Op Art, optik yanılsamalardan faydalanan bir sanat akımı ve optik illüzyonlar kullanan soyut bir sanattır. Temellerini Bauhaus yapısından alan bu eserlerin üzerine bilimsel gelişmeler de eşlik etmiştir. Psikanaliz, Gestalt teorisi, Psikofizyoloji gibi alanlardaki gelişmeler sanatçıları ve eserlerini etkilemiştir. Akımın en önemli sanatçılarından Macar asıllı grafik tasarımcı Victor Vasarely, 1930’da ilk çalışması olan “Zebra” adlı eseri ortaya çıkarmıştır. Op Sanatını başlatan ilk eser olarak kabul edilen çalışmada, siyah ve beyazın keskin zıtlığından faydalanılmıştır. Sanatçı insanın renksiz ışığa duyarlılığını aydınlık ve karanlık zıtlığı ile ifade etmeye çalışmıştır. Düz bir yüzeyde bir ana ızgaranın içerisinde iç içe girmiş kareler, üçgenler, daireler, elipsler, çokgenler ile ızgaranın çizgilerini matematiksel hesaplar ile eğip büker. Sanatçı eserlerini meydana getirirken bilim adamlarının “algılama süreçleriyle” ilgili çalışmalarından faydalanmıştır.
Sanatçının Yeniden Sunum sergisi, matematiksel formüller ve fiziksel formların ilişkisini ele alarak, soyut düşüncenin somut dünyaya nasıl dönüştüğünü keşfe çıkmaktadır. Sergi kurgusu sanatsal formun yapıtaşlarını yeniden düşünmeye ve izleyiciyi görsel dilin aritmetiği ile yüzleşmeye davet etmektedir.Bu sergide hem hareket hem de renk yanılsamalarıyla eserler üretilip, seyirciyle buluşturulmuştur.
Pehlevan’ın eserlerinde, matematiğin kusursuz düzeniyle sanatın organik kaosu bir araya gelmektedir. Eserler, geometri ve form arasındaki etkileşimi sorgularken, izleyicinin algısında bir oyun yaratmaktadır. “Yeniden sunum” kavramı, biçimlerin ve yapıların yeniden yorumlanması ve her izleyicinin kişisel deneyimi doğrultusunda farklı anlamlar kazanması üzerine inşa edilmiştir. Matematiksel kesinlik ile sanatın belirsizliğinin kesişiminde duran Pehlevan, her eserinde izleyiciyi görsel bir problemle karşı karşıya getirmektedir. Sanatçı, yalnızca formların yeniden oluşturulmasını değil, izleyicinin algısal süreçlerinin ve düşünce sistemlerinin de yeniden yapılandırılmasını önermektedir.
Sanatçı, formun yalnızca matematiksel bir kavram olmadığını, aynı zamanda insan deneyiminin, algısının ve duygularının da bir yansıması olduğunu ortaya koymayı amaçlamaktadır. Bir form hem soyut bir matematiksel gerçeklik hem de kişisel bir anlatı olabilmektedir. Yeniden Sunum sergisi, izleyiciyi, formların bu çok katmanlı yapısının içine çekerken, sıradan algı sınırlarının ötesinde düşünmeye teşvik etmektedir. Eserlerde sıkça karşılaşılan tekrarlar, diziler ve simetriler, sadece estetik bir tercih değil; aynı zamanda bir sistem, bir düzen arayışı olarak karşımıza çıkmaktadır. Matematiğin kesinliği ile sanatın özgürlüğü arasındaki bu gerilim, serginin ana temasını oluşturarak, sanat ve bilim arasındaki diyalogun ne denli derin olabileceğini göstermektedir.
Düz bir yüzeyde bir ana ızgaranın içerisinde iç içe girmiş kareler, üçgenler, daireler, elipsler, çokgenler ile ızgaranın çizgilerini matematiksel hesaplar ile eğip büker. Sanatçı eserlerini meydana getirirken bilim adamlarının “algılama süreçleri” ile ilgili çalışmalarından faydalanmıştır. Fraktalleri andıran, tekrar eden şekillerle her izleyicinin farklı bir algı oluşturmasını sağlamaktadır. Doğa kanunlarının değiştirilmeye çalışıldığı, algı oyunlarına sahip eserlerin bazılarında derinlik ve hareket algısı; sadece şekillerin duruşları, renkleri ve şekilleri ile oynanarak elde edilmiştir. Bu eserlerin insandan insana farklı beyin algıları ve anlamlar yaratması araştırılması gereken bir konu. Dikey çizgiler ile oluşturulmuş desenler, yön değiştirirmiş gibi bir algıyı 2 boyutlu bir düzlem içerisinde verebilmektedir.
Yeniden Sunum, formun matematiksel sınırları ve bu sınırların çağdaş sanat aracılığıyla nasıl yeniden yorumlanabileceği üzerine bir düşünme alanı açmaktadır. İzleyicilere, sanat ve matematik arasındaki ince dengeyi keşfetme fırsatı sunan bu sergi, aynı zamanda formun sanatın özünde nasıl evrildiğini gözler önüne sermektedir.
Bu kavramsal çerçevede, eserler birer “çözüm” değil, sonsuz sayıda “soru” sunmaktadır; bu sorular, matematiğin ve estetiğin bir arada dans ettiği bir deneyim olarak karşımıza çıkmaktadır. Pehlevan’ın sanatı, formu yeniden düşünmeye, ona matematiksel bir gözle bakmaya ve anlamı tekrar tekrar yeniden oluşturmaya çağırmaktadır.
Hasan Pehlevan (1986, Silvan), Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü’nden 2010’da, ve Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Plastik Sanatlar Yüksek Lisansı'ndan 2018’de mezun oldu. İşlerinde formun gücüne inanan sanatçı, "algı – yanılsama" üzerine tez yazmıştır. Öncesi-sonrası tarihsel bir önem taşıyan formları tekrar restore etmektedir. Aynı zamanda iç ve dış mekân, kamusal alanlara anonim müdahaleler ile duvar resimleri gerçekleştiriyor. Çalışmalarında aidiyet, kimlik ve tarihi kültürel yapıların tahribatı üzerine odaklanmaktadır.