Tate Modern direktörü Karin Hindsbo, Londra galerisinin çok daha cesur olmasını istediğini söyledi. Hindsbo, The Art Newspaper’a verdiği röportajda, “Gerçekten risk almamızı istiyorum. Eminim başarısız olacağımız zamanlar da olacak ama bunu yapmazsak hiçbir zaman değişmeyeceğiz,” dedi.
“Korkarsak ve her zaman fikir birliğine varmak zorunda hissedersek bunun sonucunda Tate Modern zarar görecektir,” diye uyaran Hindsbo sözlerini şöyle sürdürdü: “Tate Modern çığır açan bir kurum ve öyle de olmalı. Henüz 25 yaşındayız. Hâlâ genç ve isyankâr bir yaş bu!”
British Museum’la birlikte Birleşik Krallık’ın en popüler müzesi olan Tate Modern gelecek mayıs ayında 25. yıldönümünü kutlayacak. Galeri bu yıl beş milyon ziyaretçi çekme hedefine doğru emin adımlarla ilerliyor.
Hindsbo’nun devrim niteliğindeki fikirleri, Tate Modern’in özellikle yerli sanatla ilgili olarak eserlere ulaşma veya eser toplama şeklini değiştirebilir. “Bazı eserler kendi halklarına aittir; dolayısıyla aynı klasik mülkiyet yapısını kullanamazsınız,” diyen Hindsboşöyle devam ediyor: “Yerli halkla çift yönlü bir çözüm bulabilir veya sözleşme yapabiliriz. Oysa bu türden bir sözleşmeyi bir kişi veya galeriyle yapamayız.” Yerli sanat eserleri, Tate Modern’in mülkiyetine geçerek kalıcı koleksiyonuna eklenmek yerine halktan uzun bir süre için ödünç alınarak müzeye getirilebilir.
Hindsbo, Tate Modern’in direktörlüğünü Eylül 2023’te Frances Morris’ten devraldı. Bundan önce Norveç Ulusal Müzesi’nin direktörlüğünü yapan Hindsbo burada dört farklı müzeyi bir araya getiren bina projesini organize ederek Haziran 2022’de yeni entegre sanat, tasarım ve mimari müzesinin açılmasına katkıda bulundu. Danimarka’da doğan Hindsbo daha önce de Bergen’daki Kode Museums’un direktörüydü.
THE ART NEWSPAPER: Yaklaşık 25 yıl önce Tate Modern’in açıldığı zamanla kıyaslarsanız sanat dünyası bugün daha fazla mı yoksa daha az mı hoşgörülü? Cinsiyet veya Gazze gibi konularda hoşgörüsüzlüğün arttığına dair rahatsız edici işaretler görmek mümkün.
KARIN HINDSBO: İlericilik ve muhafazakârlık birbirinden ayrı düşünülemez, simbiyotik bir ilişkileri var. Biz sanat kurumu olarak bazı konularda artık çok daha hoşgörülüyüz. Ama diğer yandan hoşgörüsüzlüğe dönüşen çok fazla gerilim de söz konusu. İnsanlar artık daha çabuk öfkeleniyor. Bir sanatçı veya halk figürü olarak ölüm tehditleri alabiliyorsunuz. Burada tuhaf bir paradoks var: Hoşgörü arttıkça korku da artıyor. İnsanlar eskisine göre çok daha fazla korkuyor. Bu da çok tehlikeli.
Bunu kurumlarda da görüyoruz. Her şeyi “mükemmel” yapmak zorundayız. Riskten bahsediyoruz ama risk almamız gerektiğinde fazlasıyla korkuyoruz. Ben Tate Modern’de gerçekten risk almamızı istiyorum. Eminim başarısız olacağımız zamanlar da olacak ama bunu yapmazsak hiçbir zaman değişmeyeceğiz.
Peki bu pratikte ne anlama geliyor?
Örneğin farklı görüşleri ortaya koyan bir sergi açıp başarısız olursak bundan ders çıkarmamız gerekir. Bazen işleri biraz daha zorlaştırmaya cesaret edebilmeliyiz. Belki biz doğru göremeyebiliriz, belki insanlar bizimle aynı fikirde olmayabilir. Ama başka nasıl ilerleyebiliriz ki?
