Tarihteki sanatçı kadınların eserlerine yönelik talep artmaya devam ederken, beğeni toplayan kurumsal sergiler de bu talebi destekliyor. Bunlardan biri, 17. yüzyılda yaşayan İtalyan sanatçı Artemisia Gentileschi’nin Londra’daki National Gallery’de 2020’de düzenlenen sergisi. Sotheby’s ise 2021’de temalı bir yıllık müzayede başlattı. (Women) Artists [(Kadınlar) Sanatçılar)] adlı bu müzayedenin ilk edisyonundaki parçaların yüzde 82’si satılırken, sekiz eser harçlar çıkarıldıktan sonra yüksek tahminlerinin en az üç katı fiyata alıcı buldu. Öte yandan, Amsterdam’daki Rijksmuseum da mart ayında düzenlenen TEFAF Maastricht’te 17. yüzyılda yaşayan Hollandalı sanatçı Gesina ter Borch’a ait portreyi 3,3 milyon dolara satın aldı.
Kadın sanatçılara gösterilen bu yoğun ilgi genel olarak, algılanan tarihî önyargıların düzeltilmesi için fazlasıyla gecikmiş bir hareketlenme olarak görülüyor. Oysa geçmiş yüzyıllardaki müzayede sonuçları sanatçı kadınlara ait eserlerin yalnızca son dönemde rağbet görmeye başladığı düşüncesini boşa çıkarıyor. Getty Kaynak Endeksi’nde bulunan yaklaşık 500 işlem, Amsterdam’ın Avrupa sanat ticaretinin merkezi olma konumunu Paris’e bıraktığı 1700’den, akademisyenlerin sıklıkla modernizmin şafağı olarak kabul ettiği 1850’ye kadar yapılan müzayede satışlarında bu eserlerin aslında sağlam bir yer edindiğine işaret ediyor.
Fransa ekonomisi ve siyasetindeki çalkantılar bu örneklemden çıkarılabilecek sonuçları sınırlıyor; örneğin Fransa ulusal para biriminin bu 150 yıl içinde üç kez değişmesi dönemin satışlarını değer bazında karşılaştırmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor. Buna rağmen, sonuçlar günümüzde kadın Eski Ustalar’ın eserlerine yönelik hareketli piyasanın birçok açıdan 18. ve 19. yüzyıl Paris’indeki emsallerine ürkütücü derecede benzediğini gösteriyor.
Tarihteki kadın yıldızları keşfetmek
1700’den 1850’ye kadar Paris sanat piyasasında eserleri satılan 50 kadın sanatçının yüzde 60’ı Fransız, yüzde 20’si Alman, Flaman ve Hollandalı sanatçılardan oluşan Kuzey ekolünden, yüzde 10’u İtalyan, kalan yüzde 10’uysa İngiliz, İsviçreli ve uyruğu bilinmeyen sanatçılar. Doğdukları ülke en aktif oldukları piyasadan farklı olan küçük bir sanatçı grubu hesaba katıldıktan sonra bile (örneğin İsviçre doğumlu Angelica Kauffman satışlarının büyük kısmını İngiltere’de yaptı), müzayede kayıtları uluslararası sanat ticaretinde yüzyıllar önce de özel bir yerleri olduğunu gösteriyor.
Dönemin çağdaş sanatına bakıldığında 50 sanatçının yalnızca sekizinin (yüzde 16) 1700 itibarıyla aktif olmadığının görülmesi de şaşırtıcı bir bulgu olarak karşımıza çıkıyor. Başta Artemisia, Ter Borch ve Elisabetta Sirani olmak üzere bu grupta yer alan birçok sanatçı günümüzde hem tanınıyor hem de rağbet görüyor.
Bu da, söz konusu 50 kadın sanatçının 41’inin (yüzde 82) hem aktif olarak yeni eserler ürettiği hem de eski işlerinin müzayedelerde satıldığı anlamına geliyor. (İlk müzayede sonucundan 40 yıldan uzun süre önce, 1717’de ölen Maria Sibylla Merian iki kategoriye de girmiyor.) Çağdaş sanat grubundaki yedi sanatçının zamanın kataloglarında bile “ünlü kadın” veya “tanınmış kadın” gibi ifadelerin varyasyonlarıyla tanımlanması, kadın çağdaş sanat yıldızı kavramının 18. ve 19. yüzyıl Paris’inde de var olduğuna işaret ediyor.
