Jean-Michel Basquiat, “The Dutch Settlers” (1982) adlı eserinde, tarihsel sömürünün işaretlerini (“TOBACCO”), Afrika medeniyetinin doğduğu yeri (“NUBIA”) ve dini referansları (“SAMSON”) İsviçre'nin Engadin bölgesiyle özdeşleştirilen bir dağ keçisi çizimiyle birleştirdi.
Dokuz panelden oluşan anıtsal resim, Jean-Michel Basquiat'nın öne çıkan eseri olarak sergileniyor. Hauser & Wirth St Moritz'de (29 Mart'a kadar) sergilenecek olan Engadin, Basquiat'nın Alp Bölgesi’yle ilişkisine odaklanan ilk sergi olarak dikkat çekiyor.
Ödünç alınan eserlerden oluşan sergi, 2019 yılında Tokyo'daki Mori Sanat Merkezi Galerisi'nde gösterilen Jean-Michel Basquiat: Made in Japan'ı düzenleyen küratör Dieter Buchhart'ın yardımıyla bir araya getirildi. Bu sergi, sanatçının Japonya’yla olan ilişkisini değerlendirmeyi amaçlıyordu. Basquiat'nın kısa yaşamı boyunca uğradığı diğer önemli ülke olan İtalya da, özellikle de Roma ve Floransa, Buchhart'ın hedefinde.
Bazen “yurtdışındaki x sanatçısı” formatı biraz zorlama gelebilir. Bu format genellikle yapay bir şekilde yeni izleyici kitlesi veya pazar oluşturmak için düzenlenir. Ancak Basquiat'nın Engadin'de geçirdiği zaman, savaş sonrası dönemin en çok çalışılan sanatçılarından birini anlamamız konusunda gerçek bir kör nokta.
İsviçreli tüccar Bruno Bischofberger'in Mayıs 1982'de Basquiat'yı Crosby Sokağı'ndaki stüdyosunda ziyaret etmesinin ve hemen ardından dünya çapındaki özel temsilcisi olmasının akabinde sanatçı, Lower East Side'ın kirini pasını bırakıp, İsviçre'nin el değmemiş dağlarını toplam on beş kere ziyaret etti. Bu ziyaretlerin yaklaşık yarım düzinesi Zürih'e, yedisi St Moritz'e, dördü yaz aylarında, bir diğeri de Noel'de satıcısının ailesinin dağ başındaki malikanesinde onur konuğu olduğu ziyaretlerdi. (Basquiat her aile üyesine Noel hediyesi olarak Norveçli sanatçı Knut Swane'in Stockholm'deki atölyesinde yaptığı resimlerden birini hediye etti).
Alpler'e yaptığı ziyaret, Basquiat'ın hayat temposunda fark edilir bir değişim yaratarak ona ilham verdi. Kros kayağı yaptı ve geleneksel giyimli çiftçilerin en iyi boğalarını gururla sergiledikleri Toggenburg Boğa Gösterisi'ni ziyaret etti. Geyik boynuzları ve dağ keçileri onu büyüledi. Domuz sucuğu yedi ve Appenzeller pilsner içti. Bu yerel tatların birçoğu Basquiat'nın sürekli genişleyen ikon ve piktogram sözlüğünde kendine yer buldu. “Bull Show Three” (1983) ve “Bull Show Four”de (1983) kırmızı sosis çizimleri karalanmış “COWSHIT” kelimesiyle birlikte tasvir ediliyor; koşum takımına bağlanmış bir boğa çizimi hayvanın üzerindeki bunaltıcı esarete vurgu yapılıyor; “Appenzeller Alpenbitter” (1983)'de ise biranın amblemi olan heybetli bir siyah ayı, arka ayakları üzerinde dururken, karlı Wildkirchli sıradağlarının seyrelmiş ağaçları ve kulübeleri arkada uzanıyor.
Ancak Basquiat'nın İsviçre'de geçirdiği zaman ziyafetlerden ve keyifli vakitten ibaret değildi. New York'ta yaşadığı ırkçılık deneyimleri, polisin genç siyah erkekleri bastırmak ve 1983'te yaşanan Michael Stewart vakasında olduğu gibi onları öldürmek için şiddet kullanması nedeniyle dehşet vericiydi. Tam da bunlar olurken sanatçının yaşadığı İsviçre deneyimi, kendisinin egzotik bir hayranlık nesnesi olduğu nazik bir antagonizmaya dayanıyordu. Basquiat bu kelimeleri üç ardışık çalışmaya dahil etti. İlkinde buluntu bir nesne desteği üzerinde, tümüyle okunaklı bir şekilde, siyah üzerine beyazla ve “TM” telif hakkı logosuyla; diğer iki çalışmada ise mavi bir arka plan üzerinde, kelimelerin okunamaz hale gelene kadar redakte edildiği bir biçimde bu kelimeleri kullandı. Çoğu zaman Basquiat'nın sildikleri, bakılmasını en çok istediği yerlerdi. Bir başka olağanüstü eser olan "Big Snow"da (1984) Basquiat, İsviçre sıradağlarını, Jesse Owens'ın atletizmdeki zaferlerinin Adolf Hitler'in dört altın madalyasını vermeyi reddetmesiyle gölgelendiği Berlin'deki 1936 Yaz Olimpiyatları’yla ilişkilendirdi. Irkçı şiddetin hayaleti bu resimlerin peşini bırakmadı.
Sergi aynı zamanda Basquiat'nın pratiğinde işbirliğinin önemini de ön plana çıkarıyor. Bischofberger Ailesi'yle (her iki ebeveyn ve dört çocuk) birlikte özel jetle St Moritz'den İtalya'nın Ancona kentine, oradan da Roma'ya uçtuktan sonra Basquiat, Bischofberger'lerin bir diğer sorumlusu Francesco Clemente'yle buluştu. İki sanatçının Andy Warhol'la birlikte New York'ta “birlikte” yaptıkları on beş işi orada tartışıp adlandırdılar. Bu seri, her bir sanatçının kendi katkılarını eklediği, eserlerin kendi stüdyolarından geçtiği, gerçeküstücülükten esinlenmiş bir kadavra denklemiydi. St Moritz'de sergilenen bu çalışmalardan biri olan "Bianco (In White)" (1984), aynı tuvale sıkışmış ve yer kapmak için yarışan, üç kendine özgü sanatçının büyüleyici bir öyküsü niteliğinde. Çok daha az bilinen bir başka işbirliği ise Basquiat ve Bischofberger'in üç yaşındaki kızı Cora'nın yaptığı isimsiz bir çalışmaydı. Bu, sanatçının pek çok eserindeki dizginlenemez neşeyi ve Basquiat'nın New York'ta Bischofberger'le olan ilk karşılaşmasında en büyük ilham kaynağı olarak tanımladığı şeye ne kadar benzediğini hatırlatıyor, “çok küçük çocukların eserleri.”
• Jean-Michel Basquiat: Engadin, Hauser & Wirth St Moritz’de, 29 Mart’a kadar görülebilir.