İyi sinema… MUBI Türkiye’nin direktörü Cem Altınsaray böyle tarif ediyor peşinde oldukları şeyi. Yaklaşık 20 yıla yaklaşan ahbaplığımızdan biliyorum ki aslında Cem hayatı boyunca “iyi sinema”nın izini sürmüş, deyim yerindeyse bu yola gönül vermiş biri. Yaklaşık 30 yıl önce sinema yazarlığıyla mesleğe başlayan, Empire gibi dünyanın en popüler sinema dergilerinden birinin Türkiye edisyonunda editörlük görevini üstlenen, bir dönem kapanmak üzereyken Beyoğlu Sineması’nın işletmeciliğini devralıp sektörün o yanını da deneyimleyen Cem Altınsaray, bir süredir belki de en yoğun çalıştığı ama muhtemelen en mutlu olduğu işi yapıyor MUBI’de. Dijital platformların pıtrak gibi çoğaldığı ve rekabetin arşa dayandığı bir dönemde, MUBI gibi niş bir girişimi, hem de Türkiye gibi sektörün ticari olarak son derece zorlayıcı olduğu bir ülkede zirveye taşımak kolay iş değil doğrusu. Zirve derken abartmıyorum bu arada, MUBI’nin aktif olduğu ülkeler arasında açık ara birinci sırada Türkiye var şu günlerde. En yakın rakibinin iki katı kadar önünde, abonelik ve izlenirlik anlamında. Kimin aklına gelirdi, değil mi? Belli ki Cem’in aklına gelmiş… MUBI’nin yaratıcısı Efe Çakarel’in de tam desteğiyle aklına gelen fikirlerin çoğunu uygulayan (MUBI Fest bunların en yenisiydi) ve hepsinden de yüzünün akıyla çıkan Cem Altınsaray’a bu özel başarının dönüm noktalarını sorduk.
EMRAH KOLUKISA: MUBI’nin tarihçesiyle başlayalım. Ne zaman kuruldu, hangi ülkelerle başladı, nasıl yayıldı ve büyüdü?
CEM ALTINSARAY: MUBI, Türk girişimci Efe Çakarel tarafından 2007 yılında Silikon Vadisi’nde kuruldu. Efe, 150 milyar dolarlık ev sineması pazarının sonraki 10-20 yıl içerisinde DVD, kablo ve uydudan internete kayacağını sezerek böyle cesur bir adım atıyor. Burada sadece ileri görüşlülüğü için değil, aynı zamanda bu kadar erken bir dönemde kurduğu hayalin sabırla arkasında durabildiği ve yıllar boyunca karşısına çıkan sayısız zorluk karşısında pes etmediği için de Efe’yi kutlamak gerek. MUBI 2010’lu yılların başından bu yana hemen tüm dünyadan erişilebilen bir platform. ABD, Birleşik Krallık derken Almanya, Fransa, İtalya, Brezilya, Meksika ve Hindistan gibi pek çok pazara giriyor. 20’ye yakın ülkede yerel ofisler açıyor. Dil desteği ve bölgesel programlarla yayın çeşitliliğini ve kataloğunu gün günden genişletiyor. Türkiye de ilk kez 2012’de bu ülkelerin arasına katılıyor. Bense ilk kez 2014 sonunda MUBI ekibine dahil oluyorum. 2016 başına dek süren bu ilk maceramızın ardından mecburi bir ayrılık yaşıyoruz. 2019’un son çeyreğinde benim geri dönüşümle Türkiye operasyonunu tekrar ayağa kaldırıyoruz. Ve bu dönemde hem Türkiye’de hem de dünyada ciddi şekilde büyümeye ve önceki on küsur yılın meyvelerini toplamaya başlıyoruz. Artık endüstriye sadece yayıncı değil, dağıtımcı ve yapımcı olarak da imzamızı atıyoruz. 2020’li yıllar kazandığımız tecrübeyle birlikte, sınırlarımızı baştan keşfettiğimiz, yepyeni ufuklar belirlediğimiz ve sonraki on yılı düşünerek yeni meyve ağaçları dikmeye giriştiğimiz bir dönem.
MUBI dediğimizde ister istemez sanat sineması kavramını da telaffuz ediyoruz sık sık. Bunu biraz açar mısın, nedir “sanat sineması”?
