Sanat elden gidiyor! Müzik de elden gidiyor. Belki gitti bile. Farkında değiliz. O da elden gidiyor, bu da elden gidiyor. Sanatın sonu geldi. Hatta dünyanın sonu geldi!
Nerede o eski bayramlar, müzikler, okullar, eğitimler, sanatlar…“Nerede o eski” kalıbı dönemin alışkanlıklarını, yeni dönemlere uyduramayanların, konfor zonlarına sığdırabildikleri kadarıyla konuları anlamlandırdıkları bir döngü. Her değişim, bazılarını belli konularda rahatsız etti, dışlanma, anlamama, becerememe korkusu yarattı. Özellikle Sanayi Devrimi’nden beri, savaşların da sebep olduğu teknolojik sıçramalar ve sonrasındaki sosyokültürel yenilikler hep birilerinde kaygı uyandırıp şeytanlaştırma eğilimi yarattı. Her yeni çıkanın var olanı yok edeceği endişesi boş da değildi. İlerleme hızlı ve dev boyutlardaydı. Gramofondan, hurufatla dizilen matbaadan, karanlık odalı banyolu fotoğraftan bugünkü baskısız sadece ekrandan yayıma, müzik akımlarına, her türlü fotoğraf ve hareketli görüntünün dağıtımına geçiş aşamaları o kadar hızlı oldu ki; kimse pek itiraz edecek vakit bulamadı. Stadyumu dolduran kalabalık, sahnedeki bilgisayar ve çeşitli elektronik aletlerin arkasındaki insanları izlemeye gitti.
Ortaya çıkanlar hep ya bir kuşkuyla karşılandı ya da erişilebilirlik, kolaylık, ucuzluk ve benzeri sebeplerle çabuk benimsendi.
Dijital Aslında Ne?
Ama teknolojinin hayattaki rolü arttıkça onu bir yerlere sınırlamak, kontrol altında tutmak yeniye şüpheyle yaklaşmak biraz da yeninin geçici olabilirliği beklentisiyle hep ayrıştırıldı.
“Dijital” kavramı malum pamuk gibi her yere tıkıldı. Dijital pazarlama, dijital satış, dijital kanallar, dijital toplantı, dijital sanat! Çaktırmadan “çakma” satır arası anlamının kokusunu etrafta tütsülemek olacaklardan korunma ritüeline dönüştü. Dijital sanat deyince de bilgisayar marifetiyle yapılan genellikle ekranlardan temas kurulabilen yapıtlar kastedilir oldu. Buradaki bilgisayar kullanımının da; bir yetenek eksikliği, kolaycılık, kolaylık, basitlik, olduğu varsayıldı. Sanki işleri bir düğmeye basınca bilgisayar yapıveriyormuş gibi. Her sanatta olduğu gibi malzeme, teknik, araç, alet… bilgisi burada da fazlasıyla gerekiyor. Onlarca lisanda onlarca program, yüzlerce katman, piksel piksel işleme… Ekrana koyulan nadiren basılan, basit bir USB’de taşınabilen sanat fikri epey sarsıcı. Dijital deyip ötekileştirmek en rahatı. Bu arada dijital lafının genel basitleştirilme eğilimine karşılık; günümüzü, dönemi tanımlamak adına çok da işlevsel olduğu da aşikâr. Dijital yani bir veya sıfır. Ya bir ya sıfır. Ortası yok. Hamilelik gibi, çeyreği yarımı yok. Ya var ya yok. İnternet dilinde başparmak ya yukarı ya aşağı. Fena değil, idare eder, şöyle böyle anlamında emoji bile yok. Dünya da karpuz gibi bölünüp parçalanıyor, kutuplaşma her gün her konuda daha keskinleşiyor. Dijitalleşme derken de aslında bir kutuplaşma kastediliyor.
