Haziranda Goldsmiths Centre for Contemporary Art (CCA, Goldsmiths Güncel Sanat Merkezi) kendini bir çıkmazın içinde buldu. Güney Londra binası Gazze’deki savaşı protesto eden öğrenciler tarafından işgal edilmişti. Galeri, işgalin sanat eserlerini, personeli ve ziyaretçileri korunmasız bıraktıklarını söyledi. Tek seçenek? Sonbahara kadar kapalı kalması.
İtirazlar yükseldi. Çoğu kişi, siyaseti genellikle kampanyacılarla aynı çizgide olan bir kurumu hedef aldıkları için protestocuları eleştirdi, metotlarının yanlış olduğunu söylediler. Galeri kapandığı sırada işlerini sergileyen iki sanatçı ve diğerleri, kampanyayı destekleyen biçimde konuştular. Sanatçı Mark Corfield-Moore, “Bazı şeyler şu anda haklı olarak daha önemli,” diye Instagram’a yazdı.
Goldsmiths Üniversitesi kampüsünde bulunan CCA’nın Zak ve Candida Gertler’la bağlantısı mevcut. İşgalin arkasındaki grup olan Goldsmiths for Palestine (Filistin İçin Goldsmiths), çiftin İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’yla arkadaş olduklarını ve siyasi kampanyasına bağışçı olduklarını iddia ediyor. Gertler’lar buna yorum yapmadı.
Goldsmiths for Palestine, aynı zamanda üniversitenin “gelirinin çoğunu” İsrail ordusuna cephane sağlayan silah şirketlerinden “elde eden” bir gözetleme şirketi olan Nice’a30 bin pound yatırımda bulunduğunu tespit etti. Goldsmiths şu anda yatırım politikasını gözden geçirdiğini söylüyor fakat bu durum kurumların günümüzde kendilerini buldukları kritik noktanın altını çiziyor.
Fosil yakıt şirketleri, büyük ilaç endüstrisi ve silah üreticileri son yıllarda protestoların ana hedefi halindeydi fakat İsrail-Gazze Savaşı hızlı bir biçimde patlak verme noktasına dönüşüyor. Candida Gertler’ın ortak kurucularından Outset Contemporary Art Fund’un (Başlangıç Çağdaş Sanat Fonu) dahil olması, bu yıl Venedik Bienali’nde sergi açanlar da dahil olmak üzere sanatçılar, yazarlar ve diğer kültürel çalışanları hayır kurumunu boykot etmeye itti. The Outset Fund yorum yapmayı reddetti fakat internet sitelerinde; hayır kurumunun eşit oy hakkına sahip yedi mütevelliden oluşan bir heyet tarafından yönetildiğini, hiçbir mütevellinin her yıl toplam cironun yüzde 3’ünden fazla bağışta bulunamadığını açıkladı.
Geçtiğimiz kasımda Zabludowicz Koleksiyonu, İsrail’le bağlantılarından dolayı yıllar süren boykot kampanyalarından sonra Londra’daki proje alanını kapattı (her ne kadar organizasyon kapatma ve kampanyalar arasında bir bağlantı olduğunu reddetse de).
Hem kamusal fonların şiddetli kesintisi hem de durağan hayırsever manzarayla beraber eli kolu bağlı kalan kurumlar şimdi temel desteği hem sanat dünyasında hem de toplumun genelinde ahlaki pusulalarında değişikliğe giderek dengelemeye çalışıyorlar. “Gerçek şu ki fonlama durumu kritik,” diyor Leslie Ramos, bir filantropi danışmanı ve Philanthropy in the Arts: A Game of Give and Take (Sanatta Filantropi : Verme ve Alma Oyunu) kitabının yazarı. “Giderek daha fazla kurum kapanma tehlikesi altında. Müzeler para almaktan ve birilerini kırmaktan korkuyor ve bağışçılar para vermekten ya da en azından halka açık bir biçimde para vermekten ürküyor. Korku kültürü içerisinde yaşıyoruz.”
Bu karmaşıklığa ek olarak, genç jenerasyon sanatçıları sorunlu kurumsal sponsorlara karşı kampanyaların çoğunun öncüsü konumunda. Bu da sanat organizasyonlarının paraya olan ihtiyaçlarıyla protesto etmekten korkmayan yeni görünen yaratıcı havuzu dengelemeleri gerektiği anlamına geliyor.
Lekeli para
Peki müzeler çizgiyi nerede çekiyor? “Her para bir biçimde lekeli,” diyor Ramos. “İnsanlar paralarının bir saldırı meydana getirecek kadar lekeli olup olmamasından korkuyorlar. Hepimiz bir şeyden bir dereceye kadar ayrıştırmayız.”
