Galeri Siyah Beyaz’da düzenlenen Mehmet Nâzım sergisi, sanatçının ölümünden sonra anılarını yaşatmak amacıyla hazırlandı. Sergiye ek olarak La Vie immédiate: Mehmet Nâzım adlı kitabı da yayımlandı. Kitap adını Fransız sürrealist şair Paul Éluard’ın 1932’de yayımlanan La Vie immédiate adlı şiir derlemesinden alıyor. Modern Fransız şiirinin mihenk taşlarından biri kabul edilen bu eserin çağrışımlarla dolu imgeleri ve lirik üslubu, Mehmet Nâzım’ın sanatıyla derin bir bağ kurarak tematik bir uyum oluşturuyor.
Galeri Siyah Beyaz’ın sahipleri Fulya ve Sera Sade’yle Mehmet Nâzım’ın sanatı, dostlukları ve Türk çağdaş sanatındaki etkisi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Ayrıca serginin kronolojik yapısının hem sanatçının kişisel hafızasıyla nasıl birleştiğini hem de dönemin sanatçılarıyla kurduğu ilişkilerin sanatına nasıl yansıdığını vurguladılar. Sergi, Nâzım’ın hayatındaki önemli dönüm noktalarını ve sanatsal etkileşimlerini gözler önüne sererken sanatçıyı daha yakından tanımak ve onun sanatını bütünsel bir şekilde anlamak için büyük bir fırsat sunuyor.
NİLAY YEREBASMAZ: Mehmet Nâzım ile Faruk Sade Paris’te tanışıyorlar. Yaşadıkları apartman Sinan Bıçakçı, Komet, Mübin Orhon gibi Türk modernizmine damgasını vuran gündelik yaşamlarının bir parçası geldiği, adeta bir buluşma noktası. Burası hem Mehmet Nâzım’ın hem de Faruk Sade’nin yaşamında önemli bir dönüm noktası oluyor. Yazılan tarihin yaşandığı bu apartman –210 Bl. Raspail– sizin yaşamınızda nasıl bir yer tutuyor? Faruk Sade ile Mehmet Nâzım’ın hikâyesine ne zaman dahil oluyorsunuz?
FULYA SADE: Evet, 210 Bl. Raspail, Mehmet Nâzım ve Faruk Sade için önemli bir dönüm noktası oluyor. Mehmet Nâzım ve annesi Münevver Andaç bu apartmanda yaşıyor, üçüncü katta. 1979 yılında Güllü Aybar (Memo’nun kuzeni) Paris’e, yanlarına gidiyor. Güllü, Faruk’un ODTÜ’den arkadaşı. Faruk 1980’de Paris’e gittiğinde aynı apartmanın çatı katına yerleşiyor. Apartmanın her dairesinde bir başka sanatçı var. Girişin üstünde Sinan Bıçakçı, bir diğerinde Mübin Orhon, başka birinde Komet yaşıyor. Bu apartman, Paris’te yaşayan Türk ressamlar için bir merkez haline geliyor. Ben, 1984’te dahil oluyorum Faruk ile Mehmet’in hikâyesine. Biz Memo’yla Fransa’da karşılaşıyoruz.

Mehmet Nâzım - Les Orientalistes from Mösyö Girodet, 1993-1995, tuval üzerine yağlı boya
SERA SADE: Babamın Paris hikâyeleriyle ve oradaki dostlarıyla büyüdüm. Kendimi bildim bileli Mehmet hayatımızdaydı. Yazları yanına gitmemiz, onunla zaman geçirmek çocukluğumun bir parçasıydı. Café Select’te masal anlatır gibi Osmanlı tarihini anlatarak uyuturdu beni. René Char’ı ondan öğrendim, “Bu kitabı okuman gerek,” derdi. Aslında geri dönüp baktığımda, şu an olduğum kişinin üzerinde çok büyük bir etkisi var. İletişimin pek de kolay olmadığı dönemde Paris’te yaşayan sanatçı ve arkadaş çevresi iletişimlerini hiç koparmamış ve düzenli olarak görüşüp birbirlerine sahip çıkmışlar. Ben de bunu gördüğüm ve ucundan bir parçası olabildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Hepsi ailemizin bir parçası.
Mehmet Nâzım’ın yaşadığı dönem ve olayların sanatına etkisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Bunu bir galerici ve izleyici olarak nasıl yorumluyorsunuz?
