Fotoğraf sanatını merkezine alan 212 Photography Istanbul, yenilikçi temalarıyla bu yıl yedinci kez sanatseverlerle buluşuyor. İlk yılından itibaren disiplinlerarası yaklaşımıyla dikkat çeken festival özgün sergiler, yenilikçi kürasyonlar ve atölye çalışmalarıyla sanatseverleri bir araya getiriyor.
212 Photography Istanbul’un uluslararası sanatçılar ve özgün projelerle dolu programı hem yerel hem de küresel düzeyde sanatı ve sanatsal yaratımları farklı bir perspektiften görmeye ve yeniden düşünmeye davet ediyor. Festival direktörü Banu Tunçağ’la gerçekleştirdiğimiz söyleşide, 212 Photography Istanbul’un arka planının yanı sıra sanatın geleceğine dair vizyonunu, sürdürülebilirlik anlayışını, dijital teknolojilerin rolünü ve izleyici deneyimini nasıl zenginleştirdiğini konuştuk.
TUĞÇE ARSLAN: Disiplinlerarası yaklaşımı ve tabii bu yılki teması göz önüne alındığında 212 Photography Istanbul’un sanat dünyasının gelecek trendlerine nasıl yön vereceğini düşünüyorsunuz?
BANU TUNÇAĞ: 212 Photography Istanbul ilk yılından bu yana özenle hazırladığı kapsamlı programıyla yaratıcı disiplinleri bir araya getirerek kendi alanında fark yaratıyor. Festivalin merkezinde yer alan fotoğrafa özgün seçkiler, yenilikçi sergileme teknikleri ve ilham verici kürasyonlarla geleneksel kalıpların dışına çıkarak yeni bir yaklaşım ortaya koymaya çalışıyoruz. Bu yenilikçi yaklaşımın festival takipçilerine özel bir deneyim sunduğuna inanıyoruz. Program içeriğimizi çeşitlendirerek daha geniş kitlelere ulaşıyoruz, farklı bakış açıları kazandırıyoruz. İlk yılımızdan bu yana bizi takip edenlerin, ortaya koyduğumuz teknik ve tarzı kendi alanlarına taşıdıklarını görmek, bizim için bir gurur kaynağı haline geldi.
Dijital teknolojilerin ve sürdürülebilirlik anlayışının festival programındaki yerini ve bu yeniliklerin fotoğraf sanatına katkısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dijital alanda yapılan çalışmaları çok yakından takip ediyoruz. Festivalin programında teknolojinin kullanıldığı pek çok eser, enstalasyon görmek mümkün.
Yaşadığımız yüzyılda fotoğrafın tek bir bakış açısıyla üretilmesi geçerliliğini bir noktada yitiriyor. Dolayısıyla klasik yöntemlerin ve dijital çalışmaların üretimlerin birbirine değdiği ve birbirine karıştığı farklı deneyimlere programda rastlamak kaçınılmaz bir durum. Bazı sergilerimizde izleyici alışık olduğumuz dünyalardan çıkarmak bize heyecan veriyor ve bu yaklaşımımızla birlikte festivalin ruhunu, enerjisini daha net ortaya koyabiliyoruz.
Festivalin sürdürülebilirlik ve çevre bilinci konularında aldığı önlemler nelerdir? Bu konular festival programında nasıl yer alıyor ve izleyicilerin bu konuda nasıl bilinçlenmesini sağlamayı hedefliyorsunuz?
212 Photography Istanbul’da ilk yıldan bu yana çevre bilinci, Antroposen Çağ, ekolojik anksiyete vb. başlıklarda izleyicilerimizde farkındalık uyandırmak üzerine hem Türkiye'den hem de dünyadan ilgili kurumlarla, kişilerle proje ve işbirlikleri hayata geçirerek sergi, film gösterimi, atölye ve söyleşilere yer veriyoruz. Bu yıl programımız dahilinde ağırlamaktan onur duyduğumuz Sebastião Salgado’nun Genesis sergisi ve Instituto Terra projesi yaşadığımız çağda sürdürülebilirlik başlığı altında üretilmiş en önemli işler arasında. Küresel su krizini odağına alarak iklim krizinin çevre ve insanlar üzerindeki çarpıcı etkilerini ortaya çıkaran Macar fotoğraf sanatçıların bir araya geldiği Dalgaları Aşmak sergimize paralel söyleşilerimiz de olacak. Aynı zamanda bu yıl yine programımızda Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz film gösterimleri de yer alacak.
Festival programında yer alan farklı disiplinler ve temalar arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz? Özellikle fotoğrafın ötesine geçerek diğer sanat dallarını dahil etmenin festivale katkıları nelerdir?
