Eylül ayı sonunda ılık bir günde güneş Contemporary Istanbul VIP ön izleme gösterimini aydınlattı. Contemporary Istanbul’un 18. edisyonu, 27 Eylül’de 22 ülkeden 67 galerinin katılımıyla başladı. İlk gece düzenlenen gala için 500 yıllık Osmanlı tersanesinde toplanan 600 konuk, Khundaray Ensemble’ın gösterisini izledi. Fuarın kapandığı 1 Ekim’e doğru ılık hava yerini rüzgâr ve yağmura bıraksa da Haliç Tersanesi’ndeki heyecan dinmedi ve ziyaretçi sayısı 54.500’e ulaştı.
Haliç’teki tarihî atmosferde üçüncü yılını dolduran fuar, denizcilik yapılarının mimarisini sergileyen mekânda, martılarla süslü Boğaz manzarası eşliğinde Türkiye’den ve yurtdışından çağdaş sanat eserlerine ev sahipliği yaptı. Contemporary Istanbul’u ön plana çıkaran özelliklerinden biri, coğrafi bakımdan Doğu ile Batı’nın buluştuğu şehirde olması ve Avrupa ile Ortadoğu’nun yanında Asya sanat pazarlarını da çekmesi – örneğin bu yıl fuar Kolombiya, Güney Kore, Portekiz, Meksika, Litvanya ve Çin’den galerileri de ağırladı. Uluslararası sergilerin yoğunluğu, şehrin stratejik avantajını da yansıtıyor. Bu yıl fuara yeniden katılan yabancı galeriler arasında Tahran’ın sevilen galerisi Dastan+2, Zürih’ten Gallery Schmidt, Seul’dan AB Gallery yer alıyor; ilk kez katılan galeriler arasında ise Madrid’den Arma Gallery, Meksika’dan Furiosa Gallery, Tiflis’ten 4710 Gallery ve Moskova’dan Omelchenko Gallery öne çıkıyor.
Contemporary Istanbul yönetim kurulu başkanı Ali Güreli, amaçlarını şöyle açıkladı: “İstanbul galerilerinin kemik koleksiyoner kitlesi olsa da biz her zaman uluslararası galerileri yerel koleksiyonerlerle buluşturmaya çabalıyoruz. Yerel galerileri ise yabancı koleksiyonerlerle bir araya getiriyoruz. ” Paris’ten 193 Gallery, Bogota’dan SGR Galeríave New York’tan Leila Heller Gallery’yi fuardan yüksek satışlarla ayrılan galeriler arasında saydı. “Sanat pazarı Türkiye ekonomisinin başta gelen yumuşak güçlerinden biri olma potansiyelini taşıyor,” diyen Güreli, fuar yerinin önemine de değindi: “Haliç Tersanesi ve genel olarak Haliç, İstanbul’un benzersiz manzarasını yansıtıyor ve bu eşsiz mekân Contemporary Istanbul’un küresel bir marka olarak kimliğine büyük bir katkıda bulunuyor.”
Fuar mekânının etkileyici atmosferi, ziyaretçiler dışarıda Boğaz manzarasının ve deniz melteminin tadını çıkarırken aynı zamanda onları The Yard serisi gibi büyük ölçekli enstalasyonları da görmeye davet ediyor. Deniz kıyısına yerleştirilen, Marc-Olivier Wahler küratörlüğündeki kamusal alan heykeller arasında Ângela Ferreira, Bosco Sodi, ClemensWolf, Dorian Gaudin, Gianni Motti, Mehmet Ali Uysal, Nasan Tur ve Socratis Socratous’un eserleri yer aldı.
Stantlardaki eserlerde malzeme, fiyat skalası ve verilen mesaj konusunda çeşitlilik göze çarptı. İstanbul’un tanınan galerileri Dirimart, PİLOT, Pi Artworks, Zilberman, x-ist, PG Art Gallery, SANATORIUM, PİLEVNELİ, Öktem Aykut ve Galeri Nev büyük ölçekli stantlarda sanatçılarının eserlerini grup halinde sergiledi. Hem soyut hem figüratif resimler, eserlerin çoğunluğunu oluştururken yeni medya, fotoğraf ve heykeller de dikkate değer çoğunluktaydı. Dirimart standı galerinin geniş programını yansıtırken Canan Tolon, Shirin Neshat, Sarkis, Ayşe Erkmen gibi yerel ve küresel isimler de dikkat çekti. Seçkin Pirim’in statik enerjili mermer heykeli “Astral” (2023) ve İnci Eviner’in mürekkep rengi lekeler arasında çocuğunu kollarında taşıyan bir babayı gösteren akrilik resmi “Palestinian Father”(Filistinli Baba)(2023) galerinin önemli satışları arasında yer aldı. Galeri Nev’in standında Murat Morova, Nevin Aladağ, Sevinç Altan ve Mike Berg gibi isimlerin eserleri güçlü bir sıralamayla dinamik bir diyalog oluşturdu. Aladağ’ın hdyra jetle kesilmiş alüminyum ve akrilik malzemeden çalıştığı “Pattern Kinship, floating bubbles” (2023), resim ve heykelin malzeme olasılıklarıyla oynarken geleneksel Türk çinilerinden ve geometrik soyutlamadan da faydalanıyor. Martch Art Project’in sunumunda yer alan yerel ve küresel isimlerden bazıları Burak Ata, Alp Sime, Cenk Düzyol, Sinem Dişli ve Yuichiro Kikuma’ydı. İstanbullu sanatçı Merve Morkoç’un şeker rengi poliüretan, ahşap, seramik, yapay kürk, beton, epoksi ve demir malzemeden çalıştığı “Lolipop” (2021) ve İtalyan sanatçı Antonio Cosentino’nun parlak renkli bulutlar tarafından engellenen figüratif insanları gösteren iki mizahi tablosu dikkat çeken bir manzara oluşturuyordu.
