Keiichi Tanaami: Memory Collage
Institute of Contemporary Art Miami, 30 Mart 2025 tarihine kadar
Playboy Japonya’nın ilk sanat yönetmeni olarak görev yapan Japon karşı-kültürünün ikonu merhum Keiichi Tanaami (1936-2024), ülkesinin çağdaş sanat sahnesinde son derece nüfuzlu bir isimdi. Japonya sınırları içinden ve dışından güzel sanatlar ve popüler kültür referanslarını harmanlayan kakofonik imgeleri, sanatçılar üzerinde nesil boyu etki bırakmıştır. Dönemindeki pek çok sanatçı gibi Tanaami de, Amerikan kültürü ve sanatçılarından büyük ölçüde etkilenmiştir. Hem Japonya’da hem de New York’ta birkaç kez tanıştığı Andy Warhol’dan ilham aldıktan sonra Tanaami, basit illüstrasyonlardan, kolaj ve baskı gibi tekniklere yöneldi.
Tanaami’yle 2005 yılında çalışmaya başlayan Tokyo’da yer alan, odağına pop sanat akımını alan Nanzuka Underground Gallery’nin kurucusu Shinji Nanzuka, “Sanatçının grafik tasarımı genç nesiller için çok ilham vericiydi,” diyor. “1950’lerin sonlarına doğru başlayan kariyeri, eski Japon geleneklerine karşı demokrasi ve Amerikan popüler kültürü arasındaki birleşimi temsil ediyor.” D.M.
Andrea Chung: Between Too Late and Too Early
Museum of Contemporary Art North Miami, 6 Nisan 2025 tarihine kadar
Andrea Chung, Museum of Contemporary Art North Miami’deki kişisel sergisi Between Too Late and Too Early’da annelik, Atlantik köle ticareti ve ticaret ile emeğin mirasları üzerine güçlü bir araştırma sunuyor. Sergide Chung’un aralarında doğum bezlerinden yapılmış, aralarında litografiler ve siyanotiplerin de bulunduğu kağıt üzerine kolajlar yer alıyor. Sergide ayrıca, eriyen şeker şişelerinden oluşan mekâna özgü bir yerleştirme de bulunuyor.
Chung, “Malzemenin geçiciliği ve işin kendi ömrü olması beni cezbediyor, bu yüzden de metalaştırılamaz,” diyor. “Son derece kişisel bir şey yapmak veya bir travma hakkında konuşmak, bunun da sonrasında bir açık artırmaya çıkabileceğini veya satın alınıp yeniden satılabileceğini düşünmek bana garip geliyor.” A.K.
Rachel Feinstein: The Miami Years
The Bass, 17 Ağustos 2025 tarihine kadar
Rachel Feinstein’ın sergisi, sanatçının 30 yıllık çok yönlü kariyerinin izini sürüyor. Aynı zamanda bu sergi - aynı zamanda memleketi olan- Miami’de gerçekleşen ilk büyük sergisi. Serginin merkezinde, Feinstein’ın kente dair anılarını ve kentin sanatçının pratiğini nasıl şekillendirdiğini ve etkilemeye devam ettiğini gösteren, 30 ft uzunluğunda aynalı bir duvar paneli olan, mekâna özgü yeni çalışması “Panorama of Miami” (2024) yer alıyor.
Feinstein, “Her sanatçının pratiğini icra ederken elde etmeye çalıştığı şeyin çocukluğundaki manzaralar, sesler, tatlar ve deneyimlerden kaynaklandığına inanıyorum,” diyor. “1970’ler ve 80’lerde Miami’de büyümek, tüm sanatsal vizyonlarımın doğduğu verimli bir zemin oldu. Eksantriklik, kültür eksikliği, orman ve sahte olan her şey küçük bir kız olarak üzerimde büyük bir etki bıraktı.” G.A.
