İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından 27. kez düzenlenen İstanbul Tiyatro Festivali, bu sene ağırlıklı olarak Beyoğlu’ndaki oyunlarıyla heyecan uyandırıyor. 11 yerli, 9 uluslararası yapımın sahneleneceği festival, seyirciyi yeniden masal dinlemeye ve hayal kurmaya davet ediyor.
“Tiyatro hiçbir karmaşayı düzeltmez, aksine birçoğunu provoke eder. Destanlar, masallar evvel zamanlarda kaybolmaya yüz tutmuş. Zihnimiz sağır, ruhumuz yoksun. Hayal kurmaya ihtiyacımız var. Hayallerimizi öldürdüler, çiçekleri ezer gibi kuruttular. Masal dinlemeye ihtiyacımız var, çocukken dinlediğimiz masalları yeniden duymaya… Çocuklarla anneler, babalar, anneanneler ilgileniyor. Bizler küçüklerin yanı sıra büyük çocuklarla da ilgilenmeliyiz. Onlara yeniden masallar anlatarak büyülü dünyaları anımsatmalıyız. Bir kişiye hayal kurdurabilirsek tüm topluma kurdurabiliriz.”
İstanbul Tiyatro Festivali’nin küratörlüğünü ikinci kez üstlenen Işıl Kasapoğlu festivalin basın toplantısını bu sözlerle açmıştı. Hayal kurduracak ve masalları yeniden duymamıza vesile olacak festivalin bu seneki programı da oldukça zengin. Türkiye’den 11, Almanya, İngiltere, Danimarka, Fransa, Gürcistan, İrlanda, İsrail ve Yunanistan’dan toplam 9 yapım 25 Kasım’a dek izleyiciyle buluşacak.
Dans tiyatrosu denince akla gelen ilk isim olan Pina Bausch’un başyapıtı Café Müller’le 25 Ekim’de açılışı yapılan festival, bu yıl seyirciye daha birçok “ilk” yaşatacak. 20 tiyatro, performans ve dans gösterisinin yer aldığı festival programının belki de en heyecanlı yanı İstiklal Caddesi’nin yeniden canlandığını hissettirecek olması.
İstiklal Caddesi’nde tiyatro, küllerinden doğuyor
H. Can Utku ve İlias Maroutsis’in yazdığı, İlyas Özçakır’ın tasarlayıp yönettiği Büyük Zarifi Apartmanı, seyirciye unutulmaz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Mekâna özgü tasarlanan bu projede, Abdülaziz ve II. Abdülhamid dönemlerinde İstanbul’un en varlıklı ailelerinden biri olan Zarifi’lerin yaptırdığı apartmanda, gerçekle kurmacanın harmanlandığı deneysel bir performans sergilenecek. İlyas Özçakır, uzun zaman sonra Beyoğlu’nda ve özel bir apartmanda oyun yapmanın hissini şöyle anlatıyor:
“Yaklaşık 150 yaşında olan bu Rum apartmanında yapacağımız iş tabii ki bir hafıza projesi olmalıydı. Tabii işimiz belgeselcilik değil. Tarihî gerçeklerden yola çıkarak kurmaca öyküler yarattık. Rumların bu coğrafyada yaşadığı birçok tarihî olayın merkezinin İstanbul olduğunu düşünürsek, Beyoğlu önemli bir figür bu hatıralarda. Büyük Zarifi Apartmanı’nın bizatihi kendisi de birçok olaya tanıklık etmiştir eminim. Dolayısıyla bizim oyunumuzda da Beyoğlu bazen görünür, bazen görünmez şekilde önemli karakterlerden biri. Böyle bir binada oyun yapmanın tiyatro sahnesinde oyun yapmaktan farklı olması gerektiğini düşünüyordum. Bunun için binanın kendisini merkeze yerleştirecek bir tasarım yapmaya çalıştım.”
