Mustafa Taviloğlu Sanat Koleksiyonu, Türk resim tarihinin erken dönemlerinden günümüze kadar olan süreçte üretilmiş 2.412 eseri bir araya getiren ve barındırdığı üslup çeşitliliğiyle ufuk genişleten bir seçki. Klasik ve modern dönem olarak kendi içinde iki kategoride değerlendirilebilen, pentür eserlerin ağırlıklı olduğu koleksiyonda fotoğraf, heykel, video ve enstalasyonlar da yer almakta. Bu nitelikli koleksiyonun ilgi çekici yönlerinden biri, Mustafa Taviloğlu’nun bir sanat danışmanın yönlendirmesi olmaksızın, tamamen kendi estetik beğenisine göre seçtiği eserlerden oluşuyor olması. Taviloğlu, koleksiyonunu oluştururken herhangi bir ekolde ısrarcı olmamış. Yıllar içinde, kendi doğal seyrinde gelişen ancak kesinlikle keyfe keder olmayan bir eser seçme pratiğinden söz edebiliriz.
Koleksiyoner olma yolculuğunun köşe başlarında 1968 yılı Fransa’sının kapılarında kuyruklar oluşmuş müzeleri ve sanat galerileri, eşi Lüset Hanım’ın babasının evinin duvarlarında asılı Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin kurucularından ressam Şevket Dağ, II. Abdülhamid döneminin saray ressamı Fausto Zonaro ve Fransız ekspresyonist ressam Bernard Buffet imzalı tablolar, Paris’teki Galeri Mona Lisa’nın sahibi olan akrabaların açılış davetleri, Türkiye’nin ilk sanat galerilerinden birinin sahibi olan Yahşi Baraz, Vakko Sanat Galerileri, koleksiyonerliği ve mimarlık sanat birlikteliğinin ortaya çıkardığı kamusal eserlerin hamiliğinden ayrı düşünülemeyecek duayen moda girişimcisi Vitali Hakko var. Yalnızca bu karşılaşmaların izini sürmek bile Türkiye’de sanat ortamının kökenlerine, kültürel etkileşimlerine ve pratiklerine dair anlamlı çıkarımlara vesile olabilecekken, eser çeşitliliğiyle göz dolduran Taviloğlu Koleksiyonu başlı başına kültürel bir kaynağa dönüşmüş durumda.
Bir koleksiyonun anatomisi
Mustafa Taviloğlu 1972 yılında koleksiyonerliğe adım atmış ve bu yöndeki faaliyetleri günümüze kadar kesintisiz sürmüş. 1970’li yıllarda Osman Hamdi, Süleyman Seyyid, Hikmet Onat, İbrahim Çallı, Diyarbakırlı Tahsin, Elif Naci, Mehmet Ali Laga, Mehmet Ruhi Arel ve Şeref Akdik gibi Osmanlı ve Cumhuriyet modernleşmesine tanıklık etmiş sanatçıların eserleri ile Abidin Dino, Aliye Berger, Avni Arbaş, Ayetullah Sümer, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Burhan Uygur, Cihat Burak, Fikret Muallâ, Gülsün Karamustafa, Hale Asaf, Mehmet Güleryüz, Mustafa Pilevneli, Nedim Günsür, Ömer Uluç, Turgut Zaim ve Zeki Faik İzer ve daha pek çok çağdaş sanatçının eserlerini koleksiyonuna dahil etmiş. 1980’li yılların ortasına dek benzer yönelimlerle Hüseyin Avni Lifij, Fahrelnissa Zeid, Ferruh Başağa, Feyhaman Duran, Nurullah Berk ve Orhan Peker gibi Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçılarından eserleri koleksiyonuna katmış. Osmanlı sarayının ressamı olan ve Mecidiye Nişanı bulunan Fausto Zonaro ile Balkanlar, Osmanlı ve Romanya temalı suluboya ve baskılarıyla tanınan Amedeo Preziosi’nin eserlerini yine bu yıllarda almış.
Yalnızca bu karşılaşmaların izini sürmek bile Türkiye’de sanat ortamının kökenlerine, kültürel etkileşimlerine ve pratiklerine dair anlamlı çıkarımlara vesile olabilecekken, eser çeşitliliğiyle göz dolduran Taviloğlu Koleksiyonu başlı başına kültürel bir kaynağa dönüşmüş durumda.
1980’lerin ikinci yarısında o dönem hayatta ve aktif olarak sanat piyasasında üreten sanatçılar olan Neşet Günal, Adnan Çoker, Burhan Doğançay, Komet, Utku Varlık, Neş’e Erdok ve Hale Arpacıoğlu gibi sanatçıların eserlerini koleksiyonuna eklemiş. Kültür sanat alanına ayrılan yatırımların yetersiz olduğu, sanatçılar için geliştirilmiş özel destek programlarının yaygın olmadığı o yıllarda, çalışma koşulları güç olan sanatçıların, özgün üretimlerini devam ettirebilmeleri için bu alımların önemli bir destek olduğu kuşkusuz. 1990’lı yıllarda aldığı eserler güncel sanat ortamında etkinlik gösteren Balkan Naci İslimyeli, Fikret Otyam, İsmet Doğan, Mustafa Horasan, Nevbahar Aksoy, Yavuz Tanyeli ve Yüksel Arslan gibi sanatçıların eserleri olmuş.