Sergen Şehitoğlu’nun SANATORIUM standındaki duvar üzerine folyo uygulaması ziyaretçilerin ilgisini oldukça çekti. “I heard that they are not going to be able to see each other”(Görüşemeyeceklermiş)(2022), cümlenin çalışmaya adını veren on dört sözcüklük İngilizce versiyonunu tek sözcüklük Türkçe çevirisiyle eşleştiriyordu. Kültürel kimliğe mizahi bir bakışla yaklaşan bir başka eser de Zeynep Pekünlü’nün Türk filmlerinden alınmış sahnelerde kadınları konuşmadan, yalnız el ve yüz jestleriyle baştan çıkarmaya çalışan erkekleri gösteren video montajı “Don’t Let Anyone Hear!”dı (Sus Kimseler Duymasın!) (2012).
İstanbul galerileri alanın çoğunu doldursa da Antalya’dan den art, Ankara’dan Galeri Siyah Beyaz ile Ka Atölye ve Diyarbakır’dan Rıdvan Kuday Gallery de fuardaydı. Baharda CI Bloom Edisyonu’na katılarak nabız yoklayan den art’ın sunumunu yaptığı beş sanatçı arasında Faruk Ertekin ve Ertuğrul Güngör ikilisi de vardı. İkilinin seramik üstüne ön sırlama resmi “Happy BirthDIE”(2023) elektrikli testereyle kesilen süslü bir doğum günü pastasını bir araya getirdi. Grunge esintisi taşıyan esprili vinyet Türk seramik geleneğinden öğeleri toplumsal ritüeller ve normlara anarşik bir bakışla yorumladı.
Fotoğrafa ve mercek odaklı uygulamalara yer veren açılış sergisi CI Photo Focus’ta 8ülkeden 21 sanatçının 44 çalışması yer aldı. Sotheby’s’nin Avrupa fotoğrafçılığı bölümünün eski yöneticisi Simone Klein tarafından düzenlenen sergide yer alan imgeler fotoğrafçılığın maddi niteliklerini iddialı sunumlarla birleştirirken kendini ifade etme, kimliklerin karmaşıklığı ve queer deneyim gibi konulara odaklanıyordu. İstanbullu sanatçı İlkin Zeybek’in eserleri şehrin queer nüfusunun günlük hayatını doğal bir hızla kaydediyordu. Fotoğraf makinesi merceğini otonom ve bireysel bir araç olarak kullanan Zeybek bireyleri neşe ve direnç anlarında yakalamıştı.“ Spit Kiss Me in Front of Istanbul”da (İstanbul’un Önünde Tükürüklü Öp Beni) (2022) Boğaz manzarası önünde tutkuyla öpüşen iki erkeğin dokunaklı sevgi gösterisi hâkim Türk kimliği ve tarihiyle güçlü biçimde ilişkilendirilen manzaraya meydan okuyor.
Geçen yıl yaklaşık 68 milyar doları bulan küresel sanat pazarından Türkiye yalnızca 500 milyon dolarlık bir dilime ulaştı. Güreli’ye göre, ülkenin payını beş yılda 3-4 milyar dolara çıkarması mümkün fakat bu büyüme yalnızca sanat piyasasının “ülkenin ekonomisinde yumuşak bir güç” rolünü üstlenebileceğini kabul etmekle mümkün olabilir. Güreli ayrıca Türkiye’nin küresel arenadaki payının son on yıl içinde hızla arttığını ve 250 milyonun kısa sürede ikiye katlandığını belirtiyor. “İstanbul’un uluslararası sanat dünyası için potansiyellerle dolu olduğunu vurgulamak da son derece önemli,” diyen Güreli, “fuarın şehri küresel ölçekte tanıtmakta önemli bir rolü olduğunu” da ekliyor.