Müzelerin geçen on yılda #MeToo (Ben de) ve Black Lives Matter (Siyahların Hayatı Önemlidir) gibi sosyal medya temelli hareketlerin artışıyla ve Nan Goldin’in Sackler ailesi (Afyon krizindeki rollerinden dolayı) üyelerine karşı başlattığı eber bozan kampanyaya ne kadar çabuk uyum sağladıkları düşünülünce, Ramos’un bir gözü gelecekte. “Bir sonraki sorgulanabilir olası gelir kaynağı ne olabilir?” diye soruyor. “Tek kullanımlık plastikler ya da ruh sağlığı üzerine etkilerinden dolayı sosyal medya olabilir. TikTok Met Gala’sını sponsor oldu – bu 20 yıl içerisinde nasıl gözükecek?”
Bu ilkbahar, varlık yönetimi firması Baillie Gifford, on yıldan fazla süredir sanat sponsorluğundan sonra kendini çizginin yanlış tarafında buldu. Mayısta Edinburgh Uluslararası Kitap Festivali ve Hay Festivali, aralarında Sally Rooney ve Naomi Klein’ın da olduğu 800’den fazla yazarın Baillie Gifford’ı “fosil yakıt endüstrisi ve İsrail işgali, apartheid ve soykırımına müdahil olan bütün şirketlerden ayrılmaya” çağırmasının ardından şirketi ana sponsor konumundan çıkardılar.
Tasviyenin etkinliği üzerine sorular bir yana, Baillie Gifford yalnızca müşterileri paralarının yüzde 2’sinin fosil yakıt şirketlerine yatırıldığını söylüyor; pazar ortalamasının ise yüzde 11 olduğunu vurguluyor. Kampanya grubu Fossil Free Books’a (Fosilden Muaf Kitaplar) göre boykotun amacı “ahlaki saflık” değil “strateji”ye odaklanmak. Grup aynı zamanda Baillie Gifford’un Amazon ve Meta gibi İsrail devletiyle ticari anlaşmaları olan Amerikan teknoloji devlerine de yatırımda bulunduğunu iddia ediyor – fakat eleştirmenlerin de öne sürdüğü gibi bu ölçütlerle çoğu insan işbirlikçi sayılabilir.
Baillie Gifford, bu teknoloji devlerine yatırım yapanların müşterileri olduğunu ve bu tarz iş ilişkilerinin “işlerinin bütünü bağlamında az” olduğunu belirtiyor.
Sponsorlar üzerine denetleme güncel olarak kitap festivallerini riske sokuyor. Maliyetler pandemiden beri yüzde 40 arttı ve organizatörler şu âna kadar bilet fiyatlarını artırmaya direndi. Müzeler, finanse edilmiş edebiyat sektörüne göre daha az kırılgan olmasına rağmen artan maliyetlerden mustarip. AEA Consulting direktörü Adrian Ellis, Baillie Gifford durumunun uç bir vaka olmadığına ilişkin uyarıyor. “Gittikçe daha yaygın hale gelebilecek bir durumun basitçe öncüsü” diyor. “Müzeler ahlaki bir hesaplaşmayla karşı karşıya.”
Aslında, temmuzda, National Galleries of Scotland (NGS, İskoçya Ulusal Müzeleri) Baillie Gifford’dan sponsorluk parası almaya devam edeceklerini duyurduğunda internette tepkiyle karşı karşıya kaldı. Durumu “birçok farklı görüş”le beraber “karmaşık bir mesele” olarak tanımlayan NGS’nin genel direktörü Anne Lyden, “Baillie Gifford’dan elde ettiğimiz fonun güçlü etik standartlarımızı karşılayacağından emin” olduğunu söyledi. Eleştirmenler kurumun kararının “ne yazık ki uyumsuz” olduğunu ve kurumun artık “ellerinin kana bulandığını” söyledi.
Geçen senenin sonunda, British Museum tarihindeki en büyük yeniden inşalardan birini fonlamak için fosil yakıt şirketi BP’yle 10 yıllık, 50 milyon pound’luk bir anlaşmayı kabul ettiğinde eleştiri dalgasıyla karşı karşıya kaldı. Müzenin bir sözcüsü tartışmalı anlaşmaya yanıt olarak “binalarının acil renovasyon ihtiyacında” olduğunu söyledi. Ve ekledi: “Bu sürecin devam etmesi için kayda değer finansal destek hayati bir önem taşıyor ve gelecek yüzyıllar için bu müthiş koleksiyonun sergilenmesi için BP gibi şirketlerin kurumsal ve özel bağışlarına ihtiyacımız var.” Bir mütevelli istifa ederken, kampanyacılar, bununla birlikte, kararı “şaşılacak derecede gerçeklikten uzak” olarak değerlendirdi.
