Yaşadığımız doğa yıkımının birincil sorumlusuyuz. Peki, bununla ne kadar yüzleşiyoruz? Yüzleştiğimizde ne hızda gündelik hayatımıza dönüyoruz ya da geleceğe dair umutlu tartışmaları ne ölçüde yapabiliyoruz? İnsanın dünyanın dengesi üzerinde yarattığı yıkıcı etkileri, sanatı aracılığıyla aktaran fotoğraf sanatçısı Nick Brandt, 212 Photography Istanbul 2023 kapsamında 5-15 Ekim tarihleri arasında İstanbul’da. Son çalışması The Day May Break’te(Gün Ağarabilir) doğayla birlikte yıkımdan etkilenen insanların kimi zaman geri planda kimi zamansa tam odakta olduğu fotoğraflar, izleyicinin başını öte yana çevirmesine imkân vermeyecek derecede etkileyici.
Londra’da doğup büyüyen, resim ve sinema eğitimlerinin ardından uzun yıllar filmlere imza atan Brandt, 2000’lerin başında fotoğraf alanında çalışmaya odaklandı. İstanbul sergisi öncesi sorularımızı yöneltme şansı bulduğumuz Brandt, tüm sanat formlarının kendini harekete geçirdiğini ama tercihinin fotoğraf olduğunu söylüyor: “Aslında beni en çok müzik büyüler ama bir yeteneğim yok. Fotoğrafı seçtim çünkü gezegenimizin yıkımıyla ilgili endişelerimi en iyi bu şekilde ifade edebilirim. Fotoğrafla, bütçeniz elverdiği ölçüde, aklınızdaki fikri istediğiniz şekilde, istediğiniz zaman yaratabilirsiniz.”
Brandt’in endişeleriyle körüklenen duygularını sanatseverlere ulaştırmak için kendine araç olarak seçtiği fotoğraf sanatıyla ortaya koyduğu eserleri, dünyanın pek çok yerinde ses getirdi. Özellikle On This Earth A Shadow Falls Across The Ravaged Land (Bu Dünyada Yağmalanmış Toprağa Bir Gölge Düşüyor; 2001-2012) üçlemesinin, fotoğrafçılıkta bir stil oluşturduğunu söyleyebiliriz. Çektiği portrelerde hayvanları stüdyoda poz vermişçesine, bizden çok da farklı olmayan duyarlı yaratıklar olarak tasvir ediyordu Brandt. Bu çalışmaları, hayvanları doğal ortamlarında fotoğrafladığı Inherit the Dust (Tozu Miras Edinin; 2016) serisi takip etti.
Ancak Brandt’e göre bu kontrolden çıkmış dünyada kurban olanlar sadece hayvanlar değil. İlk kez siyah beyazın dışına çıkarak renkli yarattığı This Empty World (Bu Boş Dünya; 2019) serisi, Doğu Afrika yabanının insanlar tarafından giderek şiddetlenen tahribatına değiniyor, bu yıkımın altında ezilen hayvanların hayatta kalabileceği alanların olmadığı bir dünyanın ön gösterimini sunuyordu. Fotoğraflardaki insanlar adeta çaresizce amansız ve yıkıcı dalgaya kapılmış, makus bir geleceğe doğru sürükleniyordu.
“En başından itibaren işlerim, insanlığın elinde hızla yok olan dünyaya bir ağıttı,” diyor Brandt ve ekliyor: “The Day May Break’e kadar işlerimin hiçbiri iklim değişikliğini direkt vurgulamıyordu. Daha önceki çalışmalar kaçak avlanma, habitat tahribatı, biyoçeşitlilik kaybı gibi sorunları; 2016’dan sonra ise bunların insanlar üzerinde yarattığı etkiyi açığa vuruyordu.”
Son serisi The Day May Break, çevresel bozulma ve yıkımdan etkilenen insanları ve hayvanları konu alan ve halen devam eden küresel bir dizi. “İlk Bölüm” 2020’de Zimbabve ve Kenya’da, “İkinci Bölüm” 2022’de Bolivya’da, “Üçüncü Bölüm” ise 2023’te Fiji’de fotoğraflandı. İlk iki bölümde, fotoğraflanan insanların hepsi, evlerini ve geçim kaynaklarını kuraklık ve seller nedeniyle kaybetmiş kişiler. Yani iklim değişikliğinden ilk başta etkilenen aileler. Fotoğraflanan hayvanların ise neredeyse tamamı, habitat tahribatı nedeniyle koruma altına alınmış ya da yaban hayat kaçakçılığından kurtarılmışlar. Bu hayvanlarla birlikte karelerde yer alan kadın, erkek ve çocukların hüznü, Brandt’e umudunu yitirip yitirmediğini sormama neden oluyor: “Size bu serinin öncekilere göre daha kederli gelmesinin nedeni, belki de insanların fotoğraflarda daha belirgin bir şekilde öne çıkmasıdır. Aslında Inherit the Dust ve This Empty World serilerine bakarsanız, köklü değişiklikler olmazsa çok yakında gezegenin her yerinde olabileceklere dair acil uyarıcı niteliğinde, daha az umut vaat eden unsurları görebilirsiniz. Halbuki The Day May Break’te, hayata tutunmuş insanlar ve hayvanlarla karşılaşacaksınız: Hayatlarını tehlikeye sokan büyük travmalar yaşadılar ama hayatta kaldılar. Ve hayatın olduğu yerde hâlâ biraz umut vardır.”