F.S.: Memo, geleneksel eğitim almış bir sanatçı değildi. Münevver Hanım’la Paris’e yerleştikleri dönem, Türk sanat tarihinde d Grubu’nun öne çıktığı dönemdi. Memo, bu sanatçılarla yakınlaşıyor ve birlikte vakit geçiriyorlar. Mesela Utku Varlık, Memo’ya çok yakın bir figür. Dolayısıyla aslında dönem itibarıyla bu sanatçılara ve onların üretim süreçlerine tanıklık ediyor. Tabii ki tüm bu ilişkilerin sanatına etkisi olmuştur. Fakat özellikle Mehmet Siyah Kalem, Memo’nun sanat hayatında önemli bir yer tutuyor. Tüm bunların yanında hem annesinin sanatçı olması hem de sanatçı bir aileden gelmesi sanatını ve yaşamını etkiliyor. Hayatındaki en önemli figür annesi Münevver Hanım. Diğer yandan baba tarafından büyükanneannesi Celile Hanım, Paris’te 19. yüzyılda sanat eğitimi almış. Memo çalıştığı konu hakkında çok yönlü araştırmalar yapan, okuyan bir sanatçıydı. Bu sebeple resimlerinin her biri derin anlamlara sahiptir. Onları çözümlemek, analiz etmek için en az Memo kadar araştırıp okumak gerekir.
"Memo çalıştığı konu hakkında çok yönlü araştırmalar yapan, okuyan bir sanatçıydı. Bu sebeple resimlerinin her biri derin anlamlara sahiptir. Onları çözümlemek, analiz etmek için en az Memo kadar araştırıp okumak gerekir."
Sergide karşılaştığımız dört farklı seri var. Bu serilerin ortak bir dili olduğunu ya da bazı biçim, figür, renk ve malzemede ortaklaştığını söyleyebilir miyiz?
F.S.: Sergide ve kitapta yer alan bu dört serinin hem malzeme hem de üslup olarak ortak bir dili var. Memo eserlerinde kâğıt, tuval, akrilik, yağlıboya ve mürekkep kullanan bir sanatçıydı. Her seriyi kendi içinde benzer boyutlarda üretirdi. Özellikle figürleri, onun üslubuna dair bir izlenim veriyor. Onları parçalayarak kullanması, özellikle elleri ve ayakları ön plana çıkarması tüm serilerde rastladığımız bir şey. Kompozisyonlarında kullandığı çeşitli semboller ve vurgular var. Örneğin, Kısas-ı Enbiya serisinde gökyüzünden inen bir parmak görüyoruz, onu “Tanrı tektir”in simgesi olarak kullanıyor. Yıldızlar serisindeki yıldız tutan eller de birer simge oluyor. Kullandığı renklerin üç seride de aynı paletten çıktığı anlaşılıyor, buna Memo’nun renkleri diyebiliriz rahatlıkla. Biçimsel olarak bunları söyleyebilirim. Öte yandan içerik olarak her serinin kendi hikâyesi var. Memo çalıştığı konu hakkında çok yönlü araştırmalar yapan, okuyan bir sanatçıydı. Bu sebeple resimlerinin her biri derin anlamlara sahiptir. Onları çözümlemek, analiz etmek için en az Memo kadar araştırıp okumak gerekir.

Fulya Sade, 1989, Mehmet Nâzım'ın Siyah Beyaz Sergisi, Galeri Siyah Beyaz, Ankara
Çağdaş Türk resminde önemli bir dönem ve üslubun temsilcisi olarak kabul edebileceğimiz bir sanatçı Mehmet Nâzım. Bu bağlamda Türk sanat tarihine katkı verecek bir kitap ve sergi olduğunu söyleyebilir miyiz?
F.S.: Günümüzde yapılan sergileri, yazılan metinleri çok önemli buluyorum. Sanat alanında yapılan her kitap, katalog, sergi Türk sanat tarihine katkı veriyor bana kalırsa. Mehmet Nâzım, sanat piyasasında ve sanat tarihinde bilinen bir isim değil. Ama bizim için, Siyah Beyaz için çok önemli bir sanatçı. Bu anlamda da yaptığımız sergi ve kitabın sanat tarihine önemli bir katkı vereceğine inanıyorum. Yazılmakta olan çağdaş sanat tarihinde ismi yer alacak bir sanatçı olduğunu söyleyebilirim.