Bunu ekip toplantılarında da söylüyor musunuz?
Deniyorum. Bazen biraz ham olabilecek fikirlerle ilerlemeyi deniyorum. Bu belki zaman alacak ama önemli. Bu yüzden kendimi zorlamam gerekiyor.
Fakat Tate Modern hata yaptığında fark edilmeme ihtimali yok değil mi?
Evet, hata yaparsak çok hızlı fark edilir ve kimse bunu unutmaz. Ama korkarsak ve her zaman fikir birliğine varmak zorunda hissedersek de Tate Modern on yıl içinde artık eskisi gibi bir kurum olmaktan çıkar. Oysa Tate Modern çığır açan bir kurum ve öyle de olmalı. Rahat ve monoton çalışmaktan yana olanlar bunu başka yerlerde yapabilir ama burada hoş karşılanmazlar. Henüz 25 yaşındayız. Hâlâ genç ve isyankâr bir yaş bu!
Yaklaşık bir yıldır Tate Modern’i yönetiyorsunuz. Hangi değişiklikleri yapıyorsunuz?
Geçtiğimiz 10 yılda, kapsayıcılık ve çeşitlilik hem koleksiyon hem de program açısından büyük bir odak noktası haline geldi. Bu devam edecek çünkü bu konuda hâlâ yapılacak çok şey var. Sanat türleriyle “oynayacağız”. Sanata neyin katkıda bulunduğunu araştıracak ve ziyaretçilerimizde yaratıcılığı teşvik edeceğiz. Yerli sanat pratiklerine daha güçlü şekilde odaklanacağız. Örneğin önümüzdeki yıl 10 Temmuz 2025-13 Ocak 2026 arasında Avustralyalı Aborjin sanatçı Emily Kam Kngwarray için büyük bir sergi düzenleyeceğiz.
Yerli sanatla ilgili planlarınızdan biraz daha bahseder misiniz?
İlk girişimimiz, benim de iyi bildiğim bir bölge olan Kuzey Avrupa’da Sami ve İnuit sanatıyla ilgili olacak. Hem eser alacak hem de sergi düzenleyeceğiz. Yerli sanat pratiklerine odaklanmak, sanat tarihi külliyatını genişletme yönündeki daha büyük çabamızın bir parçası. Yalnızca koleksiyona eser eklemekle değil, aynı zamanda sanat tarihini algılama şeklimizle de ilgili. Yerli sanatçılara ait eserlerin tüm mülkiyet yapısını yeni baştan düşünmemiz gerekiyor.
Tate’in yasal mülkiyetini mi kastediyorsunuz?
Evet, yerli sanatçılarla çalıştığınızda, bazı eserler aslında içine doğdukları halklara aittir. Bu yüzden aynı klasik mülkiyet yapısını kullanamazsınız. Bazen yeni yöntemlerle düşünmeniz gerekir. Belki de eserlerin ödünç alınacağının sözünü vermeniz gerekir.
Tate koleksiyonuna eklenecek eserleri satın almak yerine yerli halktan ödünç alabileceğinizi mi söylemeye çalışıyorsunuz?
Evet, örneğin halkla çift yönlü bir çözüm bulabilir veya sözleşme yapabiliriz. Oysa bu türden bir sözleşmeyi bir kişi veya galeriyle yapamayız. Uzun süreli bir ödünç alma da söz konusu olabilir. Yerli sanat pratikleri için yapılacak düzenlemeleri çok daha dikkatli şekilde düşünmek zorundayız. Yerli sanat pratiklerini Tate Modern’deki çalışma şeklimize nasıl yerleştireceğimize gelince, mesele yalnızca sergilenecek yeni bir eser ödünç almaktan ibaret değil, aynı zamanda yerli sanat pratiklerinden doğan düşünce yapılarına da uyum sağlamamız gerekiyor.
Sergi programına hangi değişiklikleri getireceksiniz?