En basit şekilde, para kazanma arzusuyla yapılmamış filmler diyebiliriz sanırım. Derdi, meselesi, hikâyesi olan; bunu ezbere usullerle değil, kendine özgü, yeni, yaratıcı yollardan anlatmayı tercih eden, duygularımızı harekete geçiren ve zihinlerimizde iz bırakan filmler. Çabucacık tüketilmeyen... Biz de sinemaya böyle filmler yüzünden tutulduk. Hayatımızı tastamam sinema sevgisi üzerine kurduk. Gelgelelim, “sanat sineması” gibi herkesin kendince bir yere çektiği, biraz muğlak, çokça da dışlayıcı bir kavrama yaslanmak yerine, biz baştan beri daha açık ve daha kapsayıcı olan “iyi sinema”yı tercih ettik. Biz sinemanın icadından bu yana her dönemden, her türden ve her coğrafyadan iyi filmin izini sürüyoruz. Kendimizi sanat filminden ziyade iyi filmin sefiri olarak görüyoruz. Bütün gücümüzle en iyi filmleri bulup çıkarmaya ve seyirciye sunmaya çalışıyoruz.
Bunu biraz daha açalım istersen, bu ayrımı, yani sanat sineması/ticari sinema ayrımını yapmayı çok sevmiyorsun çünkü.
Sinema doğası gereği insanları ayırmak değil, birleştirmek ister. Seyirciyi sanat sineması seyircisi ve ticari sinema seyircisi diye ikiye ayırmak doğru değil. Çoğunluk her iki gruba da mesafeyle yaklaşacaktır. Seyirci iyi film ister. Sinema yaşadığımız dünyanın en etkili kitle iletişim araçlarından biri. Gerçekten iyi bir filmin yolculuğu tüm dünyaya yayılabilir ve on yıllarca sürebilir. Bu çıkışı itibarıyla bir “sanat filmi” de olabilir, “ticari film” de. Kaldı ki ticari film yaparken sanatın hakkını veren çok sayıda sinemacı olduğu gibi, sanat filmi yaparken ciddi ticari başarılara ulaşan sinemacılar da hiçbir zaman eksik olmadı. Sinema sanatının yaşayan en büyük yönetmeni olarak anılan MartinScorsese’yi nereye koyacağız mesela? En az on filmi 100 milyon dolar üzeri hasılat yapmış. Filmlerinin toplam hasılatı çoktan milyar doları aşmış. Demek ki ticari açıdan müthiş bir başarısı var. Sanatına laf edense çarpılır, o denli büyük bir sanatçı. Bağımsız filmlerle tanıyıp sevdiğimiz Greta Gerwig ve Christopher Nolan, bu yıl gişe rekorlarını parçalayıp tek filmle milyar doları vurmadılar mı? Biz MUBI’de her ikisinin de filmlerini gösteriyoruz. Keza sinema endüstrisinin en büyük isimlerinden James Cameron’ın, George Lucas’ın, Peter Jackson’ın özellikle erken dönem yapıtlarını büyük bir zevkle programımıza dahil ediyoruz. Sanat ve ticaret kavramları pek çok şekilde iç içe geçiyor, birbirine bakıyor, teyelleniyor. En iyisi bunlara değil, filmlerin kendisine odaklanmak sanırım.
MUBI gibi aslında ilk bakışta hayli riskli bir girişimin bunca dijital platformun var olduğu bir ortamda böylesi önemli bir büyüklüğe ulaşması nasıl açıklanabilir sence?
Her başarı gibi bu da pek çok değişkene bağlıdır. Ardında çok fazla hikâye barındırır. Sinemayı kalpten seven ve film izlemeyi hayatının merkezine yerleştirmiş insanlardan oluşan harika bir ekibimiz var. Bu ekibin yıllardır yorulmak bilmeden sabırlı ve özverili çalışması var. Çok daha büyük ekiplerle yarışabilmemizi sağlayan iş ahlakı, takım olma bilinci ve başarının da başarısızlığın da paylaşıldığı bir çalışma kültürü var. Konusunda parmakla gösterilen işlere imza atmış, kariyerli yöneticiler, güven veren liderler var. Her şeyden önemlisi, özgün bir iş modelinin yanında, yılların getirdiği tecrübe ve çıkarılmış onca ders var. Dediğim gibi, daha bir sürü faktör vardır ama bu saydıklarım yeterli olacaktır.
