Lübnan 2.000’den fazla Lübnanlı ve 60 İsraillinin hayatına mal olan İsrail-Hizbullah Savaşı’nın sonuçlarıyla mücadele ederken, bölgede uzun zamandır yaratıcılığın kalesi olan ülkenin canlı sanat ortamı da durumdan etkilendi.
Lübnan’da yayımlanan Agenda Culturel’in verdiği bilgilere göre, ülkede yaklaşık 92 sanat galerisi, 103 müze ve 102 kültür mekânı bulunuyor. Birçoğu kapandı ama bölgedeki yıkıma rağmen insanlara nefes aldırmaya kararlı olan bazı kurumlar saatlerini azaltsa da kapılarını tamamen kapatmadı.
Gazze’deki savaş başladığından bu yana, Hizbullah ve İsrail arasındaki çatışmalar da kesintisiz şekilde devam etti. Ancak 17 Eylül’de, İsrail’in Lübnan’da Hizbullah üyelerine ait binlerce çağrı cihazını patlatması ve sonra da örgütün lideri Hasan Nasrallah’a suikast düzenlemesi çatışmaların şiddetini önemli ölçüde artırdı. İsrail bu olayların ardından, Beyrut’un güneyindeki Dahiye de dahil olmak üzere Hizbullah’ın kalesi olarak gördüğü bölgelere ve Güney Lübnan’a yönelik hava saldırılarını yoğunlaştırdı. Saldırılar 1,2 milyon insanı yerinden ederken, bu insanların çoğu Beyrut’a sığındı. Bu sırada Hizbullah da İsrail’in kuzeyindeki şehirlere ve askerî tesislere yönelik roket ve dron saldırılarını artırdı; bu saldırıların yaklaşık 60 bin İsrailliyi yerinden ettiği düşünülüyor.
Birçok insanın evinden uzaklaşmaya cesaret edemediği böylesi bir ortamda, Beyrut’taki Saleh Barakat Gallery güvenliği ön planda tutarak saatlerini sınırladı ama açık kalmaya karar verdi. Galerinin The Art Newspaper’a konuşan kurucusu Saleh Barakat, “Sanat ve kültür ortamını canlı tutmanın yollarını bulmaya çalışıyoruz,” dedi.
Burada olmak daha iyi çünkü varlığımızı, çıkarlarımızı ve yaşamlarımızı savunmak zorundayız.
Saleh Barakat, galerici
Barakat, sıklıkla modern Arap sanatının öncülerinden kabul edilen Iraklı sanatçı Dia Azzawi’nin sergisini iptal etse de, şimdilerde bunun yerine yerel sanatçılara yer vereceği yeni bir sergiye hazırlanıyor. Barakat, “Beyrut’ta hâlâ bir sürü insan yaşıyor ve bu insanların nefes almaya ihtiyacı var. Sanat mekânları da insanları siyasetten uzaklaştırıp bir süreliğine kaçma imkânı veriyor,” diyor. Sanatçılarla çok fazla vakit de geçiren Barakat, onlara televizyondaki “kara haberler”den uzak durmak için işlerine odaklanmalarını öğütlüyor.
Sınırlı saatlerle veya randevu usulüyle açık kalan Galerie Tanit’in kurucusu Naila Kettaneh Kunigk, 29 Ağustos’ta açılan ve 3 Ekim’e kadar devam etmesi planlanan Bettina Khoury Badr sergisinin yarım kaldığını söylüyor. “Mevcut durum hepimizi çok kötü etkiledi,” diyen Kunigk, uluslararası etkinliklere katılmanın galeriyi mali açıdan az da olsa rahatlatmasını umut ediyor. Ancak Beyrut’tan yapılan uçuşların azaltılması ve yükselen nakliye maliyetleri galerinin yaşadığı güçlükleri katlıyor. Kunigk, uluslararası sanat camiasının zorluklarla boğuşan Lübnan sanat ortamını desteklemek için etkinliklerde indirimli alanlar sunabileceğini ve Lübnanlı sanatçılara destek verebileceğini belirtiyor.
Beyrut’taki pek çok galeri ve sanat kurumu kapılarını tamamen kapattı. Marfa’ galerisinin kurucusu Joumana Asseily, “Olanlar bizi aşırı üzüyor ve derinden sarsıyor,” diyor. Galeri süresiz olarak kapatılsa da, çalışanlar işe uzaktan devam etmeye ve uluslararası sanat etkinliklerine katılmaya çalışıyor; bunlardan biri de, Frieze London sanat fuarının geçtiğimiz ay düzenlenen edisyonu. Marfa’ bu fuarda stant açmayı başardı. Asseily, “Bu korkunç günlere rağmen, azimle çalışmaya devam etmek ve sanatçılarımızı desteklemek için elimizden geleni yapıyoruz,” diyor.
