“Hafıza sanatının genel ilkelerini kavramak güç değildir. İlk adım hafızaya bir dizi locus, yani yer kaydetmektir. Hafıza yerleri sisteminin farklı türleri olmakla birlikte en yaygın olarak kullanılan sistem mimari yerlerdi. ‘Hafızada bir dizi yer oluşturmak için,’ der Quintilian, ‘bir binayı akılda tutmak gerekir.’ Olabildiğince geniş ve farklı kısımlardan oluşan bir bina olmalıdır bu; ön avlu, oturma odası, yatak odaları, salonların yanı sıra, odaları süsleyen heykeller ve diğer süs eşyaları bulunmalıdır. Söylevi hatırlamak için kullanılacak imgeler ise hayal gücü aracılığıyla, binanın içinde seçilip ezberlenen yerlere yerleştirir.” (Frances A. Yates, Hafıza Sanatı, çev. Ayşe Deniz Temiz, Metis Yayınları)
Galeri Siyah Beyaz, 1984’ün Şubat ayında, ülkenin karanlık gerçeklerine rağmen dönemin Paris’inden ilham alarak geri dönen genç mimar Faruk Sade tarafından önce hayal edilen, ardından hayata geçirilen, son derece iyi tasarlanmış bir bellek mekânı. Bir aile apartmanının farklı katlarında, farklı anlam katmanları taşıyor. Apartmanın alt katı, etrafında yazarların, gazetecilerin, kültür sanat profesyonellerinin kurulduğu ilk günden beri buluştuğu, konuştuğu, düşünceler ve deneyimler paylaştığı bir bar. Orta katı bir galeri; duvarları beyaz, sade. Ama bu bina aynı zamanda Sade ailesinin evi. Evrim Altuğ’un incelikle hazırladığı, Galeri Siyah Beyaz’ın 30 yılını kapsayan Orası Kamusal Alan kitabında görülüyor ki galerinin ve Faruk, Fulya ile Sera Sade’nin hayatlarının değdiği kişilerin en çok tekrar ettikleri kelimelerden biri “yuva”. Herkese ait bir yer.
Galeri Siyah Beyaz’ın ismi, bir evin ışığını, sıcaklığını, ocağını simgeleyen bir şekilde, galeri mekânındaki şöminenin siyah beyaz taşlarından geliyor. Sade’nin galeriyi kurarken Paris’ten getirip bar kısmına bir yerleştirme gibi astığı ünlülerin ve tanıdıkların siyah beyaz fotoğraflarıyla da anlamı derinleşiyor. Yıllar içinde çoğalan bu siyah beyaz fotoğraflardaki insanlar aramızdan ayrıldıkça resimleri zarif bir ışıkla aydınlanıyor. Nevzat Sayın’a göre Sade’nin düşüncesinin derinliği, inceliği ve belki de ânı tutmaktaki ustalığı bu yerleştirmede açığa çıkıyor. Sayın’a göre Sade, “dünyevi olan ile ruhani olanı ışıkla anlatır, bir insanı en karardığı anda aydınlatarak.”
Faruk Sade, bir hafıza sanatı ustası gibi, galerinin ve barın duygusal katmanlarına, oraya gelen insanların anılarına, hikâyelerine yıllarca yön veriyor, onları işliyor. Murat Artu, Sade’nin duygusal mimarlığı için, “Faruk aslında mimarlığı seçti,” diyor Orası Kamusal Alan’da. “Siyah Beyaz bir mimari projedir. Faruk, hiçbir zaman bir iş adamı olmadı, bir meslek adamıdır. Siyah Beyaz onun bir mimarlık projesidir ve bu mimari projeyi gerçekleştirmeye çalıştı. Bunu yaparken hiçbir zaman ne yapması gerektiğinden ya da dünyadan hareket etmedi. Kendini bir şekilde ifade etmek için bunu yaptı.” Sade bu derinlikli görevde hiçbir zaman yalnız değil. Yanında, galerinin dengesini ve mantığını temsil eden olarak eşi Fulya Sade ile çok güvendiği kızı Sera Sade var. Kızına daha 28 yaşındayken galeriyi devrettiği sırada yazdığı mektupta şöyle diyor Sade: “Sanat bir yaşam biçimidir. İçtenlik, masumiyet ve bilgi gerektirir.”
