Eserlerinde toplumsal olarak ötekileştirilenlere ses vermeyi amaçlayan, göç meselesini ön plana çıkaran, hikâye anlatırken fotoğraf, video, çizim, interaktif medya ve metin gibi araçları kullanan Yalter, bu yerleştirmesinde yine öznel deneyimler üzerinden egemenlerin tarihine çağdaş sanat aracılığıyla meydan okuyor.
“TheAmbassaDRESS”in hikâyesi, Fransa’nın hâlâ faaliyette olan en eski modaevi Lanvin’in 1928’de diktiği haute-couture bir elbisenin üzerinden video, fotoğraf ve çizimlerden oluşan bir yerleştirmeyle aktarılıyor. Gerçekle kurgunun iç içe geçtiği bu yerleştirme, İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi hükümetinin önde gelen isimlerinin de olduğu diplomatik bir etkinlikle açılıyor. Almanya’ya atanan bir elçi de eşiyle birlikte bu etkinliğe katılıyor ve elçinin eşinin giydiği Lanvin imzalı elbise hikâyenin temelini oluşturuyor.
Yerleştirmenin merkezinde yer alan elbisenin detaylı çizimleri aracılığıyla sanatçı, güç ve şiddet üreten egemen kurumların kültür ve sanat da dahil olmak üzere toplumun her alanında iyice kök saldığını gösteriyor. Elbiseyi giyen elçinin eşinin ayrıcalık ve kayıtsızlıkla yüklü, toplama kamplarından ve ne olup bittiğinden bihaber ifadesi, soykırım ve şiddetin bu ayrıcalıklı dünyalarında kayıtsızca yaşayanlar yüzünden sürdürüldüğü vurgusunu taşıyor. Tasarım bir elbisenin anatomisini video ve fotoğraflarla birlikte kat kat irdeleyerek iktidarın anatomisine dönüştüren Yalter beden, simetri, kıvrımlar, kırışıklık ve elbisenin diğer detaylarıyla birlikte dönemin tarihsel olaylarına yakından bakarken sanatın baskı dönemlerindeki soyutlama yetisini de mercek altına alıyor. Bu parçalı yerleştirmede sanatçının gerçek ile kurgu, figürasyon ile soyutlama, öznel deneyim ile tarihsel hakikat arasında başarıyla yarattığı gerilim gün yüzüne çıkıyor.