Hearst: Lampooning the King of Yellow Journalism
The Wolfsonian, Florida International University, 2 Mart 2025’e kadar
Kötü şöhretli medya patronu William Randolph Hearst (1863-1951) sansasyonel haberciliğin öncülerindendi ve gazetelerini satabilmek için seks, şiddet ve her türden skandal içeren abartılı hikâyeleri dev başlıklarla yayınlıyordu. “Clickbait”in ve “sarı gazeteciliğinin” büyük büyükbabası, aynı etik dışı taktikleri uygulayan rakibi Joseph Pulitzer’in New York World’ü karşısında, New York Journal’ın okur kitlesini arttırma savaşında Hearst, gerçekler yerine kâr elde etmeye öncelik verdi.
Küratörlüğünü Florida Uluslararası Üniversitesi’nden iki tarih öğrencisinin üstlendiği sergi, üniversitenin kütüphanesindeki arşiv malzemelerini bir araya getiriyor. Sergi, kısa bir süre için kongre üyesi olan, aynı zamanda da New York belediye başkanlığı, New York valiliği ve ABD başkanlığı için adaylığını koyan ve girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Hearst’ün, medya imparatorluğundan siyasi güç elde etmek amacıyla yararlanan karikatüristik tasvirlere odaklanıyor. Orson Welles’in ünlü filmi Citizen Kane’deki (1941) Hearst’ün kurgusal tasvirinden esinlenen sergi, şatafatlı şatosunda borç batağı içinde çürüyen, bir zamanların “büyük devine” karşı oluşan tepkiye yönelik bir bakış açısı sunuyor. E.G.
Marguerite Humeau: \*sk\*/ey-
Institute of Contemporary Art Miami, 30 Mart 2025’e kadar
Londra’da yaşayan Fransız sanatçı Marguerite Humeau, araştırma odaklı pratiğinden esinlenerek geleceğe yönelik potansiyel dünyalar kurgulayan bir bilim-kurgu ustası. Bir ABD kurumunda gerçekleşen ilk büyük ölçekli sunumunda sanatçı, yerçekiminin etkisinin azaldığı ve dünya sakinlerinin yeni göçebe ve akışkan bir varoluşa uyum sağladığı bir gelecek tasarladı.
Sanatçı bu durumun nasıl geliştiği bir video günlüğü aracılığıyla, kitlesel bir göç ve insan yapımı yeni bir güneşin doğuşuna da değinerek açıklıyor. Serginin merkezi olan büyük ölçekli enstalasyonda ağaç benzeri formlar ve kauçuk, cam, ipek, keçe ve yünden üretilen yüzen organik formlar yer alıyor. Ortaya çıkan dünya dışı ortam, sellerin, yangınların ve sıcak hava dalgalarının yol açtığı göçler ve iklim felaketleriyle ilgili mevcut gerçekliğimiz için ayıltıcı bir analoji sunuyor. B.S.
Fighters for Freedom: William H. Johnson Picturing Justice
Frost Art Museum, 5 Ocak 2025'e kadar
Harlem Rönesansı sanatçısı William H. Johnson’ın ileri görüşlü, sosyal adaletçi resim serisi, aralarında siyah bilim insanları, şarkıcılar, eğitimciler, aktivistler, müzisyenler ve Mahatma Gandhi ve Toussaint L’Ouverture gibi uluslararası liderlerin de bulunduğu 29 değişim yaratıcısının portresini içeriyor. Bu seri ilk defa tek bir eser formunda gösteriliyor. Johnson’ın o dönemde “modern primitif” olarak tanımlanan modernist tarzı, basit formlar ve canlı, düz renklerle karakterize ediliyor.
Sergiyi düzenleyen Smithsonian Enstitüsü’nün sekreteri Lonnie G. Bunch III, “1940’larda Afrikalı Amerikalılara ilişkin imgeler genellikle olumsuzdu, küçümseyici ve insanlıklarını ellerinden almayı amaçlayan ırkçı stereotiplerden oluşuyordu,” diyor. “Johnson, siyahların ulusun tarihine ne kadar katkıda bulunduğunu gösteren önemli bir muhalefet anlatı sundu.” V.P.