212 Photography Istanbul, programında yer alan farklı disiplinler ve temalar arasında denge kurarken, merkezine fotoğraf sanatını alarak diğer disiplinleri bu ana eksene entegre etmeyi amaçlıyor. Her zaman için disiplinlerarası bir program kurgusu, izleyicilere daha kapsamlı bir sanatsal deneyim sunuyor. Geniş çerçevesi olan bir program süreci bizlere yaratıcı ve yenilikçi sergileme tekniklerini uygulayabileceğimiz bir zemin yaratıyor. Bu da festivali daha dinamik ve çağdaş bir sanat platformuna dönüştürüyor. Kuvvetli bir görsel dilimiz olduğu için programı yaratırken çok farklı disiplinlere dokunabiliyoruz.
212 Photography Istanbul’un uluslararası platformdaki rolü nedir? Festival, dünya çapında fotoğraf sanatçılarının tanınması ve küresel sanat ağı oluşturulması açısından nasıl bir katkı sağlıyor?
Fotoğraf, evrensel bir dil olarak dünya genelinde geniş bir izleyici kitlesine sahip. Dolayısıyla fotoğraf alanında yapılan sergiler, festivaller ülkemizde ve uluslararası arenada çok yakından takip ediliyor. Biz de festivalle birlikte bu alanda öncü bir platform haline gelmeyi hedefliyoruz. Programa dahil ettiğimiz farklı ülkelerden fotoğrafçılar ve sanatçılar, kendi bakış açılarını ve hikâyelerini festival aracılığıyla ziyaretçilerle paylaşabiliyor, bunun da kültürlerarası diyaloğu kuvvetlendirdiğini düşünüyoruz. Festival de bu ortak bir dil üzerinden pek çok konu ve hikâyenin paylaşılmasına ve sınırların ötesine taşınmasına aracılık ediyor. Hem 212 Fotoğraf Yarışması hem de 212 Photography Istanbul’un programı, sanatçıların farklı bakış açılarına yer vererek festival takipçileri arasında ilham verici bir atmosfer yaratılmasına aracılık ediyor, pek çoğunun geniş kitlelerce tanınmasını sağlıyor.
Festivalin izleyicilere sunduğu deneyimler arasında atölye çalışmaları ve performanslar da bulunuyor. Bu tür etkinliklerin festivalin genel deneyimlerine katkısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Sergilerle birlikte gelen diğer başlıklar programı tamamlayan unsurlar. Festivalde hepsi bir arada tüketildiğinde çok anlamlı bir deneyim ortaya çıkıyor. Söyleşi ve atölyeler, film gösterimleri, portfolyo değerlendirmeleri gibi ve paralelindeki diğer içerikler programı kuvvetlendiriyor.
Festivalin bu yılki özel projelerinden bahsedebilir misiniz? İzleyicilerin özellikle karşılaşmasını istediğiniz özel bir deneyim veya proje var mı?
Bu sene ilk kez beş farklı sergimiz festival tarihleri dışında da devam edecek, ziyaretçiler sergilerin bir kısmını 13 Ekim’den sonra da görebilecekler. Öne çıkanların başında Sebastião Salgado’nun Genesis sergisi yer alıyor. O sergiyi görmek için Karaköy’e gelmiş herkesin, bir tur da diğer sergi mekânlarımızdan Galata Rum Okulu, 212 Studio ve St. Benoit’daki sergileri görmesini şiddetle tavsiye ederim.
Ziyaretçiler önce Galata Rum Okulu’nda moda fotoğrafçılığının özgün isimlerinden Viviane Sassen’i ve aynı binada bulunan, fotoğrafçı Ebru Yıldız’ın küratörlüğündeki New York merkezli müzik fotoğrafçılarından oluşan sergisini ziyaret ettikten sonra; St. Benoit Kilisesi’ne geçerek, Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’ın festivale özel hazırladığı, kilisenin tarihsel hikâyesini yeni üretim teknikleriyle anlattığı sergilerini ziyaret edebilirler ve heyecan verici bir rota oluşturabilirler.
Yapı Kredi bomontiada’da ise bu sene festival, video ağırlıklı çalışmalardan ve yapay zekâyla oluşturulmuş bir sergi kurgusu sunacak.
Beyoğlu tarafında, Taksim Meydanı’ndan başlayarak İstiklal Caddesi üzerinde yine 212 Photography Istanbul sergilerine rastlamak mümkün olacak. Ayrıca Anadolu Yakası’nda da yine heyecan verici bir kürasyon kurgusuyla hem Moda İskelesi’nde hem de Yeldeğirmeni Sanat’ta festivale rastlanabilecek.