Bronz ve mermer gibi değerli heykel malzemeleriyle arasına mesafe koymak için kömür, çelik, paçavra gibi ucuz malzemeleri kullanması nedeniyle bu isimle anılan ve 1960’ların sonunda Torino’da doğan Arte Povera akımı (Yoksul Sanat) tam da yoksul ve proleter oldukları için bu yeni malzemeleri kullanan çok farklı karakterleri bir araya getirdi. Akımın sanatçıları, sanatı yalnızca entelektüel elitler ve koleksiyoncuların değil, kitlelerin erişimine açmaları gerektiğini düşünüyordu. Bunu pek başaramasalar da, Amerikan Pop Art sanatçılarının (Warhol, Lichtenstein vb.) hâkimiyetinin sürdüğü bir dönemde sanatta inanılmaz bir dönüm noktasına imza atmayı başardılar.
Şu anda Paris’te Pinault koleksiyonuna ev sahipliği yapan Bourse de Commerce’te devam eden ve 24 Mart 2025’e kadar açık kalacak olan büyük sergi Arte Povera’yı tekrar gündeme taşıma fırsatını da beraberinde getirdi.
Üstelik bu sergi tek örnek de değildi. Bükreş’teki Ulusal Sanat Müzesi’nde düzenlenen “Ileana Sonnabend and Arte Povera” (Ileana Sonnabend ve Arte Povera) sergisi henüz geçtiğimiz haftalarda kapandı. Bu iki sergi dışında, muhtemelen en parlak ve yenilikçi Arte Povera sanatçısı olan Mario Merz’in eserlerinin öne çıktığı “By way of material and motion” (Malzeme ve Hareket Yoluyla) sergisi de New York’taki Guggenheim Müzesi’nde 12 Ocak 2025’e kadar açık kalacak.
Merz daha ziyade taş, cam veya dallarla kaplı metal borulardan oluşan yapılar şeklinde tasarladığı düzinelerce iglo heykeliyle biliniyor. İglo insanın doğal ortama geri dönüşünü, etrafındaki dünyayı gözlemleyebileceği güvenli bir sığınağı temsil ediyor.
Mario Merz aynı zamanda doğadaki büyümenin temelini oluşturan bir dizide bir sayının kendisinden önceki iki sayının toplamı olduğunu (1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34 vb.) öngören matematiksel Fibonacci dizisini kullanmasıyla da tanınıyor. Neonla yazılan sayıları kullanarak yalnızca görünüşte gizemli olan büyüleyici eserler yaratan Merz, her çağda üretilen yeni eserlerin aslında geçmişteki sanatın toplamından doğduğunu düşünerek sayıları sanat tarihi için metafor olarak kullanıyor.
Arte Povera’nın bir başka önemli ismi de, Gilberto Zorio ve Giuseppe Penone’yle birlikte hâlâ hayatta olan Michelangelo Pistoletto. Pistoletto, üzerine bir figür resmettiği (burada sağ taraftaki kırmızılı kadın) gerçek aynayı yüzey olarak kullandığı ayna resimleriyle biliniyor; ziyaretçi eserin önünde durduğunda resmin içine “giriyor” ve ayrılmaz bir parçası haline geliyor.
Gençliğinde İtalya’ya taşınan ve hayatını burada sürdüren Yunan asıllı sanatçı Jannis Kounellis ise fotoğrafik imgeler, demir plakalar, kasap kancalarıyla duvarlara asılan siyah paltolar aracılığıyla yolculuk, nostalji ve melankoli temalarına değiniyor.
Torino döneminde tıpkı bu maceraya atıldığı arkadaşları gibi alışılmadık malzemeler kullanmasıyla bilinen Alighiero Boetti özel bir örnek teşkil ediyor; Boetti Roma’ya taşındıktan sonra kâğıt üzerinde çalıştı (hiç tuval kullanmadı) fakat en önemlisi başkaları tarafından gerçeğe dönüştürülen fikirlere imza attı. Boetti tarafından tasarlanan ve Afganistan’da ve Sovyet istilasından sonra Pakistan’da kadınlar tarafından dokunan duvar halıları bunun karakteristik bir örneği.
Akımın diğer temsilcileri birbirinden özgün sanatçılar olan Giovanni Anselmo, Marisa Merz (Mario’nun eşi), Gilberto Zorio ve Giuseppe Penone.
Günümüzde piyasanın sanat dünyasında önemli bir yeri olduğunu düşününce, Arte Povera sanatçılarının fiyatları yüksek olsa da, bugün belki de elli yaşında olan bazı çağdaş sanatçıların çılgın rakamlarına ulaşmadığı gerçeğini de ayrıca belirtmek gerekir. Bu gerçek, Arte Povera’nın sanat tarihinin parçası olduğuna ve bunu kimsenin sorgulamayacağına inanan koleksiyoncular ve müzelerin bu sanatçılara ait önemli eserleri satın almasını sağlayacak iyi bir neden olabilir.