Jacqueline de Jong: Vicious Circles
NSU Art Museum Fort Lauderdale, 4 Mayıs 2025’e kadar
The NSU Art Museum, haziran ayında 85 yaşında hayatını kaybeden Hollandalı avangard sanatçı Jacqueline de Jong’a adanmış bir solo sergi düzenledi. Bu sergi aynı zamanda ABD’de, sanatçıya adanarak hazırlanmış ilk sergi oldu. Resim, heykel, kağıt üzerine çalışmalar ve dergilerden oluşan Vicious Circles, sanatçının savaş, protesto, mizah ve erotizme olan ilgisinin yanı sıra Situationist International ve Cobra gibi Avrupa temelli avangard hareketleriyle olan ilişkisini de inceliyor. Sergi, De Jong’un 1962 tarihli “Doomsnight” (Kıyamet Gecesi) adlı eserinde görülen erken dönem soyut renk keşiflerinden, “Mariupol” (2022) adlı eserindeki Ukrayna’daki savaşın figüratif ve üzücü sahnelerini içeriyor.
De Jong, 1960’lardan itibaren oldukça üretken bir şekilde çalışmasına rağmen, ancak son yıllarda geniş çapta tanındı. De Jong sergiyi göremeden hayatını kaybetse de, serginin planlanması için yaklaşık dört yıl boyunca müzeyle yakın bir çalışma içindeydi. Serginin küratörü Ariella Wolens, “Jacqueline, eleştirel anlamda tanınmak için hayatlarının sonuna kadar beklemek zorunda kalan kadın sanatçıların salgınının bir parçası,” diyor. A.K.
One Becomes Many
Pérez Art Museum Miami, 16 Nisan 2026’ya kadar
One Becomes Many, 19. yüzyılda Brezilya’da ortaya çıkan animist bir Afrika diasporik dini olan Candomblé’yle ilgili temalara adanmış ABD’de düzenlenen ilk sergilerden biri. Sergi, çoğu yakın zamanda Pérez Art Museum Miami’nin koleksiyonuna girmiş olan on Brezilyalı sanatçının 1960’lardan günümüze uzanan eserlerini içeriyor.
Serginin küratörlüğünü üstlenen Jennifer Inacio, “Belki diğer sergiler de bu temalara orada burada atıfta bulunmuştur, ancak hiçbiri bu temalara tam anlamıyla odaklanmamıştır,” diyor. “Ancak bu sergi didaktik değil. Eserler kendi adlarına konuşmalı. Hepsi spesifik olarak Candomblé’den bahsetmiyor, daha ziyade ataların tarihine ve bu tarihin günümüzü nasıl bilgilendirdiğine bakıyor.”
Özellikle, One Becomes Many’nin soyutlama üzerine kapsamlı bir odağı var. Sergide, bu yılın başlarında Museum of Modern Art in New York'da ses getiren bir sergi açan Tadáskía’nın da birkaç çizimi yer alıyor. Diğer bir taraftan Emanoel Araújo, Mestre Didi ve Antonio Obá gibi sanatçıların eserleri Candomblé’yle ilgili daha belirgin referanslar taşıyor, Yoruba mitolojisinde yenilenme, ölüm ve yeniden doğuşu simgeleyen gökkuşağı yılanı Oxumaré’yi onurlandırıyor. G.A.
Virgil Ortiz: Slipstream
Lowe Art Museum, 11 Ocak 2025’e kadar
“İlk Amerikan Devrimi” olarak adlandırılan 1680 Pueblo İsyanı, Pueblolar, Navajolar ve Apaçilerin bir araya gelerek İspanyol sömürgecileri bugünkü Santa Fe, New Mexico’dan kovduğu bir ayaklanmaydı. Cochiti Pueblo’nun kayıtlı bir üyesi olan Virgil Ortiz, burada sergilenen yaklaşık 30 eseri yaratırken bu olaydan ilham aldı. Annesi ve büyükannesi tarafından kendisine öğretilen geleneksel Pueblo tekniklerinden yararlanan ve Pueblo İsyanı’ndan figürleri tarihî ve fütüristik unsurları harmanlayan bir estetikle işleyen seramik figürler öne çıkarken, cam unsurların da yer aldığı bu kil eserlere video, fotoğraf, kostüm ve artırılmış gerçeklik (AR) özellikleri eşlik ediyor. B.S.