Brandt’in cevabı karşısında ayaklarım biraz yere basıyor. Umut var, neden olmasın, seçimlerimizi bu yönde yaparsak. Brandt sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Bilimin devam eden baskısını yaşarken ve dünya çapında fosil yakıt endüstrisinin kurumsal bağışçılarının hizmetindeki çoğunlukla sağcı hükümetler nedeniyle, umuda tutunmak elbette zor. Küresel bir çevre katliamı var ve nüfusun büyük bir yüzdesi düzenin böyle devam etmesine oy veriyor, bu yüzden insan ırkı uyurgezer bir şekilde kendi neslini yok etmeye doğru gidiyor. Ancak bu, umudumuzu kestiğimiz anlamına gelmiyor. Hasarı ve katliamı azaltmak için elimizden gelen her şeyi yapmadığımız anlamına da gelmiyor. Yaşamış tüm nesillere ve henüz doğmamış insanlara ve hayvanlara borçluyuz. Defalarca söylendiği gibi, gelecekte insanlar bizim nesillere dönüp bakacaklar ve açgözlülük, aptallık ve kendini beğenmişlikle kısa vadeli ekonomik kazanç yalanları uğruna bu kadar yıkımın meydana gelmesine hayret edecekler. Dolayısıyla sanatsal geleceğimde, bana göre insanlığın karşı karşıya kaldığı en önemli meseleyi vurgulamaya devam edeceğimi düşünüyorum.”
The Day May Break serisinin tanıtımındaki açıklamada seçilen hayvanların doğal yaşama geri bırakılamayacak olanlar olduğu; neredeyse hepsinin insanlara alışkın olması nedeniyle aynı anda, aynı karede fotoğraflanmalarında bir güvenlik açığı olmadığı bilgisini veriyor. Farklı lokasyonlarda, büyük prodüksüyonlarla tamamlanan yaratım sürecinde yaşadığıen büyük zorluğu soruyorum:“En büyük zorluğun hayvanlar olduğunu söylememi bekleyebilirsiniz ama durum böyle değildi. Çoğunlukla çok sakin ve rahatlardı; bize güveniyorlardı çünkü koruma alanlarındaki bakıcıları tarafından çok iyi bakılıyorlardı. Bu nedenle fotoğraflanırken insanların yakınlarına gelmelerini sağlamak o kadar da zor olmadı. Bir tek maymunlar zordu çünkü bir an bile hareketsiz kalamıyorlardı.”
Brandt’i zorlayan hayvanların aksine hava koşulları olmuş: “Asıl zorluk hava koşullarıydı. Bazı haftalar aşırı sıcak, kuru rüzgâr ve güneş nedeniyle sadece günbatımından önceki ve sonraki 30 dakika içinde fotoğraf çekebildim. Sis makinelerinden çıkan sis ânında buharlaşıyor ya da kuvvetli rüzgârlar yüzünden uçup gidiyordu. Projeyi, dahil olan tüm insan ve hayvanlarla, bu kadar kısa fırsat pencerelerinden tek bir fotoğraf karesi yakalayarak tamamladığımızın kanıtı.”
Bugün dünyanın neresinde olursak olalım, bir yıkım var ve hepimiz bunun kurbanıyız. Son yıllarda yaşadığımız yangınlar ve sellerin acıları geçmeden yeni felaketlerle karşılaşıyoruz. Bu nedenle The Day May Break sergisinde gördüklerimizle pek çok anlamda ilişki kurabileceğiz. Nick Brandt, Türkiye’de yaşanan çevre sorunlarını birebir takip edememiş ama sözleri evrensel ve mesaj hepimize: “Yaşanan yıkım global ve her ülkenin yaptıkları veya yapmadıkları, diğer tüm ülkeleri de etkiliyor. Hepimiz harekete geçmeliyiz. İnsanlığın seçimi… Senin seçimin…”
· The Day May Break, 5-15 Ekim arası MSGÜ Tophane-i Amire’de görülebilir.