mekânı manipüle eden bir portal olarak nitelendiriyorsunuz. Bu portal bizi nereye ve neye yönlendiriyor? Gerçekliği kırma motivasyonunuzun altında ne yatıyor?
Fiziksel gerçeklikten çok soyut gerçekliği algılamam. Ötesini algılıyorum, madde boyutu bana bir sahne gibi geliyor ve ben de bunu sergiliyorum. Bu deneysel mekânlarda ziyaretçiyi bir duruma ya da yere yönlendirmiyoruz. Aksine onların varlığı yer yer sergiyi biçimlendiriyor. Bir iletişimin sahnelenmesi Duo, adı üstünde.
Londra Tasarım Festivali sizin için nasıl bir deneyim oldu?
Harika bir tecrübeydi. Bu sergi ile de bambaşka bir kitleye ulaştık ve hâlâ çok güzel geri dönüşler alıyoruz. Elbette bu ölçekte üretimlerin arkasında büyük bir prodüksiyon çalışması, hazırlıklar yer alıyor. Duo’nun hayat bulması süreci de ayrıca değerliydi benim için ve çok güzel tecrübelerim oldu, sergi süreci bambaşka bir boyutla karşılaştık, sonrasında ise literatür bizi çok ağırladı. Mutluyuz.