Uluslararası tarihi güçlendirmeye devam edeceğiz. Modernizm kavramını yerli sanat pratikleri bağlamında yeniden değerlendireceğiz. Örneğin Nigerian Modernism’de (Nijerya Modernizmi, 8 Ekim 2025-2026 ilkbaharı) modernizmin 1960’lı yıllarda Batı külliyatının dışında da var olduğunu göstereceğiz.
Ayrıca daha fazla çeşitlilik yolunda ilerlemeye devam edecek, geçmişte meşhur erkek sanatçıların egzotik dayanak noktaları olarak görülen önemli kadın sanatçıları ön plana çıkaracağız.
Ekonomik açıdan bakarsak, uluslararası ödünç alma işlemleri gerektiren iddialı sergiler düzenleyebilecek misiniz?
Taşıma işlemleri artık çok pahalı; ayrıca sürdürülebilirliği de düşünmek zorundayız. Farklı bir şekilde işbirliği yapmamız gerekiyor. Diğer uluslararası partner müzelerle birlikte veya kendi koleksiyonumuzda güçlü bir çıkış noktası yakaladığımızda büyük sergiler açacağız.
Yeni Birleşik Krallık hükümeti Tate’e verdiği hibe desteğini artırmalı mı?
Ben buna kolaylıkla “evet” diyebilirim, ne kadar çok hibe alırsak o kadar iyi. Kuşkusuz herkes gibi biz de mali sıkıntı içindeyiz. Fakat hükümet hiçbir değerimizi kaybetmediğimizden emin olmak için tüm sektöre bakmak zorunda. Örneğin son dönemde Camden Art Centre’ın Sanat Konseyi hibesinde büyük kesinti yapıldı. Kısaca, hükümet mecburen daha büyük resme bakıyor.
Tate Modern’in ziyaretçi sayısı, Birleşik Krallık’ın en popüler müzesi olan British Museum’un yalnızca biraz gerisinde. Bu yıl için hedefiniz nedir?
Bu yıl beş milyona ulaşmak istiyoruz.
Peki 2025’te?
Muhtemelen altı milyon; 2025’te olmasa bile en azından bir sonraki yıl için bunu hedefliyoruz. Elbette mümkün olduğunca çok ziyaretçi çekmek isteriz ama aynı zamanda doğru ziyaretçi grubuna ulaşmak da önemli. Yurtdışından gelecek turistlerden ziyade yeni üyeler kazanmaya çok daha fazla odaklanacağız. Bu da değişikliklerden biri. Ayrıca daha genç ziyaretçiler görmek istiyoruz; bu konuda iyiyiz ama daha da iyi olmak istiyoruz. Çeşitliliği, yani ziyaretçilerimizin toplumumuzu temsil etmesini istiyoruz.
Tate, eserleri çevreci protestocuların verebileceği hasarlara karşı korumak için ne yapıyor?
Gerçekten çok iyi güvenlik önlemlerimiz var. Riskin ne zaman arttığını biliyor ve buna göre tedbir alıyoruz. Buna rağmen yüzde 100 güvende olamayız. Bir sanat eserini halka sergilemeye başladığınız anda mutlaka risk de vardır.
İklim eylemlerinin neden önemli olduğunu kesinlikle anlıyorum. Aktivistlerin iklim değişikliğine dikkat çekmek istediğini ve bunun neden acil bir durum olduğunu da anlıyorum. Dolayısıyla gerekçelerine anlayış gösterebilirim ama eylem biçimi için aynısını söyleyemem. Bir sanat eserini hedef aldığınızda, ne zaman gerçekten onarılamaz hasar verip ne zaman vermeyeceğinizi bilemezsiniz. Gerekçeyi ne kadar anlasam da, sanat eserlerini tahrip etmenin davaya nasıl katkı sunacağını anlayamıyorum.
Önümüzdeki mayıs, Tate Modern’in açılışının 25. yıldönümü. Nasıl kutlayacaksınız?
Merkeze Emily Kam Kngwarray’i koyacağız. Turbine Hall’da her şeyi perspektife oturtacak muhteşem bir Hyundai işi olacak. Ayrıca koleksiyonumuzdaki 25 önemli eseri öne çıkaracağız. 12 Mayıs’ta da ücretsiz ve herkese açık büyük bir müzikli bir festival düzenleyeceğiz.