Koleksiyon her 10 yıllık dönemde sanatın farklı disiplinlerinden eserlerin eklenmesiyle zenginleşmiş; günümüzde gerçekleştirilen Mamut Art Project ve BASE gibi genç sanatçıların katıldığı etkinliklerden alınan eserlerle güncel sanatçıların eserlerine de yer açmış. Ahmet Öğüt, Ardan Özmenoğlu, Azade Köker, Erdal Duman, Erdal İnci, Gökhun Baltacı, Güneş Terkol, Hale Tenger, Haluk Akakçe, Kerem Ozan Bayraktar, Kezban Arca Batıbeki, Mehmet Ali Uysal, Murat Germen, Seçkin Pirim, Özlem Şimşek ve Yaşam Şaşmazer gibi sanatçıların eserleri koleksiyonda yer alıyor. Taviloğlu’nun 2010 yılından itibaren eserlerini koleksiyonuna kattığı sanatçıların doğum tarihlerinin 1970 ile 1990 arasında olması dikkate değer. Ayrıca 2010 yılından beri Art Miami ve Art Basel gibi uluslararası sanat fuarlarını takip ediyor ve seyahatleri sırasında galerilerden alımlar yaparak koleksiyonuna yabancı sanatçıların eserlerini de ekliyor.
Yatırım aracı değil, estetik arayışı
Koleksiyonun bir diğer ilginç yönü ise Mustafa Taviloğlu’nun sanat koleksiyonerliğini en başından beri bir yatırım aracı olarak görmemesi. Türkiye’de pek çok koleksiyonerin eser sattığı 1994 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik kriz dönemlerinde Taviloğlu, koleksiyonunu güvence altında tutarak satışa çıkarmayı tercih etmemiş. Yalnızca koleksiyonun tarihselleşmesi ve dinamizmini koruması amacıyla yapacağı yeni eser alımları için eser sattığı olmuş. Bu sayede koleksiyonu kendini yenileyerek, değişen sanat anlayışlarına ve hareketlerine uyum sağlayabilmiş.
Kültür sanat alanına ayrılan yatırımların yetersiz olduğu, sanatçılar için geliştirilmiş özel destek programlarının yaygın olmadığı o yıllarda, çalışma koşulları güç olan sanatçıların, özgün üretimlerini devam edebilmeleri için bu alımların önemli bir destek olduğu kuşkusuz.
Koleksiyonu Mustafa Taviloğlu için kıymetli bir envanter olmaktan öte kişisel bir estetik araştırma alanı denilebilir. Sanat nesnesiyle karşılaşma ve temaşa hali, nesnede görünenin ardındaki kültürel anlamı idrak etme çabası, sanatçıları tanımak ve onlarla dost olmak, atölye ziyaretleri ve sanat sohbetleri gibi deneyimler onun kendine özgü sanat birikimini oluşturmasına vesile olmuş. Yıllarca süren ve ülkesinin sanat ortamındaki aktörlerle samimiyetle paylaşılan dostluk adeta onun koleksiyonerliğinin karakteri haline gelmiş.
Taviloğlu’nun kurduğu bir diğer dostluk ilişkisi de ülkesinin kendi gibi sanatsever insanlarıyla kurduğu ilişki. Koleksiyonu 1995 yılında ilk kez Yıldız Sarayı’nda Silahhane Binası’nda sergilenmiş; 1997 yılında resim eleştirileriyle tanınan yazar Ferit Edgü’nün editörlüğünde kitap haline getirilerek, Taviloğlu Koleksiyonu: Türk Resmi adıyla yayımlanmış. Koleksiyonu hakkında yapılan akademik araştırmalara katkı sağlayan, her daim ulaşılabilir bir koleksiyoner olmuş.
Tüm bunlar, dikkatli bakan gözler için iyi niyet kategorisinin çerçevesini aşan tutumlar. Küreselleşme çağının ısrarlı kültürel demokrasi söylemlerine rağmen, özel koleksiyonlara erişimin kısıtlanması ya da sınırlandırılması oldukça revaçta olsa da Mustafa Taviloğlu hiçbir zaman kültürün sahibi olduğuna dair hak iddiaları olanların tarafında yer almamış biri. Koleksiyonunun tamamını toplumun erişimine açma tercihinin ardında kültürel demokrasiye duyduğu inanç olsa gerek. Bu doğrultudaki son projesi de Contemporary Istanbul Vakfı (CIF) işbirliğiyle hayata geçirilen Bir Koleksiyoner Hikayesi adlı sergi.