Dijitalleşme diyerek durumu henüz sindirip içselleştirememişken daha büyük bir kopuş önem kazandı. Herkes nesiller boyu değişimlere alışkındı. Her nesil kısmen biraz daha değişik koşullarda yaşıyordu ve değişim beklenen bir durumdu. Ama pandemiyle de tetiklenen yeni dönemde artık bir değişim değişim değil, dönüşüm söz konusu. Tırtıl ve kelebek misali. Tırtıllar değişerek yaşlı, kel, şişman tırtıl olmaz, rengârenk kelebek olurlar. Dünya da neredeyse her konuda, beş-on yıllık büyük bir dönüşüm dönemine girdi. Krizalit halinden kelebeğin boyutu, kanat renkleri henüz net olmasa bile uçacağı kesin. Ama herkes uçmaya pek hazır değil. Ayakları yere sağlam basmaya devam arzusu yaygın.
Bir de Yapay Zekâ (YZ) Çıktı Başımıza
Teknolojik dönüşümün en önemli taşıyıcı unsurları makine öğrenmesi, artırılmış ya da sanal gerçeklik, gecikmenin sıfırlanması, bugünün yüz katı hız, merkeziyetsizlik… ve yapay zekâ. 50 yıldır gündemde olsa da bir anda hayatın her konusuna ve aşamasına gökten düşercesine giriveren yapay zekâ. Pek çok konuda var olanı alışılmışı bitirip, çalışanları yok edip, değerleri yer ile yeksan edecek yapay zekâ. Sanat çevreleri de yapay zekâ konusunda kutuplaşmaya başladı. Dall-E 2, Midjourney, Stable Diffusion gibi sistemler ortalığı sarstı. İnanılmaz büyüklükte bir veri inanılmaz hızda tarayarak işleyip verilen komutlarda istenen görüntüyü ortaya çıkarmaya başladı. Jason M. Alla’nın Colorado’da yapay zekâyla yapılmış eseri yarışmayı kazanınca gürültü koptu. Twitter, sanatçıların “Yapay Zekâ Alma!” post’larıyla doldu. Robotlar bizi öldürmeye geliyor kaygısı her konuda tavan yaptı.
Unutulan bunun da yeni bir araç olduğu ve eninde sonunda yönlendiricinin insan olduğu. Bilişsel melekelerin makinelere geçebileceği fantezisi doğal olarak sürecek olsa da, ortaya çıkan işi insan, sanatçı belirliyor. Adı üstünde “üretici önceden eğitilen” yapılar. Ne öğretirsen onu alırsın. Sonuç olarak eseri yaratan insanlar. YZ da bilgisayarlar da hepsi sadece araç. Her araç gibi kimin nasıl kullandığına bağlı.
Sorun, yaratıcı endüstrilerin bir bölümü için olacaktır. İllüstrasyonlar, dergi, kitap kapakları, reklam görselleri, ambalajlar çok hızla ve kolaylıkla YZ tarafından gerçekleşecektir. Stok imaj kurumları bile YZ üretimlerini menülerine koymaya başladılar. Olası bir diğer sorun ise telif konusunda. Aslında YZ var olan işleri işlediği için, taradığı eserlerin telifi şu an tartışma konusu. Bir yeni görüntü için taranan beş-altı milyar görüntüden biri olmak istemeyen, referans olmayı engelleyebilir.Büyük dert büyük isimlerde. Komutlarda “şunun gibi olsun” denmesi onların işlerini banalize etme riski taşır ama bunun hukuki önlemleri de gecikmeyecektir. Burada dönüştürücü bir yaratıcılık vardır. Var olanlardan görülmemiş yepyeni bir şey yaratmaktır amaç. Sanatçı her zaman tercüman, tarihçi, hayalci, rüya gördüğü hayal ettiren, eleştiren, karşı çıkan, dünyanın ve insanın kendisinin anlamının peşinde koşan olduğuna göre tehditlerden çok getirilerini merak etmekte fayda var.
YZ tabanlı sanat, belki de her konuda değişen hayatın daha kapsayıcı ortamda yaşandığı, oyun, eğlence, perakende, ödeme sistemleri, ilişki sistemlerini yakınsadığı bir dönemde, bu döneme geçiş ve uyumun ana katalizörü olacaktır.
Sanat öyle kolay elden gitmez. Cin şişeden çıktı sadece.