Birkaç yıl önce Mehmet Nâzım’ın hayat arkadaşı Dominique Mikorey’in çocuğu Josephine Mikorey ve onun oğlu Max Mikorey 2000 sonrası Portreler serisi için bir kitap yapmaya başlamıştı. Fransa’da yapılan kitabın yazarı Necmi Sönmez oldu. Biz de aynı dil olması için kitabı Necmi Sönmez’in editörlüğünde hazırladık. Bizim hazırladığımız La Vie immédiate: Mehmet Nâzım kitabı, Memo’nun 1985-2000 arasındaki dönemini kapsıyor. Dolayısıyla bu iki kitap, Memo’nun yaşamına ve eserlerine dair önemli kapsamlı iki kaynak oldu diyebilirim.
Mehmet Nâzım’ın ilk sergisi Kısas-ı Enbiya 1985’te Galeri Siyah Beyaz’da açıldı. Sonrasında dört sergisi daha oldu, en sonuncusu 2000’de. Daha önce farklı sergilerde görülen serileri bu sergide bir arada izliyoruz. Sanatçının hem Faruk Sade’yle dostluğunu hem de yaşamını takip edebildiğimiz bir kronoloji bölümü var. Serginin kurgusundan bahseder misiniz?
S.S.: Sergiyi kurgularken aslında benim amacım Mehmet Nâzım’ı anlatmaktı. Kim olduğunu, neler yaptığını gösterebilmek istedim. Türkiye’de sanatla ilgilenen insanların birçoğunun bilmediği bir isim. Türkiye’deki son sergisi 2000’de gerçekleşti ve o zamandan beri hiçbir sergide yer almadı. Bütün o eserleri yeniden gün yüzüne çıkarmak bana ayrıca heyecan veriyor. Alt galeride yer alan kronoloji salonunu da ayrıca önemli buluyorum. Çünkü eserlerini gördükleri anda izleyicilerin onun hakkında daha çok bilgi sahibi olmak isteyeceğini tahmin ediyorum. Öte yandan onun yaşamı sanatına da bir şekilde etki etmiş. Kronoloji salonunda özellikle Siyah Beyaz ve babam üzerinden bir kurgu oluşturduğumuzu söyleyebilirim.
"Aslında bu sergiyi Mehmet hayattayken yapmayı planlıyorduk ama kendisi bana hep 'Beni bunlarla uğraştırma kızım,' diyerek erteledi. Şimdi hem onun anısına hem babamın anısına kitapla birlikte sergiliyoruz."
Sergide ve kitapta yer alan eser seçkisinden bahseder misiniz? Bu eserleri yıllar sonra tekrar gün yüzüne çıkarmak ve izleyicilerle paylaşmak Türk sanat tarihi açısından önemli bir hamle diyebiliriz. Bir yandan da bu eserlerin sanatçı tarafından Sera Sade’ye bırakıldığını biliyoruz. Bu anlamda bir koleksiyon sergisi olarak da görmek mümkün mü?
S.S.: Aslında bu sergiyi Mehmet hayattayken yapmayı planlıyorduk ama kendisi bana hep “Beni bunlarla uğraştırma kızım,” diyerek erteledi. Şimdi hem onun anısına hem babamın anısına kitapla birlikte sergiliyoruz. Tüm eserlerini bana bırakması hem çok büyük bir gurur hem de çok büyük bir sorumluluk. Bunu kesinlikle bir koleksiyon sergisi olarak görebiliriz. Sergide ve kitapta seçtiğimiz eserler, aslında serilerini en iyi anlatan eserler. Elimizdeki tüm işleri kitaba koymadık çünkü bunun uzun soluklu bir proje olduğuna inanıyoruz. İzleyicilerin de bu eserleri gördükten sonra diğer işleri merak edeceğine inanıyorum.
F.S.: Memo’yla ilgili ufak bir retrospektif diyebiliriz. Biz bu sergiyi ve kitabı Münevver Hanım, Memo ve Faruk’a ithaf ettik, onlara bir hediye olarak sunuyoruz.

Fulya Sade, Mehmet Nâzım, Faruk Sade, 1999, Galeri Siyah Beyaz, Ankara, Sade Ailesin Arşivi