Müzeler yıllardır süren protestolardan sonra Büyük Petrol (Big Oil) şirketleriyle ilişkisini yavaş yavaş kesiyor; British Museum da yeni anlaşmadan aylar önce BP’yle 27 yıllık işbirliğini sona erdirdi. Tate direktörü Maria Balshaw, British Museum’un son kararından “dehşete düştüğünü” söylüyor – Tate ve BP 26 yıllık sponsorluk anlaşmasından sonra 2016’da ilişkisini sonlandırmıştı. Yeni kitabı, Gathering of Strangers: Why Museums Matter’da (Yabancıların Bir Araya Gelmesi: Müzeler Neden Önemli) yazdığı üzere, Balshaw halkın “önemsedikleri müzerlerde bu tarz etik uyuşmazlıkları” hoş karşılamayacağını belirtiyor.
Yine de, müzeler bağlayıcı etik komiteler tarafından yönetiliyor ve Balshaw’ın işaret ettiği gibi Charity Commission (Hayırsever Komisyonu) yönlendirmesi kurumların “misyonlarıyla aktif olarak uyuşma”dığı ya da yasadışı faaliyetlerden gelmediği sürece parayı kabul etmeleri gerektiğini belirtiyor. Buradaki sorun, müzenin misyonunun “tehlikeli şekilde öznel” doğası diyor Balshaw.
Filantropizmi vergilendirmek
Daha düzene koyulmuş bir vergilendirme şeması bireysel filantropluğu artırmaya yardımcı olabilir. Charities Aid Foundation’a (Yardım Kuruluşları Yardım Kurumu) göre İngiltere’de sanata bağış yapmak son beş yılda toplam yüzde 2-3 oranında seyretti (hayvan refahı yüzde 7 oranıyla en iyi orana sahip). Yüksek gelirli bireyler tarihsel olarak daha az oranda bağışta bulundu ve hükümet politikası onların daha fazla bağış yapmasına odaklandı. Fakat Cultural Philantrophy Foundation (Kültürel Filantropluk Vakfı) yöneticisi filantropluğun “hepimizin yaptığı bir şey” olarak görülmesi gerektiğini söylüyor. “Durumu varlıklı birkaç kişiyle alakalı hale getirirseniz gücünüzden feragat etmiş olursunuz ve bu kültürel organizasyonların çarpıtılmasına neden olur,” diye ekliyor.
Daha bütüncül ve kolektif bir yaklaşım kurul tarafından benimseniyor. Sanat dünyasında, ticari galeriler ve müzayede evleri giderek artan bir biçimde fonlama ihlaline yaklaşıyor, bu da müze programlamalarında pazar güçlerinin etkisi üzerine sorular türetiyor.
Para ve güç aynı zamanda en üst mertebede birleştirilmiş olarak kalmaya eğilimli. Bir çözüm de, büyük müzayede evleri ve galerilerinin yalnızca beraber çalıştıkları sanatçıların sergi düzenledikleri dönemlerde müzelere fon vermesi yerine kâr amacı gütmeyen kurumları her sene fonlaması olabilir.
Küratör ve The Art Institution of Tomorrow: Reinventing the Model (Yarının Sanat Kurumu: Modeli Yeniden İnşa Etmek) kitabının yazarı Fatoş Üstek daha da radikal bir dönüşümün gerçekleşeceğini düşünüyor. “Bir paradigma değişikliğinin kıyısındayız, bazı temel kavramları anlama biçimimiz değişmeli ve bunlardan en büyüğü güç ve statü,” diyor.
Başka çözümler genç insanlar arasındaki tutum değişikliğine bağlı olarak gerçekleşebilir. Geçmişte bağışlar sermaye kampanyaları ya da koleksiyonlar ve programlara verilirken, sonraki jenerasyon temel harcamaların kapsanması gerektiğini anlıyor, diyor Ramos.
Y kuşağı şimdi hacim olarak en büyük bağışçı fakat kültürel sektör bu izleyici kitlesinin ilgisini çekmekte başarısız oldu. Ramos bunların hepsinin kökünde sanat eğitiminin olduğuna inanıyor. “Eğitim politikası değişmediği sürece gelecek üç-dört jenerasyon sanata para vermeyecek, aynı zamanda sanatın önemini anlamayacaklar, ki bu en önemli –ve acil– bir şey,” diyor.