Dünya prömiyerini “76. Cannes Film Festivali”nde yapan Nuri Bilge Ceylan’ın Türkiye’nin bu yılki Oscar adayı filmi “Kuru Otlar Üstüne”, ulusal prömiyerini Altın Koza’da yaptı. Hem de çok anlamlı eş zamanlı beş ayrı gösterimle. “İhtiyaç Haritası” ile iş birliği yapan festival, sadece “Kuru Otlar Üstüne” filmi için tüm geliri deprem bölgesine aktarılmak üzere farklı kategorilerde ücretlendirme yaptı. Film sonrası ekiple söyleşinin yapılacağı 700 kişilik gösteri merkezi dahil tüm salonlarda biletlerin kısa sürede tükenmesi mutluluk vericiydi. Gösterim günü salonlar önünde uzun kuyruklar oluştu. Ben filmi başka bir salonda seyrettiğim için, ilk defa jeneriğin bitmesini bekleyemeden hızla söyleşinin yapılacağı büyük salona koştum. Herkes aynı şeyi düşünmüş olmalı ki, kapı önünde hayatımda gördüğüm en büyük seyirci kalabalıklarından birinin arasında söyleşi için yarım saat bekledim. Filmin etkisindeki heyecanlı kalabalıkla birlikte beklemek ve filme dair konuşmak güzeldi. En çok konuşulanlardan biri, her filminde süreyi daha da uzatan usta yönetmenin, akıcılıktan ve heyecandan hiçbir şey eksiltmemeyi nasıl başardığıydı. Zaten ben de üç buçuk saate yakın süren filmi, sanki sahnelerin içindeymiş gibi büyük bir dikkatle ve keyifle seyrettim. Masalsı görselliği, derin karakterleri ve sahici diyaloglarıyla “Kuru Otlar Üstüne”, yönetmenin en sevdiğim filmlerinden biri oldu. Cannes’da Merve Dizdar’a “En iyi Kadın Oyuncu” ödülünü getiren “Nuray” karakterinin hikayesi, alıştığımız Nuri Bilge Ceylan karakterlerinden farklı. Dizdar, terör saldırısında arkadaşlarını ve bir bacağını kaybeden İngilizce öğretmeni Nuray’ı, gözlerine yerleşmiş hüznü ile çok gerçekçi ortaya koymuş. Mecburi hizmeti bitirip öğretmenliğe İstanbul’da devam etmek isteyen ve filmde en sık kullandığı kelimelerden biri “gitmek” olan “Samet” karakteriyse, bir insanın içinde hem iyinin hem kötünün, hem de karanlık ve şaşırtıcı tarafların olabileceğini gösteren sürprizli biri. Samet’i canlandıran Deniz Celiloğlu da, bu karmaşık ruh halini seyirciye geçirmekte başarılı. Filmde Samet’in öğrencilerinden “Sevim” karakterini canlandıran çocuk oyuncu Ece Bağcı’yı da çok başarılı bulduğumu söylemeliyim. Nuri Bilge Ceylan, “Kuru Otlar Üstüne”de, daha önceki filmlerinde görmediğimiz bir yenilik denemiş. Detay verip filmi seyretmeyenler için gizemi bozmak istemiyorum. Fakat söyleşide anlatıldığı üzere, Nuri Bilge Ceylan, söz konusu sahneyi ekip arkadaşlarına zorlukla kabul ettirmiş. Keyifli söyleşiden akıllarda kalan bir diğer an ise, ‘filmdeki diyalogların nasıl bu kadar gerçekçi olabildiği’ ile ilgili soru yanıtlanırken fikir ayrılığı yaşayan yönetmen ve senarist eşi Ebru Ceylan’ın tatlı atışmaları oldu.
Türkiye’nin önceki Oscar Adayı Tayfun Pirselimoğlu’nun “Kerr” filmi de Altın Koza’da geçen yıl gösterilmişti. Farklı senaryosu ve şaşırtıcı kurgusuyla, üzerine en çok düşündüğüm ve etkilendiğim filmlerden biri olmuştu Kerr. Filmin başrol oyuncularından Rıza Akın’la geçen yılki festivalde tanışma fırsatım olmuştu ve samimiyeti ve mütevaziliğiyle gerçek bir sanatçı olduğunu düşünmüştüm. Maalesef festivalden bir buçuk ay gibi çok kısa bir süre sonra, beyin kanaması sonucu aramızdan ayrıldı Rıza Akın. Bu yıl, Adanalı sanatçının anısına ilk başrolünü oynadığı Tayfun Pirselimoğlu’nun “Rıza” filmi gösterildi. Gösterim sonrasında
filmin yönetmeni Tayfun Pirselimoğlu, dostları, eşi Miho Shimatashiro ve yeğeni Akın Kılıç, Rıza Akın’ı anlattılar. Festivalin en hüzünlü gösterimlerinden biriydi “Rıza”.
Altın Koza, bu yıl da yerli yabancı birçok filmin Türkiye prömiyerini yaptığı bir festival oldu. Cannes’da “Altın Palmiye” kazanan Justine Triet’in “Bir Düşüşün Anatomisi” ve Japonya sinemasının bol ödüllü filmi “Drive My Car”ın yönetmeni Ryusuke Hamaguchi’nin Venedik’ten “Jüri Büyük Ödülü” kazanan yeni filmi “Kötülük Diye Bir Şey Yok” Altın Koza’da Türkiye’deki ilk gösterimini yapan filmler arasındaydı.