MUBI Türkiye’nin uluslararası arenada diğer MUBI ülke ofislerinden daha fazla büyümesinin sebepleri nedir? Önemli bir başarı hikâyesi çünkü bu.
Türkiye hedeflerimizin bile ötesinde büyümeyi başardığımız bir pazar. Bu uzunca bir süre para kaybetmeyi dahi göze alarak buraya yaptığımız yatırımın, Efe Çakarel’in 7/24 desteğinin, global MUBI ekibinin müthiş katkısının, Türkiye’de son dört yılda oluşturduğumuz ve benim her bir üyesiyle gurur duyduğum yerel ekibin azimli çalışmasının ve tabii ki doğru bir stratejik planlamanın sonucu. En önemlisi de sosyal ve ekonomik açıdan bir sürü şeyin alaşağı gittiği bir pazarda MUBI’yi farklı bir yere koyan seyircinin gösterdiği teveccüh. Seyirci daha iyi olmamız, daha fazlası için çalışmamız konusunda inanılmaz bir motivasyon kaynağı.
MUBI bir yandan da bağımsız sinemaya ciddi anlamda bir can suyu oldu. Salonlarda kısıtlı gösterim imkânı bulan birçok film MUBI sayesinde önemli izleyici sayılarına ulaştı. Bunun sektöre maddi anlamda katkısı nasıl oluyor?
Sektöre pek çok anlamda hareket getirdiğimize inanıyorum. Geride kalan dört yıl zarfında 400’e yakın yerli yapıma ev sahipliği yaptık. Sadece yakın tarihli uzun metrajlı filmlere değil, belgesellere, kısa filmlere ve klasiklere alan açtık. Sevmek Zamanı gibi büyük bir klasiği restore edip 190’dan fazla ülkede yayınladık; Metin Erksan isminin tüm dünyada yankılanmasını sağladık. (Heyecan yaratacağına inandığımız yeni bir restorasyon projesi üzerinde çalışmaya başladığımızın müjdesini de vermiş olayım.) Biz, “Filmim MUBI’de olsun yeter, ben hiçbir şey istemem,” diyen gencecik kısa filmciye bile mutlaka bir lisans bedeli ödüyoruz filmini alırken. Diğer bazı platformlardan farklı olarak, MUBI’de ücretsiz olarak yayınlanan tek bir içeriğe rastlayamazsınız. (Bir tek Uğur Abi’ye [Yücel] ödeme çıkaramadık. Yazı Tura’yı göstermiştik, ne yaptıksa olmadı, almadı. Onu da fırsat bulunca mutlaka kapatacağız.)
Bununla beraber şu da var: MUBI aboneliğini dünyada en ucuza sattığımız yerlerden biri olan Türkiye’de mütevazı diyebileceğim bütçelerimiz nispetinde ödediğimiz lisans bedelleri, yapımcıları zengin edecek meblağlar değil. Fakat filmlerini gerçek sinema seyircisiyle en güzel şekilde buluşturarak, emellerine ortak oluyoruz. Filmlerin coşkuyla izlenmesini, konuşulmasını, tartışılmasını sağlıyoruz. Unutulmuş filmleri hatırlatıyor, es geçilmiş yapımları gün ışığına çıkarıyoruz. Nice yönetmen, filmleri MUBI’de yayınlanınca böyle bir ilgiyle ilk kez karşılaştıklarını ifade ediyorlar. Bizim filmleri sahiplenişimizden özenli sunumumuza, seyirciyle içtenlikli diyaloğumuza; farkımızı gören nice yönetmen de bizzat kendisi ulaşıp filmini vermek istiyor. Türkiye’de çok izlenen, çok ses getiren kimi filmleri başka ülkelerde de açıyoruz. Bu sayede filmleri dünya seyircisiyle buluşturuyoruz. Bunun da ötesinde, yönetmenlerine yeni projeleri için önemli bir görünürlük sağlıyoruz. Doğru projeleri yakaladığımızda yapıma da girmek ve film sektörümüze yapımcı olarak da katkıda bulunabilmek en büyük dileğimiz.
Programlama yaparken nasıl bir yol izliyorsunuz?
