Art Basel Paris, galerilerin yalnızca fuarın halka açık günlerinde sergileyeceği, dikkat çekici eserlerden oluşan bir seçkinin oluşturulmasını teşvik eden bir girişim başlatıyor. Böylelikle, daha geniş bir kitlenin yeni sanat eserleriyle buluşması sağlanıyor ve, umarız ki, VIP'leri koridorlara geri çekiyor.
Oh La La! -evet, ünlem işareti başlığın resmi bir parçası- olarak adlandırılan program kapsamında, fuarın ana bölümünde yer alan en az 35 katılımcı yer alacak. 16-17 Ekim'de gerçekleşen ön gösterimin ardından, Art Basel Paris'in halka açık üç gününden ilk ikisi olan 18-19 Ekim'de sergilenmek üzere, “sıradışı, düşündürücü ve nadiren sergilenen eserler” sanatseverlerle buluşacak.
Art Basel Paris'in bu yılki edisyonuna yönelik heyecan, özellikle Amerikalılar arasında giderek artıyor. Fuarın 2024 Edisyonu, üç yıl süren 466 milyon avroluk renovasyon sürecinin ardından Grand Palais’te düzenlenen ilk fuar olacak. Ancak, fuarın iletişim müdürü Karim Crippa'nın da dediği gibi, “Paris, Art Basel'in ötesinde cazibelerle dolu bir şehir.” Oh La La! esasen bu hali hazırda var olan cazibeye karşı bir tür “karşıt-baştan çıkarma” olarak tasarlandı.
Crippa, The Art Newspaper'a Oh La La!'nın oluşumu arkasındaki motivasyonu anlatırken, “Fikir, gerçekten de biraz saygısız bir şey yaratmak. Paris'te yapılacak çok fazla şey olduğu için, VIP'leri pek ziyaret etmediği günlerde fuara dikkat çekmek,” diyor ve ekliyor. “Program, genel ziyaretçilere özel, başkalarının daha önce görmediği özel bir sunum vaat ediyor, bu da oldukça heyecan verici. Öte yandan VIP'leri de geri gelip bu girişimi keşfetmeleri için motive ediyor.”
Katılımcılar fuar boyunca standlarını genellikle gösterişli bir şekilde yeni eserlerle yenilemediklerinden, Art Basel Paris yetkilileri, özellikle dikkat çekici bazı eklemeler için beklenti yaratacak bir proje başlatmanın, ziyaretçilerin hafta boyunca koridorlarda kalmaları için daha fazla istekli olmasını sağlayacağını umuyor.
“Oh La La! Art Basel Paris'in ruhunu yansıtıyor. Art Basel Paris, tüm Art Basel fuarları arasında en genç olan fuar. Bu nedenle de deney yapma, yeni bir şeyler deneme ve biraz daha saygısız olma konusunda daha fazla özgürlüğe sahip -çok basit bir şekilde, bu bir Fransız fuarı olduğundan,” diyor Crippa. “Ve bildiğiniz gibi Fransızlar saygısızlığı biraz severler.”
Crippa, her ne kadar fuar yönetimi, katılımcı galerilerden Oh La La! için belirli bir tema etrafında küratöryel bir seçki oluşturmasını istemese de, eserlerin çoğunun aşk, erotizm ve “biraz müstehcen ve muzip” olan konuları ele aldığını söylüyor. Bu durumun, Oh La La! isminin bir yan etkisi olabileceğini de ekliyor. Oh La La!’nın doğrudan İngilizce çevirisi yok, ancak yabancılar bu Fransızca ifadeyi şımarık bir doğası olan, hoş bir sürpriz ifadesi olarak biliyor.
Ellen de Bruijne Projects tarafından sunulan Sovyet film yapımcısı Sergei Eisenstein'ın erotik eskizlerinden oluşan bir koleksiyonun yanı sıra, Düsseldorf'taki Galerie Konrad Fischer'in standında kullandığı eğlenceli dil ile tanınan Belçikalı sanatçı ve şair Marcel Broodthaers'in bir eseri yer alıyor. Amerikalı sanatçı ve aktivist David Wojnarowicz'in (1954-92) önemli bir eseri, New York galerisi PPOW tarafından sunulan ABD'li genç sanatçı Gerald Lovell'in yeni eserleri ve Tiflis, Gürcistan merkezli LC Queisser galerisinin, pratiği Gürcistan'ın Kakheti bölgesi dışında nadiren sergilenen ve daha önce Fransa'da hiç gösterilmemiş olan, kendi kendini yetiştirmiş merhum sanatçı Vati Davitashvili'nin (1946-2000) eserlerinden oluşan seçki de bu özel bölüm kapsamında dikkat çekiyor.
Oh La La! bölümüne daha tuhaf ve erişilebilir bir katkı sunan Anton Kern Gallery'nin standında ise, Crippa'ya göre “arsız olma eğilimiyle tanınan” İngiliz sanatçı David Shrigley tarafından yapılan “Oh La La!” ibaresiyle süslenmiş bir dizi iğne mevcut.
Art Basel Paris direktörü Clément Delépine yaptığı açıklamada, “Oh La La! izleyicilere fuarı farklı bir perspektiften “keşfetme” veya “yeniden keşfetme” fırsatı sunacak,” dedi. “Ziyaretçiler, kendilerini bir anda kokulu zeytinlerle süslenmiş seramik bir heykelin önünde bulabilir, Bizans ikonlarının altın röprodüksiyonlarıyla kaplı bir zeminde yürüyebilir, ücretsiz bir sanatçı yapımı broş alabilir veya Amazon ormanlarında yaratılan ayrıntılı desenlere seyre dalabilirler.”
“Ziyaretçiler, tipik sanat fuarı ortamıyla ilişkilendiremeyecekleri ya da beklemedikleri bir sanat deneyimi yaşama şansına sahip olacak,” diyor ve ekliyor, “Art Basel Paris bir hikâye anlatıyor. Oh La La! da bu hikâyenin en heyecan verici bölümlerinden biri olacak.”