1994 yılında, Peru’nun kuzey-orta kıyısında, Lima’dan 200 kilometre kadar uzakta, bir zamanlar yalnızca bir tepe olduğu düşünülen piramit, insanlık tarihinde yeni bir sayfa açtı. Sümerler, Antik Mısırlılar ve erken Çin toplumlarının çağdaşı olan, daha önce bilinmeyen ileri bir antik uygarlık keşfedildi. Caral-Supe kutsal şehri 2009’da UNESCO Dünya Mirası alanı ilan edildi. Fakat Caral arkeolojik sit alanı geçtiğimiz ekim ayında 30. yılını kutlarken, araştırmacılar çevre bölgeyi ve belki de bazı değerli kalıntıları yasadışı yollarla ele geçirmek isteyen yerel arazi kaçakçılarından ölüm tehditleri alıyordu.
Amerika kıtasında bilinen en eski toplum olan Caral uygarlığı bölgeye yaklaşık 5.000 yıl önce yerleşti. Pasifik Okyanusu ile And Dağları’nın orta kısmı arasındaki dar vadide gelişen bu uygarlık And medeniyetinin “ana kültürü” kabul ediliyor. Caral’daki baş arkeolog Ruth Shady’nin öncülüğündeki araştırma ekibi, uygarlığa ait olan ve dil, bitki sulama, quipu düğümüyle kayıt tutma sistemi, tapınak mimarisi ve sanat dahil olmak üzere şu anda İnkalarla ilişkilendirilen her şeyin kökeninde yattığına inanılan on iki yerleşim yeri tespit etti.
Caral’ın ortasında merkezî bir meydanın etrafına dizilmiş altı piramit bulunuyordu. Bu piramitlerin yanında amfiteatr ve tapınak, bunların arasındaysa ebediyen yanacak bir alevi içeren şenlik ateşi vardı. Rüzgâr, alevleri yeraltı kanalları aracılığıyla sunaklarda devasa kalıcı ateşlerin çatırdadığı yerlere taşıyordu. (Bunun için türbinlere dair bilgi gerekiyordu; oysa bu teknoloji Avrupa’da binlerce yıl sonra keşfedilecekti.)
Arkeologlar, amfiteatrın etrafında akbaba, lama ve geyik kemiklerinden yapılma kornet ve flüt gibi incelikle işlenmiş enstrümanlar buldular. Ayrıca Amazon kültürlerinin hem afrodizyak olarak hem de yüzlerini boyamak ve yiyeceklerini tatlandırmak için bugün bile kullandığı annatto bitkisine ait parçalar tespit ettiler.
Bulunan birçok malzemenin Caral bölgesine özgü olmadığı, yaklaşık 200 kilometre uzaklıktaki yüksek And’lardan ve jungle’dan geldiği anlaşıldı; dolayısıyla buluntular büyük bir ticaret ağına işaret ediyordu. Caral yerleşimcilerinin yediği yiyecekleri analiz eden Shady ve ekibi, ancak 20 kilometreden uzakta olan sahilden gelmiş olabilecek balık kalıntıları buldular. Ayrıca bol miktarda pamuk da bulan ekip, çiftçiler ile ağlarını örmek için pamuktan yararlanan balıkçılar arasında yoğun bir ticaret ağının bulunduğu sonucuna vardı.

Cris Bouroncle/AFP via Getty Images
Yoksul bir ülkede zengin bir arkeoloji
Shady, Caral’da yıllardır birçok güçlükle mücadele ediyor ve çoğu zaman Peru hükümetinden hiçbir şekilde destek almıyor. Shady’nin araştırma ekibi 2000’li yılların ortasından beri zaman zaman yozlaşmış yerel görevlilerden de destek alan arazi kaçakçılarının saldırısı altında çalışıyor. Hatta Shady 2003’te işçilerin ücretlerini ödemek için sahaya nakit parayla geldiği sırada meydana gelen silahlı soygunda ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kaldı. Daha yakın zamanda da çalışma arkadaşlarından biri kaçakçıların saldırısına uğradı. Çok sayıda Caral araştırmacısıysa güvenlikle ilgili endişeleri nedeniyle istifa etti.