Oyunda, seyirci oturduğu yerden üç farklı alanı görebilecek. Bunlardan ikisi seyircinin bulunduğu konuma göre simetrik alanlar. Birinde Türk yazarın yazdığı, diğerinde Yunan yazarın yazdığı oyunları izleyecekler. Tam karşılarında yer alacak ara geçiş alanında ise kolektif bir şekilde yaratılmış daha deneysel bir performans görecekler. Üç bölüm küçük detaylarla birbirine bağlanmış olacak. (1-5 Kasım, Büyük Zarifi Apartmanı)
Son dönemin başarılı kalemlerinden Firuze Engin’in yazdığı, fiziksel tiyatro alanında ses getiren projelerin sahibi Güray Dinçol’un yönettiği Çirkin, Anadolu’nun gelenek ve masallarından ilham alıyor. Beyoğlu’nun unutulmaz sinemalarından Alkazar Sineması yerine açılan HOPE Alkazar’da sahnelenecek Çirkin’in başrolünde, oynadığı rolleri unutulmaz kılan oyuncu Nihal Yalçın bulunuyor. Bin yıllardır yaşayan, çirkin bir mahluk olan Şiva’yı canlandıracak Yalçın’ın performansı merakla bekleniyor. (2-5 Kasım, HOPE Alkazar)
Festivale ilk kez ev sahipliği yapacak mekânlardan biri olan Metro Han, genç kuşağın üretken iki ismi yazar-çevirmen-dramaturg Ferdi Çetin ile yönetmen-oyuncu Kayhan Berk’i buluşturuyor. Global pandemi krizinde kaybedilen insanlara ve yas duygusuna odaklanan Annemden Kalan Gül Ağacı Masanın Üzerinde Çaydanlık Beyaz Bir İz Bıraktı, yeni gerçekliklere dair düşünmeye davet ediyor. (3-5 Kasım, Metro Han)
Son yıllarda Bahçe Galata’daki yapımlarıyla öne çıkan başarılı oyuncular Tansu Biçer ve Tülin Özen de festivalin konukları arasında yer alıyor. Fatih Sevdi’nin de oyuncular arasında bulunduğu Terörizm, yabancı olmadığımız bir dünyadan, toplumsal olaylara duyarsızlaştığı ölçüde kendi başına gelenlere hassaslaşan günümüz insanına bakış atıyor. Presnyakov kardeşlerin metni ve Saim Güveloğlu rejisiyle korkuyla yaşamanın toksik etkilerinin hissedildiği oyunun seyircide rahatsızlık hissi uyandıracağı besbelli. (15-16 Kasım, Caddebostan Kültür Merkezi)
Dünyanın dört bir yanından güçlü performanslar
Huffington Post’un “Bu prodüksiyonda her şey kusursuz. Mouawad ağlarını atıp bizi yakalıyor; izleyiciler olarak hoşnut ve gönüllü tutsaklara dönüşüyoruz,” diyerek yorumladığı Kız Kardeşler, oyunlarına aşina olduğumuz Wajdi Mouawad’ın eseri. Yazıp yönettiği “Domestik” serisinin ilk oyunu Yalnız’da kendisini 2017’de İstanbul’da izlemiş, hayran kalmıştık. Bu kez biri Kanadalı, biri Lübnanlı kadınların hikâyesinin anlatıldığı Kız Kardeşler’de sahne her iki rolde de Annick Bergeron’a emanet. (21-22 Kasım, Zorlu PSM)
Dünyanın en dikkat çeken koreograflarından biri olarak gösterilen Hofesh Shechter, çağımızın en önemli kavramları şiddet, şefkat ve umudu işlediği çarpıcı bir iş olan Çifte Cinayet’le seyirciyle buluşuyor. Şiddete karşı artan duyarsızlığa iğneleyici biçimde yaklaşıyor ve oyunun ikinci bölümünde şefkatli bir alan yaratıyor. Topluluğun etkileyici dansı ve özgün bestelerle unutulmayacak bir performans seyirciyi bekliyor. (14-15 Kasım, Zorlu PSM)
Festivale Beyoğlu’nun güzelliğiyle çarpıcı kapanış