Bu sanatçıların örnekleri arasında, eserleri son yıllarda özel ve kurumsal koleksiyoncular arasındaki sert rekabetin öznesi olan Élisabeth Vigée-Le Brun, Rachel Ruysch, Rosalba Carriera ve Kauffman yer alıyor.
Tıpkı günümüzdeki çağdaş sanat ticaretinde olduğu gibi, 1700-1850 arasındaki Paris müzayedelerinde satılan kadınların yaptığı eserlerin büyük kısmı da küçük bir sanatçı azınlığına ait. Bu grupta hacim bazında müzayede satışlarının yüzde 70’i yalnızca sekiz sanatçıya (yüzde 16) ait; her sanatçının sattığı parça sayısıysa en az 20.
42 parça satan Sirani bu sekiz yıldız sanatçı arasında 150 yıl içinde aktif olmayan tek isim; dolayısıyla aslında 18. ve 19. yüzyıl Fransa’sındaki alıcılar için bile Eski Usta niteliğinde. Diğer yedi sanatçıysa yeni eserler yaratmaya devam ederken, müzayede katılımcıları da eski işleri için rekabet ediyor. Bu grup, Paris’teki Kraliyet Resim ve Heykel Akademisi’nin üyeleri olan Anne Vallayer-Coster (satılan parça sayısı: 30) ve Vigée-Le Brun (24) gibi Fransız akademisyenler, Marguerite Gérard (31) ve Jean-Philiberte Ledoux (23) gibi akademisyen olmayan Fransız sanatçılar ve Carriera (121), Ruysch (42) ve Barbara Regina Dietzsch (38; uzmanlar bile Dietzsch’in eserlerini kardeşi Margareta Barbara Dietzsch’in eserlerinden ayırt etmenin zor olduğunu kabul ettiği için bu rakam tartışmaya açık) gibi Fransa dışından sanatçılardan oluşuyor.
Satın alma tarafındaki dersler
Bu dönemde sanatçı kadınların eserlerini kimlerin satın aldığına dair inceleme de aydınlatıcı. Bu incelemeye göre, salon sahibi Marie-Anne Doublet, Madam Du Barry (Kral XV. Louis’nin son metresi) ve Opéra-Comique dansçısı Marie-Anne-Xavier Mathieu gibi kadın hamiler zaman zaman kadın sanatçılara ait eserleri satın alsa da, en verimli alıcıların hepsi erkek. En aktif beş alıcıysa Fransız sanat simsarları ve müzayedecileri Jean-Baptiste Pierre Le Brun (Vigée-Le Brun’ın 30 parça satın alan eşi), Alexandre-Joseph Paillet (18), Pierre Remy (18), Pierre-François Basan (17) ve baba-oğul simsar ikilisi François ve François-Charles Joullain (15).
Her biri neredeyse kesin olarak en azından zaman zaman müşterileri adına alım yapan bu simsarlar 20 farklı kadın sanatçıya ait eserleri toplu olarak satın alıyor. Adı geçen yıldız sanatçıların satın alma listelerinde öne çıkması aslında şaşırtıcı değil. Örneğin Carriera ve pastel portreleri 1720’li yıllarda Paris’teki hamilere yaptığı başarılı ziyaretlerden sonra Avrupa’da sansasyon yaratırken, Sirani’nin sanatsal yeteneği 17. yüzyıl sanat tarihçisi Carlo Cesare Malvasia tarafından zaten ilan edilmişti. Simsarlar ayrıca Vallayer-Coster, Vigée Le Brun ve Marie-Denise Villers gibi şöhretini salonlarda kazanan sanatçı kadınlara ait eserleri de sık satın alıyordu.
Sanatçıların kataloglarda “ünlü kadın” veya “tanınmış kadın” şeklinde tanımlanması kadın sanat yıldızı kavramının geçmişte de var olduğuna işaret ediyor.
Söz konusu dönemde sanatçı kadınların müzayedelerde satılan işlerinin büyük kısmını kâğıt üzerine yapılan eserler oluşturuyor. Sirani’nin satılan 42 eserinin yaklaşık yarısı eskiz; Carriera, Kauffman ve Merian gibi müzayede satış arşivlerinde sık rastlanan başka bazı sanatçı kadınlar da çoğunlukla kâğıt üzerinde çalışıyor. Bu da sezgisel olarak mantıklı çünkü eskiz yapmak tablo veya heykel yapmaya kıyasla daha kısa sürdüğü için kâğıt üzerinde çalışan sanatçılar genellikle daha fazla eser üretebiliyor ve piyasaya daha çok eser sunabiliyordu; dolayısıyla çok sayıda eseri müzayedelerde satma olasılıkları da daha yüksekti.