Programa aldığımız her filmin bir seyircisi olduğuna inanıyoruz ve onu bulmaya çalışıyoruz. Sanırım en önemli kriter bu. Farklı filmler farklı seyircilere hitap edebilir, önemli olan o buluşmayı örgütleyebilmek. Yıllardır söylediğimiz bir şey var; çekildiği şehirde küçücük bir sinema salonunu dahi zor doldurabilecek bir filmi dünyanın dört bir yanında görücüye çıkarma şansımız var. Bu önemli bir güç. Bu gücü en doğru şekilde kullanmaya çalışıyoruz. Ağırlık tabii ki yakın tarihli, nispeten yeni filmlerde. Fakat eski filmlere de bir o kadar zaman ayırıyor, diğer tüm platformlardan daha çok yer veriyoruz.
Tüm sanat dalları içinde hâlâ en genci olan sinema sanatının devasa birikimini kutsamak ve sinema kültürünü ileriye taşımak bizim için yaşam amacı gibi. Yönetmen, oyuncu, ülke sinemalarına dönük retrospektifler, film festivallerine ait toplu gösterimler, tematik programlar, kısa ve belgesel film koleksiyonları, başka hiçbir yerde olmayan MUBI Sunumları gibi bir dizi içerik modelimiz var. Her açıdan kapsayıcı olmaya çalışıyor, temsiliyete çok önem veriyoruz. Ve hep daha nereye bakabiliriz, neyi parlatabiliriz, ne koyabiliriz, diyerek çalışıyoruz. Aki Kaurismäki külliyatından Cannes’da yarışan ilk Ürdün filmi Inshallah Walad’a (İnşallah Erkek Olur), efsanevi Hong Kong stüdyosu Shaw Brothers imzalı wuxia ve kung fu filmlerinden Enis Rıza belgesellerine, Korhan Yurtsever’in 40 küsur yıl sonra geniş kitlelerle buluşan yasaklı filmi Kara Kafa’dan queer sinemanın 1931 yapımı öncüsü Mädchen In Uniform’a (Üniformalı Kızlar). Bu kadar çeşitlilik arz eden filmler gösterebiliyor olmamızdan dolayı çok mutluyum kendi adıma.
Bu söyleşi yayımlandığında MUBI Fest geride kalmış olacak. Neler vardı bu ilk festivalde ve önümüzdeki yıllarda da nasıl bir yol alacak bu etkinlik?
İstanbul Modern çatısı altında gerçekleştirdiğimiz bu ilk MUBI Fest İstanbul’da, biri hariç henüz hiçbiri MUBI’ye gelmemiş (ama gelecek) MUBI Sunumları’nı perdede ve birlikte izleme imkânı bulduk. İstanbul Modern Sinema yöneticileri sağolsunlar, onların çok değerli desteğiyle İstanbul Modern çatısı altında adeta bir MUBI evreni yarattık. Tüm biletlerin yaklaşık yarım saat içinde tükendiği, toplam yedi gösterim düzenledik. Yakında sinemalarda gösterime de sokacağımız Jessica Chastain ve Peter Sarsgaard’lı Memory (Hatır) filminin Türkiye prömiyerini yaşadık. Günümüz sinemasının en yetenekli yönetmenlerinden biri olan Michel Franco’yu bunun için ta Meksika’dan getirdik. Kendisi filmin halka açık gösteriminin sonundaki soru-cevap seansında yöneltilen tüm soruları yanıtlamakla kalmadı, fuaye alanında da seyirciyle uzun uzun sohbet etti. Film gösterimlerine moderasyonunu bizzat benim yaptığım, Murathan Mungan’la “Ustalık Sınıfı” buluşması ile Aylin Aslım, Gülşah Güray veMurat Meriç’le “Rock Tarihinde Kadınlar” söyleşisi eşlik etti. Mekânın farklı noktalarında yarattığımız film sahnelerine seyirci büyük ilgi gösterdi, buralarda yüzlerce fotoğraf çekildi. Hediyelik ürünler dağıttık, minik sürprizler yaptık. Her açıdan öğretici ve eğlenceli bir hafta sonu oldu bizim için. İleride daha çok film göstereceğimiz ve daha çok seyirci ağırlayacağımız festivaller için de ilham oldu.
MUBI’de 2023’ün en çok izlenenleri:
1. Aftersun (Güneş Sonrası), Charlotte Wells
2. Baradaran-e Leila (Leyla'nın Kardeşleri), Saeed Roustayi
3. Plastik Rüya, Merve Bozcu