Geçen yıl da katılımcılara benzersiz bir deneyim yaşatan Işıl Kasapoğlu’nun Orhan Veli Kanık’ın “İstanbul’u Dinliyorum” şiirinden esinlenerek tasarladığı İstanbul Mon Amour, bu yıl Ahmet Sami Özbudak’ın araştırmaları, hayalleri ve çeşitli sanatçılarla yaratıcı işbirlikleri sonucunda kurguladığı bir Beyoğlu deneyimi sunacak. Bu seneki festivalde Beyoğlu’nun yeri ayrı demiştik, bu proje de bunu destekler nitelikte olacak. Bu eşsiz yolculukta üç Fransız lisesinin salonları, sınıfları, koridorlarıyla birer sahneye dönüşecek. Meral Çetinkaya, Deniz Türkali, Bülent Emin Yarar, Okan Bayülgen, Çiçek Dilligil gibi tiyatronun yıldız isimlerinin yanı sıra Ayfer Dönmez, Canan Atalay, Fehmi Karaarslan gibi genç kuşağın başarılı temsilcileri, gerçek hikâyelerden esinlenerek yazılan kısa oyunlarda sahnede olacak. (25 Kasım, Notre Dame de Sion Fransız Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Saint Benoit Fransız Lisesi)
“Unutturmaya çalışanlara rağmen…”
Festivalin merakla beklenen yapımlarından Ayazmanın Yılanı, oyunculuğu ve kalemiyle çok sevilen Ercan Kesal’ın ilk tiyatro metni. Yazıp oynadığı oyunu yine son yılların en yetenekli isimlerinden Berfin Zenderlioğlu yönetiyor. Ercan Kesal, oyuna dair şunları söylüyor:
“Bir kum tanesinden tüm evreni tarif edebilirsiniz. Hepimizin bir araya gelerek oluşturduğumuz hem parçası hem bütünü hem efendisi hem kölesi hem faili hem mağduru olduğumuz derin ve ürpertici bir dünyadayız. Anlatacaklarım Anadolu’nun ortasında herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerinde geçmektedir. Tüm unutturmaya çalışanlara rağmen, Anadolu benzer trajik hikâyeleri yaşamaya devam ediyor. Tam da bu nedenle zamansız ve mekânsızdır hikâyelerimiz. Bunları unutmamanın, hatırlamanın, anlatmaya devam etmenin adalet duygusuyla bir ilgisi var. Mağdurların, mağdur yakınlarının unutulmamaktan doğan bir tür sevinç yaşadıklarına da inanmak istiyorum. Bir tür adalet duygusunu da harekete geçirerek, bu insanlarda derin bir sevince yol açması ümidiyle…” (4-5 Kasım, Atlas 1948 Sineması)
Festivalin en güzel başlığı: “Bu İşte Bir Kadın Var!”
Festival “Bu İşte Bir Kadın Var!” seçkisiyle kadınların üretimlerine bu sene de yer vermeyi ihmal etmiyor. Kadın bakış açısını daha görünür kılmayı hedefleyen bu bölümde; Wajdi Mouawad’ın Kız Kardeşler’inin yanı sıra gelenek dışı tiyatro biçimleriyle ilgilenen yönetmen Barış Arman’ın yönettiği Flu Lysistrata da yer alıyor. Oyunda izleyiciler de kimlik, cinsellik, iktidar ve statüko kavramlarının sahne üzerindeki temsiliyetlerini sorgulayan sürece dahil oluyor. (27-28 Ekim, Alan Kadıköy)
Nesrin Kazankaya’nın yazıp yönettiği Sen Hamlet Değilsin de seçkinin dikkat çeken oyunlarından biri. Kazankaya, Hamlet’ten tiratları da çağdaş bir perspektife yerleştiren oyun, yer yer izleyicilerin de katılacağı bir diyalog ortamı yaratıyor. (7-8 Kasım, Alan Kadıköy)
Cem Yiğit Üzümoğlu, Yunan ekiple sahnede
Festivalin Yunanistan konuğu ise Baklava Cumhuriyeti’nde tanıdık bir sima: Cem Yiğit Üzümoğlu. Anestis Azas’ın tasarlayıp yönettiği oyun umulmadık biçimde komik olarak yorumlanıyor. Biri Türk, biri Yunan genç çift ulus kimlik sorunlarının yanı sıra dijital tek bir ulustan oluşacak olası bir ütopik gelecek fikriyle yüzleşiyor ve izleyiciyi bir maceraya davet ediyor. (17-18 Kasım, DasDas)