Canlı bir şehir susturuldu
Çatışmalar üniversiteleri de etkiledi. Başkentte iki galerisi olan Beyrut Amerikan Üniversitesi (AUB) Güzel Sanatlar Bölümü derslerini çevrimiçi ortama taşıdı ve yaklaşan sergilerini iptal etti. Tokyo’dan konuşan AUB galerileri direktörü ve küratörü Octavian Esanu, “Beyrut aslında çok gürültülü ve canlı bir yerdir ama bu tür gerilimler yaşandığında sessizliğe gömülür. Dolayısıyla şimdi de çok sessiz, hatta elektronik ortamda bile,” diyor.
Hayatını Lübnan ile Japonya arasında sürdüren Esanu, AUB’nin galerilerinden birinin evlerinden ayrılmak zorunda kalan insanlar için potansiyel sığınak olarak düşünüldüğünü ve yeteneklerini, yerinden edilmiş çocukları desteklemek için kullanan sanat öğrencilerinin bir girişim başlattığını söylüyor.
Söz konusu girişimin organizatörlerinden biri olan AUB’deki sanat öğrencisi Ahmad Mofeed, “Biz yetişkinler olarak, tıpkı bizim gibi olan çocuklar için atölyeler düzenliyoruz. Bu savaşı hepimiz yaşıyoruz; bazılarımız veya biz olmasak bile ailelerimiz yerinden edildi,” diyor. Mofeed, “Bizler sanat öğrencisiyiz veya gönüllüyüz; yaşadıklarımızı belgelemek için elimizde olan tek şey sanat,” diyerek ekliyor.
Büyük kısmı şimdi kapalı olan okullarda düzenlenen atölyeler 17 gönüllünün yardımıyla yaklaşık 50 çocuğa hizmet veriyor. Atölyeler grup halinde çizim, portre çizim ve grup halinde şarkı söylemeden oluşan üç teknik üzerine yoğunlaşıyor. Mofeed, bu aktivitelerin hem kolektif yaratıcılığı, derinlemesine düşünmeyi ve sanat yoluyla duyguları ifade etmeyi teşvik ettiğini hem de Arap ulusal kimliği ve aidiyet duygusunu beslediğini söylüyor.
Bazı sanatçılar da maddi kaynak bularak yardım etmeye çalışıyor. Paris’te yaşayan multidisipliner Lübnanlı sanatçı Abed Al Kadiri, Doha’daki Katara Sanat Merkezi’yle işbirliği halinde Today, I Would Like to Be a Tree (Bugün Ağaç Olmak İstiyorum) projesinin üçüncü edisyonu üzerine çalışıyor. Proje kapsamında, panolar üzerine yapılan duvar resimleri daha sonra satılacak ve elde edilen tüm gelir yerinden edilen Lübnanlılar için yardım fonuna aktarılacak. 2020 ve 2023’te düzenlenen ilk iki edisyonda sırasıyla Beyrut Limanı’ndaki patlamanın kurbanları ve Filistinli çocuklar için para toplanmıştı.
Ailesiyle birlikte taşındığı Amman, Ürdün’den konuşan Kadiri, “Genel olarak bizim insanlığa karşı duyarlılığımız politikacılardan daha yüksek. Sanat bir direniş ve destek formu olacaksa bu formu gerçekten almalı, maddi kaynak bulmaya veya bu tür durumları yaşayan insanlara yardım etmeye çalışmalı,” diyor.
1984’te doğan Kadiri, savaşın nasıl bir şey olduğunu çok iyi biliyor. Sanatçı İsrail’in Güney Lübnan’da 18 yıl süren ve 2000’de sona eren işgalini de, İsrail-Hizbullah arasında 2006’da gerçekleşen önceki savaşı da yaşadı. Yaşamının ilk yıllarını farklı şehirlerdeki sığınaklarda geçirdi.
Tanık olduğu şiddet hâlâ çalışmalarının ana teması. Kadiri, oğlunu bu dehşetten korumaya kararlıydı; bu yüzden Lübnan’a giderek ailesini bir dağ köyüne yerleştirdi. Ne var ki bu rahatlama dönemi çok uzun sürmedi. Evlerinin yakınında gerçekleşen bir patlamanın ardından 4 Ekim’de ailesini Lübnan’dan çıkarmaya karar verdi.
