“Duyduğum yoktu ne vakittir
Güvercin sesi, kumru sesi, pencerede;
İçime gene
Yolculuk mu düştü, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martıların gürültüsü havalarda;
Nedir?
Yolculuk olmalı, yolculuk.”
Orhan Veli
Nuri Bilge Ceylan, Yolda sergisinde Türkiye’den Çin’e, Cezayir’den Rusya’ya uzanan fotoğraflarıyla Batı’nın “öteki” olarak gördüğü diyarlara ayna tutuyor. Baudelaire’in şiirselliği, Nietzsche’nin yolculuk fikri ve Simmel’in kent eleştirisiyle buluşan bu görsel anlatı, izleyiciyi zamanın akışında kaybolan insan hikâyeleriyle baş başa bırakıyor.

“Türkmenistanlı Kızkardeşler”, Türkmenistan, 2024. Ceylan, fotoğraflarıyla Batı’nın “öteki” olarak gördüğü diyarlara ayna tutuyor.
“TÜRKMENİSTANLI KIZKARDEŞLER”: © NURİ BİLGE CEYLAN, 2011
Kapitalist ortamın geliştiği, seslenip yankı bulduğu her yerin ve her şeyin hızla aynılaştığı, benzerleştiği, farklılaşmanın neredeyse dışlanmayla eşdeğer olduğu, bir nevi George Ritzer’ın deyimiyle McDonald’laştığı bir ortamdan uzaklaşmanın adeta reçetesini sunan Nuri Bilge Ceylan’ın Dirimart Dolapdere’deki sergisi Yolda pek aşina olunmayan mekânların ve insanların hikâyelerine ayna tutuyor. Ceylan, başta sergideki ana fotoğraflar arasında yer alan Türkiye’den “Gülsüm”ün iç dünyasındaki gizin içerisindeki izi yakalamaya davet eden bakışının dışında, Cezayir’den Çin’e, Hindistan’dan Mısır’a ve Rusya’dan Türkmenistan’a kadar uzanan bir seçkiyle, Batı toplumları için her daim öteki olarak tanımlanarak belli bir uzaklıktan gözlemlenen diyarlara doğru bir izlek çıkarıyor.
Ceylan bu diyarlardaki yaşanmışlıkları gösterirken Charles Baudelaire’in şiirselliğini anımsatıyor. Ama bunu farklı bir üslupla, daha çok Baudelaire’vari bir şekilde flanörgömleğiyle kentlerde gezinerek saklı olan hikâyelerle çıkarmayı tercih etmiyor. Bunun yerine Baudelaire’in başka bir düşüncesinden hareketle kahramanlar bulma edasıyla insanlara yaklaşıyor. Kahraman kavramı, Ceylan’a yaşadığı zamanı ve mekânı hissettiren, kendini ve sanatını onlarda arayıp bulduğu bir mefhum olarak beliriyor. Bu konuyu biraz daha açımlamak gerekirse, modernite ve kent diyalektiği irdelenmiş, incelenmiş ve araştırılıp çokça tüketilmiş dolayısıyla sanatçının sanatsal duyarlılıklarını yansıtmakta tereddüt edebileceği kadar değerlendirilmiş bir kavram olup çıkmıştır. Dolayısıyla Ceylan’ın kahramanları bulma yordamı ise kapitalist kent ortamının epey uzaklarında, hatta periferisinin dahi uzaklarında, rengi ve çeşitliliği alımlatan bir dille kendisini göstermeye doğru yönelir. Fakat burada da Ceylan’ın sanatının ayırıcı özelliği devreye girerek ortaya çıkan kompozisyonlarda Batı’nın koyu kurşuni semalarının altında o bölgenin yerlisi olan renkli simaların birleştiği hercümerçle başkalaşan görüntüler ortaya çıkar. Helenistik dönemden beri Batı sanatının çokça sevdiği Doğu-Batı sentezi böylelikle vuku bulurken, Doğu’nun yani ötekinin üzerine gölge gibi düşen Batı aydınlanmasıyla da dansa geçilmiş olur.
Danstan konu açılmışken Nuri Bilge Ceylan’ın gözler önüne serdiği figürlere ve keşfetmemizi arzuladığı bu kahramanların iç dünyalarına odaklandığımızda yolda olmakla ve yürümekle ilgili fikirlerini belirtmeyi önemseyen Friedrich Nietzsche’de duraklayabiliriz. Nietzsche,“Rotasını bulan herkesin ilerlediği görülür. Hedefine yaklaşan insan artık yürümez, dans eder,” diyerek hedef belirlemenin modern toplumlardaki hayati öneminin altını çizer. Ancak Ceylan’ın deklanşörü bastığı esnada biz hedefini bulan insanlardan ziyade o anki ânı, zamanı yaşamak durumunda kalan insanları görürüz. Bir adım ileriye doğru gitmek için iki adım geriye gidelim. Nietzsche’den önce Batı felsefesini etkileyen Kant’ta soluklanalım. Kant, en iyi amacın herhangi bir amaç taşımayan amaç olduğunu ifade etmiştir. Belki de Ceylan, bize sunduğu dünyanın çeşitli bölgelerinden insan portreleriyle koşar adım giden Batılı, modern ve kapitalist sistemin içinde var olma çabasında olup didinenlere, kendi haletiruhiyelerini sorgulatmak ve iç sesleriyle konuşup düşünmek için bir aralık veriyor. Zira fotoğraflardaki figürlerin çoğu gelecekte ben ne(rede) olacağım sorusundan ziyade geçmişteki bir söyleme, bir olaya ya da bir sıkıntıya takılarak kafasında onun yoğunuyla birlikte hareket eden figürlerle karşımıza çıkar. Böylelikle Batı’nın geleceğe, Doğu’nun da geçmişe verdiği önemin giriftliğinin içinde aslında insan olmanın gerçekliğinin bu olduğunu bize hatırlatan bir görsel dil vasıtasıyla izleyiciyle konuşur. İzleyiciyle diyaloğa geçtikten sonra her fotoğrafın dudaklarından bir yerlerden tanıdık gelen evrensel bir lisan dökülmeye başlar. Ceylan, yalnızlığını paylaşan ya da yalnız bir ânında tabiat içinde düşüncelere dalan, kalabalık bir şekilde çoluk çocukla yola koyulan ya da akranlarıyla bir nedenden ötürü aynı yola düşen, ağacın altında bekleyen ya da ağacın altında dinlenen insanlık hâllerinin merak uyandırıcı manzaralarını sunar.

