Guggenheim Bilbao’nun direktörlüğünden bu yıl istifa edeceğini haziran ayında açıklayan Juan Ignacio Vidarte müzenin yöneticisi olarak zamanımızın en olağandışı başarılarından birine imza attı. Mimar Frank Gehry’nin parıldayan cam ve titanyum kaplı muhteşem binası, köhne bir liman şehrini, uluslararası kültür turizminde önemli duraklardan birine ve Instagram gözdesine dönüştürmesiyle tanınıyor; uluslararası düzeyde “Bilbao etkisi” olarak bilinen bu fenomen pek çok kişi tarafından taklit edilmeye çalışılıyor.
En başından itibaren Guggenheim Bilbao bulunan Vidarte 1992’den beri müzenin gelişimini yönetirken, 1996’daki açılıştan beri de kurucu direktör olarak hizmet veriyor. Vidarte 2023’te 1,3 milyona ulaşan rekor ziyaretçi sayısıyla müzeden ayrılıyor. Yeni direktör bulunduktan sonra Vidarte onursal direktör olarak müzede kalacak.
THE ART NEWSPAPER:Guggenheim Bilbao’nun başarısının ardındaki unsurlar nelerdi?
JUAN IGNACIO VIDARTE:Bu denklemin unsurlarından biri, Bask kamu kurumlarıyla Guggenheim Vakfı arasındaki partnerliğin yapısıydı; ne kadar farklı olsalar da ulaşmak istedikleri ortak hedef bu başarıya katkıda bulundu. Ayrıca tasarladığı bina, denklemin bir diğer önemli kısmını oluşturan Frank Gehry’nin dehası da rol oynadı.
Bazen “Bilbao etkisi”nden bahsederken gözden kaçırıldığını düşündüğüm bir başka unsur da müzenin daha büyük bir dönüşüm planının parçası olmasıydı. Düşüşte olan bir şehir, gösterişli bir binaya kavuştuktan sonra her şeyin değiştiği bir sihir değildi bu. Guggenheim, Bilbao’nun dönüşümünde önemli bir faktör olsa da, aslında bu süreç zaten başlamıştı ve açılıştan sonra da devam etti. Biz zamanımızın önündeydik; 30 yıl önce pek de anlaşılmayan bir kavram olarak kültürün dönüştürücü gücünü anlayabildik ve 20. yüzyılın sonunda müzelerin eser koruma, toplama ve sergileme gibi temel hedeflerin ötesine geçip ziyaretçi deneyimi, sosyal etkileşim, eğitim ve hatta eğlenceye odaklanarak geliştirdiği yeni işlevleri de hızlı benimsedik.
“Bilbao etkisi”ni taklit etmeyi deneyen başka şehirler de oldu. Bu model yinelenebilir mi?
Ben taklit etmenin doğru bir fikir olduğunu düşünmüyorum çünkü her şehrin sorunları farklıdır. Bence birçok durumda sonuçların yetersiz kalmasının nedeni Guggenheim Bilbao’nun daha büyük bir planın parçası olduğunun anlaşılmamasıydı. Öte yandan, doğru ilerlediklerini düşündüğüm birkaç yer de var. Bunlardan biri Guggenheim Abu Dhabi. Abu Dhabi ve Bilbao farklı hedeflerin peşinde olsa da, dönüşüm aracı olarak kültürün gücüne ve müzenin bütüncül bir planın parçası olduğuna dair inançları ortak.
Direktör olarak karşılaştığınız temel güçlükler nelerdi?
Başlangıçta en büyük güçlük, müzeyi kalite ve iddia açısından 20 yıllık bir kurumla eşdeğer olan faaliyet düzeyiyle açmaktı. Bu da hiç kolay olmadı. Fakat başarı beklenenden büyük olunca artan ziyaretçi sayısına ayak uydurmak için kendimizi adapte etmemiz gerekti; bu belki tatlı bir sorundu ama yine de zorlayıcıydı. Belirli bir seyir hızına ulaştıktan sonra da başarıya fazla alışmaktan kaçınarak gündemde kalmak için kendimizi sürekli yeniden keşfetmemiz gerekti. Şu anda karşı karşıya olduğumuz iki önemli güçlükse, müzenin dijital dönüşümünü sağlamak ve 2030 itibarıyla net sıfır hedefine ulaşmış bir kurum olmak.
Ziyaretçi sayısına ayak uydurmak için kendimizi adapte etmemiz gerekti; bu belki tatlı bir sorundu ama yine de zorlayıcıydı.
Juan Ignacio Vidarte, Guggenheim Bilbao
Bugün Guggenheim gibi bir müze planlamanız gerekse neyi farklı olurdu?
Kuşkusuz öncelikle binası farklı olurdu. Artık sürdürülebilirliği ve ayrıca ziyaretçilerin müze ve programlarıyla etkileşim şeklinin değiştiğini de göz önünde bulundurmak zorundayız. Ama bunun dışında, özellikle dönüşüm için kültürün gücünden yararlanma yaklaşımı açısından pek çok ortak nokta da olurdu sanırım.
Müzeler iklim protestolarına sahne olan mekânlar haline geldi. Bu bağlamda, sürdürülebilirlik açısından müzelerin rolü nedir?
Bence müzeler muhtemelen ilgi gören mekânlar oldukları için hedef alınıyor. Müzeler önde gelen sosyal kurumlardan oldukları için bazen müzenin yaptığı işle alakası bile olmayan protestoların odağı haline geliyor. Fakat ben müzelerin çevre üzerindeki etkiyi en aza indirmeye çalışmak ve çalışma standartlarını etkilemeden işlerin farklı şekilde yapılabileceğini göstererek rol model olmak gibi bir sorumluluğu olduğuna inanıyorum.
Bu müzenin inşa edildiği dönemde ne kadar gaz yaktığımız veya ne kadar malzemeyi geri dönüştürmediğimiz önemsenmiyordu. Ama şimdi bunun böyle olmaması gerektiğini biliyoruz. 2019’dan beri kademeli olarak, 2022’den beri de doğrudan ve dolaylı emisyonları hesaba katarak dünya genelinde karbon ayak izini ölçen ilk müzeler arasındayız. 2025 sonu için hedefimiz, etkinlikler ve perakende satışlar gibi diğer alanlar da dahil olmak üzere müze faaliyetlerinin tamamını bu kapsama almak.
İşinizle ilgili neyi özleyeceksiniz?
Her şeyi. Bu proje 30 yıldan uzun süredir hayatımın bir parçası. Her gün bu muhteşem binada hayranlık verici sanat eserlerinin içinde çalışmak bir ayrıcalıktı.
Koleksiyonda en beğendiğiniz eser hangisi?
Richard Serra’nın “Matter of Time” (Zaman Meselesi) işi. Bir sanatçının bir başka sanatçı tarafından tasarlanan bir alanda çalışmak üzere görevlendirilmesinin sonucu olarak müzenin DNA’sını diğer tüm eserlerden daha fazla taşıdığını düşünüyorum. Bu ölçek ve kalitede yeni bir eser yaratma kapasitesi, sanatla mimari arasındaki istisnai etkileşime dair benzersiz bir deneyim sunuyor.
Guggenheim Bilbao’nun bir sonraki büyük projesi ne olacak?
Benim ayrılmamla birlikte sıradaki heyecan verici sayfa da açılmak üzere. Yeni kuşak yöneticiler kendi projelerini geliştirme fırsatı bulacak. Kurumu son derece sağlıklı durumda bırakıyorum ve bu değişiklikle başa çıkabileceğine inanıyorum.