Kadiri, “Yaşananlar tam anlamıyla insanlık dışı ve fazlasıyla travmatik, oğlumun bunlara tanık olmasını istemiyorum,” diyor.
Böylesi bir şiddetin ortasında çalışmaya devam edemeyenler de var. Sanatçı Maysam Hindy hava saldırıları başladığı sırada Beyrut’un Dahiye bölgesinin sınırında yaşıyordu. İsrail’in çevre bölgelere yönelik gece bombardımanları öyle korkutucu hale geldi ki sonunda ailesi akrabalarının şehir dışındaki evine kaçtı.
Hindy’nin Marfa’ galerisindeki ilk solo sergisi Gazze’deki savaş başlamadan aylar önce, Mayıs 2023’te düzenlendi. Takip eden 10 ayı stüdyosunda sanat yaparak geçiren sanatçı, “Kendime, ‘Madem ölüm çok yakın, bari hayata tutunmak için arşiv yapayım,’ dedim,” diyor. Serisindeki ilk resim olan “Saklanabileceğimiz Bir Yer” savaş, bombalar ve ölümle ilgili bitmek bilmez anksiyetesinin yansıması. Hindy Lübnan’daki çatışmaların artacağını tahmin ettiğini söylüyor. Şu andaysa yeni aracı haline gelen fotoğraf makinesini yalnızca sanat için değil, aynı zamanda “aile anılarını ve yerlerinden edildikleri bu süreci arşivlemek” için kullanıyor.
“Her bombayı zihnimde hissediyorum”
Patlamalara yakın olmayanlar bile son dönemdeki çatışmalardan derinlemesine etkileniyor. Örneğin önde gelen heykeltıraşlardan Anachar Basbous, Beyrut’a yaklaşık 50 kilometre uzaklıktaki bir dağ köyünde yaşıyor. Dron’lar ve savaş uçaklarının sesi sık duyulsa da, bombardımanlar uzakta kalıyor. Anachar, “Fiziksel olarak uzakta olabilirim ama Beyrut’u veya güneyi vuran her bombayı zihnimde hissediyorum. Bu köy sakin olsa bile uzak kalmak ve gerçek anlamda huzur bulmak imkânsız,” diyor.
Kendini işine veren sanatçı, kariyerinde ilk kez sanatına doğrudan duygularının, “biriken parçalanma ve yıkım hissi”nin şekil verdiğini söylüyor. Bu duygularla, “Ortadoğu’daki her yıkım görüntüsünde gördüğüm form,” diyerek tanımladığı beton blokları işlerinde kullanıyor.
Anachar, “Zor zamanlardan geçiyoruz ve hepimiz en iyi yaptığımız şeyi yapmak zorundayız. Bu da benim için yaratım, sanat veya bir şekilde, ‘Biz buradayız ve bu da kendimizi ifade etme şeklimiz,’ demek,” diyor.
Sanatçı, sanat kurumlarının da devreye girerek Lübnanlı sanatçılara eserlerini sergileyebilecekleri alanlar sunup destek vermesini diliyor. “Bize yardım etmeleri çok iyi bir fikir olurdu çünkü burada boğuluyoruz,” diyor. Anachar’ın Lübnan’daki sergileri şimdilik beklemede ama heykelleri geçtiğimiz ay Abu Dhabi Art’ta Saleh Barakat Gallery tarafından sergilendi.
Eserleri British Museum koleksiyonunda bulunan meşhur Lübnanlı yazar ve ressam Afaf Zurayk da savaş başladığından beri resim yapamayan sanatçılardan. Dağlarda yaşayan sanatçı bu aralar, “Bir gün yine metinleri resme ve bu zorlu zamanlarda hayatı ifade eden ve kayıt altına alan resmedilmiş sözcüklere dönüştürme umuduyla,” yazıyor.
Zurayk röportaj vermek yerine, devam eden olaylarla ilgili olarak son zamanlarda yazdığı birkaç şiiri The Art Newspaper’la paylaştı. İşte bu şiirlerden biri:
Nefreti yeşerten bu topraklar inancımı zorluyor, şüphelerimi besliyor. Korkuyla mücadele ederken, düşüncelerim kimi teselli eden ama çoğu benden kaçan sözcüklere dönüşüyor.
Yüzeyler, düşünceler, gerçekler; hepsi çoğalıyor içimde.
“Affet lütfen,” diyorum, olamadığımız o insan için affet bizi.
Savaşmak değil, ruhunu korumaktır cesaret.
Oysa şimdi bedenlerimiz ruhlarımızı affederek, pişmanlık içinde ölürken,
Ben kalanlar için dua ediyorum.