Festivalin Ulusal Uzun Metraj Film yarışma seçkisinde yer alan, güçlü bir kadın hikayesinin perdeye taşındığı Fikret Reyhan imzalı “Cam Perde”; Umut Subaşı’nın hepimizin yaşadığı sıkışmışlık hissini mizah desteğiyle anlatan filmi “Sanki Her Şey Biraz Felaket” ve aile içi cinsel şiddet gibi çok sert bir konuyu gerçek karakterlerle perdeye taşıyan Eylem Kaftan’ın “Bir Gün 365 Saat”i, üzerine çok konuşulan filmlerdi. Yarışma seçkisinde yer alan ve dünya prömiyerini bu festivalde yapan Tufan Şimşekcan imzalı “Ceylin” en çok etkilendiğim filmlerden biri oldu. Okula gönderilmeyen ve küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarını anlatan filmin gösterimi, yargıya da taşınan künye krizi nedeniyle bir grubun protestosuyla gölgelendi. Umarım sorun kısa zamanda çözülür de “Ceylin” ve ele aldığı sorunlar çok daha görünür olur.
Festivalin kapanış töreninde Adanalılar salonu tıklım tıklım doldurmuştu. Zaten salonun büyük bölümü, protokol sınırlı tutularak, festivalin gerçek hedef kitlesine ayrılmıştı. Bu yıl festivalde, Cumhuriyetimizin 100. Yılına özel bir ödül başlığı vardı. Sinemamızın kıymetlileri Türkan Şoray ve Kadir İnanır’a “Sinemamızın Yüzü” ödülü verildi. İnanır’ın “barış” ve “tam bağımsız Türkiye” vurgusu yaptığı konuşması, salonda büyük alkış aldı. Alkışlar, ödülünü Atatürk’ün ve Cumhuriyet’in kadınlara verdiği haklar sayesinde aldığını ve minnet dolu olduğunu söyleyen Türkan Şoray'ın konuşmasıyla da devam etti. İki dev sanatçı filmlerindeki gibi yan yana, el ele sahnede fotoğraf verdi. Bence sinemamız için hep hatırlanacak tarihi anlardan biriydi.
Bu yıl Altın Koza’da Umut Subaşı’nın “Sanki Her Şey Biraz Felaket” filmi ödülleri topladı. Kısa süre önce "Ayvalık Uluslararası Film Festivali"ndeki tek ödül olan "Yeni Bir Senarist" ödülünü kazanan Subaşı, filmin parlak bir festival süreci olacağının işaretini vermişti. Altın Koza'da "En İyi Film", "En İyi Yönetmen", "En İyi Senaryo" ve “Siyad Cüneyt Cebenoyan En İyi Film Ödülü", "Sanki Her Şey Biraz Felaket” filminin oldu. Jüri Özel Ödülü kazanan Fikret Reyhan’ın “Cam Perde”si, “En İyi Kurgu” ödülünün de sahibi oldu. Selen Kurtaran “Cam Perde”deki performansıyla “En iyi Kadın Oyuncu” seçildi. En İyi Erkek Oyuncu ödülü ise "Karga’nın Uykusu"ndaki rolüyle Ahmet Agğün'ün oldu. Eylem Kaftan’ın “Bir gün 365 Saat” filminin baş karakterleri “Reyhan”, “Leyla” ve “Asya”ya cesaretlerinden dolayı mansiyon ödülü verildi. “Adana İzleyici Ödülü”, Tunahan Kurt’un yönettiği “Karga’nın Uykusu” filminin oldu. En İyi Belgesel ödülü ise, Kerem Soyyılmaz’ın “Rodakisi Ararken” filmine verildi. Ersin Erçin’in “Aladağ Bir Yürek Yangını” belgeseli jüri özel ödülü aldı, Vahit Sarıtaş’ın “Flanöz” belgeseli de mansiyon ödülüne değer görüldü.
Altın Koza’nın bu kapanış töreninden saatler önce festival konukları arasındaki gündem, Antalya’dan gelen bir haberle değişti. Ekim ayında yapılacak “60. Altın Portakal Film Festivali”nde “Ulusal Belgesel Film Yarışması” finalistlerinden Nejla Demirci’nin “Kanun Hükmü” filminin, devam eden bir dava gerekçe gösterilerek seçkiden çıkarılmasına Adana’da da sesler yükseldi. Törende ödül almak için sahneye çıkan sinemacıların çoğu, Nejla Demirci’ye destek mesajı verdi. Ödül konuşmalarında büyük depremle ilgili dayanışma mesajları da ağırlıktaydı.
Adana’da sinemayla dolu bir haftayı geride bıraktığım 30. Uluslararası Altın Koza Film Festivali’nin bende bıraktığı duygular sahicilik, samimiyet ve vefa oldu. Festival gösterimlerinin yapıldığı salonlar önünde birçok kez karşılaştığım Adanalı bir gencin yanıma yaklaşarak ‘Acaba başka ünlüler de gelecek mi, ben ünlü görmeyi çok seviyorum da’ diye sorması beni gülümsetti. Ama aynı gençle tören sonrasında yapılan after partide de karşılaşmak ve film ekipleri arasında meraklı bakışlarla dolaştığını görmek, bana, ‘işte gerçek bir halk festivali’ dedirtti. Altın Koza’nın daha nicelerine diyorum ve film festivallerimizin büyüyerek, gelişerek uzun yıllar devam etmesini diliyorum.