Son birkaç yıldır yapılan bütçe kesintileri de Caral arkeolojik sit alanını etkiledi. Shady yakın zamanda verdiği bir röportajda, 2024’te Caral’daki araştırmalara ayrılan bütçenin yaklaşık yüzde 50 oranında azaltıldığını ve bu azalma nedeniyle yerel halktan 80 işçiyi işten çıkarmak zorunda kaldığını söyledi.
Caral’da araştırma ve konservasyon müdür yardımcısı olarak görev yapan ve 17 yıldır Shady’yle birlikte çalışan Pedro Novoa da Caral’ın Peru hükümetinden ne kadar az destek aldığına tanık olanlardan biri. The Art Newspaper’a konuşan Novoa, “Tıpkı Mısır, Pakistan, Çin, Mezopotamya ve Mezoamerika gibi Peru da arkeolojik miras açısından ayrıcalıklı bir ülke. Bu kültürel miras için tahsis edilmiş kurumlar ve özel bir bütçeyi de içeren bir politika uygulanmalı. Fakat eğitim, sağlık ve temel hizmetlerde dahi eksikliklerin olduğu bir ülkede böylesi bir bütçenin zor bulunacağı şüphesiz,” diyor.
Novoa ayrıca “Shady’nin toplumun bu mirasla kuracağı bağa büyük ilgi duyduğunu, Caral gibi çok değerli bir bölgenin komşularının da kimliğini güçlendireceğini, özgüvenini ve yaşam kalitesini artıracağını,” söylüyor. Proje 30 yıl önce başladığında, “Yol, elektrik, su, kanalizasyon yoktu, yalnızca yoksulluk içindeki çiftçiler vardı,” diyor. Bölge yalnızca bilimsel araştırmalar açısından değil, bütçeyle birlikte kesintiye uğrayan işler için toplumda istihdam yaratma açısından da önemli.
Caral’ın kehaneti
Peru devlet haber ajansı kasım ayında Caral arkeolojik sit alanının 30. yıldönümünü kutlamak üzere yirmi dakikalık bir belgesel yayınladı. La Profecía de Caral: el Cambio Climático (Caral’ın Kehaneti: İklim Değişikliği) adlı belgeselde Shady de yer aldı ve Caral ile iklim değişikliği arasında pek de beklenmedik türden bir bağlantı kurdu.
Filmde, “Neredeyse bin yıllık prestijli dönemin ardından, Caral uygarlığı son derece yoğun bir iklim değişikliğiyle karşı karşıya kaldı,” diyen Shady bölgede binlerce yıl önce gerçekleşen aşırı kuraklığa dikkat çekti. Bugün tüm dünyada yaşanan kuraklıkları (ve karşıtı selleri) ve Amazon’daki orman yangınlarını, özellikleri benzer olsa da yapı olarak çok daha endüstriyel olan bir olguyla karşı karşıya olduğumuzun işaretleri olarak gördüğünü söyledi. Shady ayrıca Caral halkının ciddi iklim değişikliği nedeniyle kent merkezlerinden ayrılmak zorunda kalmasıyla “neredeyse aynı zamanda” Kuzey Mezopotamya, Mısır, Hindistan ve Çin’de de aynı durumun yaşandığını belirtti.
Novoa, The Art Newspaper’la konuşurken 4.200 yıl önce tüm dünyada yaşanan ciddi iklim değişikliğini ifade etmek için 4.2 kiloyıl olayı olarak adlandırılan teoriye atıfta bulunarak, “Bu uygarlığın çöküşü 4.2 dediğimiz küresel olayla çakışıyor,” dedi.
Shady, filmde Caral’ın öneminin yerleşik halktan geriye kalan “anlam ve sembolizm”de yattığını söylüyor. Arkeologların sefil durumdaki aç insanları tasvir eden kabartmalar bulduğu Vichama şehrindeki frizlere işaret ediyor. Yakın bölgede, topraktan çıkan kara kurbağasının tasvir edildiği bir friz de bulundu. Kara kurbağası, And ideolojisinde umudun simgesi olarak doğurganlığı, suyu ve nemi sembolize ediyor.