Şehre yayılan bir sergi
Bir Koleksiyoner Hikayesi, Mustafa Taviloğlu’nun Osman Hamdi Bey’den Özlem Şimşek’e uzanan bir tarihselliği içeren koleksiyonu, İstanbul’da altı farklı sergi mekânında üç ay süreyle sergilenecek. Serginin küratörlüğünü Derya Yücel ve Marcus Graf üstleniyor. Eserlerin sergileme mekânlarıyla ortak bir anlatı oluşturduğu sergi mekânlarının tasarımında Türkiye’nin tanınmış mimarlarından Murat Tabanlıoğlu ve Emre Arolat’ın imzaları bulunuyor. 2023’te başlayan projede organizasyon ve iletişim ana partneri olan, Ali Güreli yönetimindeki CIF ekibi, serginin Türkiye’deki genç koleksiyonerlere yol göstermesini ve koleksiyonlarını toplumla buluşturmak için diğer koleksiyonerleri teşvik edebilmeyi hedefliyor.
Sergi, dört ana başlık altında yapılandırılıyor. “Bir Koleksiyoner Hikayesi: Yarım Asırlık Serüven” başlıklı bölüm, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde sergileniyor. Serginin kurgusu, koleksiyonun tümünü kavramsal bir bütünlük içinde sunmaktansa, izleyiciyi yönlendiren ana temalar etrafında şekillendiriliyor. Bu sergi, yalnızca bir koleksiyonerin portresini çizmekle kalmıyor, aynı zamanda Türkiye sanat tarihine dair geniş bir bakış açısı sunuyor. Feshane ve Likör Fabrikası’nda sergilenen “Tanıdığımız İnsanlar” ise, 19. yüzyıldan günümüze kadar insan ve yaşamın çeşitli görünümlerini ele alan eserlerden oluşuyor. Bu bölüm, koleksiyonda geniş yer tutan figüratif eserleri bir araya getiriyor. Farklı sanatçıların kendi tarihsel bağlamlarında ürettikleri eserler; insanın sosyal kimliği, yalnızlığı, doğayla ilişkisi, dünyayla etkileşimi ile hem fiziksel hem de ruhsal yaşantısına dair özgün yorumları gözler önüne seriyor.
Likör Fabrikası’nda yer alan “Yaşadığımız Şehirler” bölümü, kamusal alanlardan kentlere, mahallelerden evlere kadar insanların yaşam alanlarına odaklanan eserlerin bir araya geldiği bir platform niteliğinde. Bu tema etrafında toplanan eserler, uzun bir tarihsel dönemi ve kuşaklar arası çeşitliliği kapsayarak, çok katmanlı mekânsal dinamiklerden besleniyor. Bu dinamikleri temsil eden veya eleştirel bir bakış açışıyla ele alan eserler adeta toplumsal belleğe katkı sunan bir arşive dönüşüyor. Haliç Tersane İstanbul Sanat Müzesi’nde yer alan “İzlediğimiz Manzaralar”, 19. yüzyıldan günümüze uzanan dönemde peyzaj ve manzara temalı eserleri bir araya getiriyor. Bu bölümde sergilenen hem kırsal hem de kültürel manzaralar süregelen kültür ve doğa ilişkisinin zaman içindeki dönüşümünü yansıtıyor. Son olarak, 20. yüzyıldan günümüze kadar uzanan dönemden soyut eserlerin toplandığı, Müze Gazhane’deki “Gördüğümüz Renkler”, soyut sanat anlayışının yeniden inşa ettiği estetiğin renk, form ve kavramsallaştırma gibi unsurlarını keşfetme olanağı sunuyor.
Mustafa Taviloğlu, 2011 yılında gerçekleştirdiği arama konferansıyla özel koleksiyonları tartışmaya açarak koleksiyonların nasıl korunabileceğine, koleksiyonerlerin kamusal sorumluluklarının neler olduğuna, koleksiyonların müzeye dönüştürülmelerine yönelik potansiyellerin ve imkânların neler olabileceğine dair görüşlerin gündeme getirilmesi için bir fırsat yaratmıştı. Bu nedenle Bir Koleksiyoner Hikayesi sergisinin, uluslararası ölçütlerde kültürel çalışmalara ev sahipliği yapacak bir koleksiyon müzesinin ilk faaliyetleri olduğunu düşünmek mümkün. Sergi kapsamında sanatçılar, sanat tarihçileri, koleksiyonerler, galeriler ve sanat kurumlarıyla gerçekleştirilen işbirlikleriyle çeşitli konuşmalar ve paneller de düzenlenecek.
• Bir Koleksiyoner Hikayesi, 17 Eylül-15 Aralık 2024 tarihleri arasında Artİstanbul Feshane, Haliç Tersanesi (İstanbul Sanat Müzesi), İstanbul Resim ve Heykel Müzesi, Müze Gazhane, Mecidiyeköy Likör Fabrikası ve İş Bankası Kibele Sanat Galerisi’nde görülebilir.