ENSTALASYON FOTOĞRAFLARI: © NAZLI ERDEMİREL
Ceylan’ın açtığı yoldan ilerlerken Baudelaire ve Nietzsche’den sonra Georg Simmel’in felsefi duruşunda mola verebiliriz. Simmel’in düşüncesinin temelinde “hep yeni olan ya da sürekli değişen izlenimler doğuran kesintisiz duyu bombardımanı, en uç biçiminde, nevrastenik bir kişilik yaratır” fikri yatar. Bu nevrasteni kavramı, kişilerin bulunduğu ortama, halka, çevreye ve gidişata biraz uzak kalma, belirli bir aralıktan bakma ve mesafe koyarak dışarıda nefes alma kararıyla pekişir. Simmel bunu “duygusal özellik” şeklinde nitelendirerek agorafobiyle birleştirir. Gerçekten de Nuri Bilge Ceylan’ın fotoğrafları ulusların düştüğü kentlerin yükseldiği günümüzün artan eğiliminde akıntının karşısında yüzmek gibi farklı uluslara ve köy, kasabalara bakarak yürüdüğü yolda yönünü belli eder. Popüler dünyanın, bilinir olanın, sözün nereye gideceği tahmin edilen cümlelerin dışında bir tahayyülün karşılığı olan bu fotoğraflar ayrıca bir noktayı daha hatırlatır. Ceylan, oryantalist bir şiarla eski Sovyet ülkelerine, Mağrip coğrafyasına ve Çin, Hindistan gibi dev Asya toplumlarına bakmaz; bilakis yolculuk izlenimlerinden kurulan bir kurguyla sanki bir sinema filmi çeker gibi yer yer çeşitli bağlantılar inşa eder, karakterlerin dünyasına dâhil eder, uzakları bir anlığına yakın yapan köprülerden geçirerek reel dünyanın içinde unuttuğumuz hayal kurmanın önemini vurgulamış olur.

ENSTALASYON FOTOĞRAFLARI: © NAZLI ERDEMİREL
Bir yere yapılan kısa ziyaretin, başka yerlerde vakit geçirmenin, monotonlaşan hayat pratiğinin dışında yapılan ani yol değiştirmelerin ve plansız akışa geçmenin heyecanı körüklediği bu zaman diliminde Nuri Bilge Ceylan, şehrin içinde tek yön bilet kıvamında pencere kenarından izleyicileri görsel bir okumaya çağırıyor.
• Nuri Bilge Ceylan, Yolda, 23 Şubat’a kadar Dirimart Dolapdere’de görülebilir.