Talebin karanlık yüzü
Müzayede piyasaları ömürlerinden uzun olan kadınlar bu dönemin istisnaları. Daha üzücü olansa, alanın kalan kısmına yakından bakıldığında bu kadınların eserlerine yönelik talebin aslında “onların” eserleriyle ilgili olmayabileceğinin görülmesi.
Kadın sanatçıların adı geçen beş simsar tarafından satın alınan eserlerinin yaklaşık üçte biri erkek sanatçılarla doğrudan bağlantılı. Antoinette Hérault’nun müzayedelerde satılan her eseri Raffaello, Guido Reni ve Francesco Albani gibi tanınmış İtalyan erkek sanatçıların eserlerinin kopyası. Benzer şekilde, kimliği bilinmeyen “Matmazel Gaudon”a ait bir resim müzayede kataloğunda ressam Jean-Baptiste Santerre’in tarzı olarak tanımlanıyor. Simsarlar, eser listeleri açık bir şekilde erkek öğretmenleri Jean-Baptiste Greuze’le ilişkilendirilen Ledoux ve GenevièveBrossard de Beaulieu’nün resimlerini de satın alıyor.
Bu bulgular, tarihteki kadınların ancak erkek sanatçılarla evlilik veya aile ilişkisi aracılığıyla sanatçı olabildiği baskın sistemlerle örtüşüyor. Sanat tarihçisi Linda Nochlin 1971 tarihli denemesi Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok’ta bu konuya dair en bilinen incelemeyi paylaşmıştı. Daha yakın zamanda, 1760’tan 1830’a kadar Paris’teki kadın sanatçıların eğitim geçmişini analiz eden tarihçi Paris Spies-Gans, bu sanatçıların yaklaşık yarısının sanatçı bir aileye doğduğunu (yaklaşık yüzde 29) veya evlilik yoluyla bir sanatçıyla akraba olduğunu (yaklaşık yüzde 18) tespit etti. Sanatçıların yalnızca yaklaşık yüzde 13’ünün aile üyesi olmayan kadın öğretmeni vardı.
Kadınlara ait eserlerin en büyük sevkiyatçılarına bakıldığında da benzer paternler görmek mümkün. Profesyonel simsarlar dışında, müzayede aracılığıyla bu tür eserleri en sık satışa çıkaran bazı isimlerin söz konusu sanatçı kadınlarla doğrudan kişisel ilişkisi var. Alman ressam Johann Anton de Peters baldızı Mary de Villebrune’un sekiz eserini müzayedede satışa çıkarıyor ve altı eserini satmayı başarıyor. Sanatçı François Boucher’nin ünlü hamisi koleksiyoncu Blondel d’Azincourt da, Boucher’nin eşi Marie-Jeanne Boucher’nin altı eserini satışa çıkarıyor ve tüm eserler alıcı buluyor.
Fakat bu dönemdeki müzayede sonuçlarının daha yakından incelenmesi bu kompleks piyasa tablosunun yalnızca bir kısmını ortaya çıkarabilir. Örneğin kadın sanatçılara doğrudan verilen siparişlere dair günümüze ulaşan belgeler veya bu dönemde Paris’teki mülk satışlarına ait kayıtlarla ilgili araştırmalar şüphesiz daha fazla bulguyu gün yüzüne çıkaracaktır. Yine de Paris’te 1850’ye kadar yapılan müzayedelerin sonuçlarında görülen paternler hem geçmişteki hem de günümüzdeki kadın sanatçılar açısından bugünün piyasalarının uluslararası karakterine, yıldız ekonomisine ve diğer dinamiklerine dair fikir verebiliyor.
Bu paternler ayrıca sanat ticaretinde yüzyıllar içinde gerçekleşen en az bir önemli değişikliğe işaret ediyor. 21. yüzyılda kadınlara ait eserlerin alım-satım işlemlerinin ne kadarının kâr amaçlı olduğu konusuna biraz şüpheci yaklaşmak gerekiyor. Ancak en maddiyatçı spekülatörler bile en azından, sanatçı kadınlara ait çoğu eserin perde arkasında erkeklerle bağları olduğu için değil, hak ettikleri için değerli olduğunu düşünüyor. Bu da bir gelişme sayılabilir ama aynı zamanda birkaç yüzyıl sonra bile kadınların hâlâ çok daha fazlasını hak ettiğini de söylemek gerekir.