José Parlá: Homecoming
Peréz Art Museum Miami, 6 Temmuz 2025’e kadar
José Parlá ölümle birden fazla kez karşılaştı. Küba asıllı Amerikalı ressam, 1980’lerde Miami’nin acımasız sokaklarında bir “yazar” -graffiti sanatçısı için tercih ettiği terim- olarak yıllarını geçirdi. Ancak kurşunlardan kaçmak Covid-19'la karşılaştırıldığında, Parlá için hiçbir şeydi. Sanatçı 2021 yılında virüsü kaptı ve dört aylık bir komadan, felçten ve beyin kanamasından sağ çıktı. Virüs nedeniyle hasar gören sesi, çektiği çilenin değişmez bir parçası.
Parlá’nın yaşadığı deneyim, Pérez Art Museum Miami sergisinin başlığına başka bir anlam katıyor. Parlá sadece memleketine dönmekle kalmıyor; ölümle burun buruna geldiği bir deneyimden sonra sanat yapmaya da geri dönüyor. “Burada temsil ettiğim sadece ben değilim,” diyor Parlá. “Gerçekten umutsuz koşullarda sanat yapmayı seçen genç erkek ve kadınlardan oluşan bir grup insanı temsil ediyorum.” D.M
Smita Sen: Embodied
Museum of Contemporary Art North Miami, 6 Nisan 2025’e kadar
Smita Sen’in heykelleri, performansları ve kâğıt üzerine çalışmaları bedenin mekân ve zaman içindeki hareketini araştırırken, kaçınılmaz olarak biriken “duygusal ağırlığı” göz önünde bulunduruyor. 3D modeller ve taramalar kullanarak, bedenin çevresini ve biriktirdiği anıları içselleştirme sürecini irdeliyor. Güney Asya’nın kültürel ve dini pratiklerinden ilham alan meditatif egzersizler ve anlatı tıbbı aracılığıyla, bireylerin içlerinde saklı olan keder ve travmayla başa çıkma çabalarını gözler önüne seriyor.
Daha öncesinde dans eğitimi almış olan Sen, pratiğinde sıklıkla hem fiziksel hem de duygusal yaralanma deneyimlerine yer veriyor. Özellikle, babasının son günlerinde ve 2019’daki ölümünden sonra yaşadığı fiziksel rahatsızlıkları, başka bir tabirle “hayalet acıları” irdeliyor. Topografik haritaları kullanarak yaptığı heykeller, filmler ve kolajlar, hem keder ve acının somut tezahürleri hem de merhum babasının jeolog olarak kariyerine bir övgü niteliği taşıyor. E.G.
Lauren Shapiro: Pastiche
Vizcaya Museum & Gardens, 19 Mayıs 2025’e kadar
Vizcaya, ilk sanat yönetmeni Paul Chalfin’in (1874-1959) 150. yıldönümünü kutlamak üzere Miami’de yaşayan sanatçı Lauren Shapiro’yu, tarihî evde Chalfin’in mirasını yansıtan bir dizi çalışma gerçekleştirmesi için görevlendirdi. Evin kapalı locası, resepsiyon odası ve kahvaltı salonunda, Shapiro’nun seramik, cam ve pleksiglas heykelleri, insan eliyle yapılan ve doğal formları harmanlayarak bir yandan evin yemyeşil bitki örtüsünü içeriye taşıyor, diğer yandan da Chalfin’in tasarımlarındaki motiflere gönderme yapıyor. Serginin başlığı olan Pastiche, Shapiro’nun farklı teknik ve stilleri harmanlamasının yanı sıra Chalfin’in hepçil kapsayan estetiğini de yansıtıyor.
Shapiro, “Obje yapımına olan yaklaşımım, dijital üretim teknolojilerini geleneksel seramik teknikleriyle birleştirmek üzerine kurulu,” diyor. “Ortaya çıkan sanat eserleri sadece her odanın kendine özgü özelliklerini vurgulamakla kalmıyor, aynı zamanda doğal dünyadan formları Vizcaya’nın tasarım unsurlarıyla bir araya getirerek mimari ve organik şekilleri harmanlıyor.” B.S.