Galeri Siyah Beyaz ilk hayal edilişinden bugüne, 40 yıldır içinde yaşamı, içtenliği, bilgiyi ve belki de en bulunmaz olanı, masumiyeti, barındırıyor. Orası Kamusal Alan’daki röportajlarda anlatılanlar bir mekânın hikâyesini aşıyor; galeri, kişilerin hayat hikâyelerinin, yolculuklarının başlangıç noktası sayılıyor, çoğu zaman bugünkü kimliklerine ilk bürünmeye başladıkları yer niteliği taşıyor. Sanatçılar burada, ifadenin mütemadiyen kısıtlandığı zamanlarda kendilerini ifade etmekte özgür olacakları bir sığınak buluyorlar. Gülsün Karamustafa cesur işlerini ilk defa 1984’te Siyah Beyaz’da gösterdiğinden bahsediyor; Erdağ Aksel ise galeriye dair düşüncelerini şu sözlerle aktarıyor:
“Benim için Siyah Beyaz, bana Ankara’da, ‘Hoş geldin,’ diyen bir mekân her şeyden önce. Çünkü ben Ankara’ya tamamen yabancı olarak gittiğimde, Siyah Beyaz’da kendime bir ev buldum. Dolayısıyla sadece bir galeri gibi hiç düşünmedim Siyah Beyaz’ı. Zaten 1988-95 arası aşağı yukarı orada yaşadık. Yalnız ben de yaşamadım, Vasıf [Kortun], Hüseyin [Alptekin], Michael [Morris], hemen hemen her gece oradaydık. Hatta bazen benim postam bile Siyah Beyaz’a gelirdi.”
40 yıl boyunca birçok konuda sanat dünyasına öncülük eden Galeri Siyah Beyaz döneme göre farklı projelere imza atıyor. Bunlardan biri 1992’de açılan, Siyah Beyaz Özel Şeyler adlı mücevher tasarımı sergisi. Elâ Cindoruk, Gümüşlük’te bir ağacın altında beraber otururlarken Fulya ve Faruk Sade’ye bu fikrini aktarıyor ve bu sayede aynı yıl Galeri Siyah Beyaz, takı ve tasarım galerisi olarak ilk sergisini açıyor. Ardından galeri mekânına alt katın eklenmesiyle genç sanatçıların sergilerine yer vermeye başlanıyor. Haluk Akakçe’nin kostüm çizimleri, Günnur Özsoy’un takıları ilk burada sergileniyor.
1993’te, Fransa Sanat Eylemleri Derneği (Association française d'Action Artistique, AFAA) Değişim Programı sergisine katılan Fransız sanatçılar Babou, François Righi, Jean Zuber, Michel Aubry, Osman, François Bouillon ve Anne-Marie Jugnet’nin eserleri hem Ankara’da galeride hem de Aya İrini Müzesi’nde sergileniyor. Galeri Siyah Beyaz yine 1994’te Uluslararası Sanatçı Misafirliği Ağı ve Merkezleri Birliği’ndeki 14 kurucu temsilciden biri ve Türkiye’deki tek temsilci olarak Sultanahmet’teki üç katlı aile evini restore ederek Fransa’da farklı disiplinlerdeki sanatçıların kalabileceği RES Artis sanatçı ağırlama programını hayata geçiriyor. Buna karşılık Türkiye’den sanatçılar da Paris’teki Cité des Arts’a gidebiliyor.
Galerinin 15. yıl kutlamalarında Selda Asal, Kezban Arca Batıbeki, Arzu Başaran, Ayşegül İzer Drahşan, Gülsün Karamustafa, Alev Ermiş Mavitan, Eda Tekcan Tomba ve Fatma Tülin’in katılımıyla, yine döneme öncülük ederek Çağdaş Türk Kadın Sanatçısı sergisi hayata geçiriliyor. Sade, 2003’te ODTÜ Mimarlık Bölümü’nden dört arkadaşıyla beraber Bodrum’da Galeri Siyah Beyaz’ın bir uzantısı olarak yaz sergileri yapılmaya başlıyor. Bu sefer sanatçılarla uzun sofralar, sohbetler Bodrum’a taşınıyor, yeni anılar birikiyor.
Galeri Siyah Beyaz, bu sene 40. yaşını kutlamaya tam da bu “birliktelik” fikrinden yola çıkıyor. Siyah ve beyaz gibi ikili eşleşmelerle tüm yıl boyunca devam edecek sergiler, ilk günden bu yana galerinin her ânına tanıklık eden kuşak ile galerinin duygusunu taşıyan, son on yılına tanıklık eden genç sanatçıların bir aradalığından, ortak üretiminden doğuyor. Galeri Siyah Beyaz’ın 40. yıl etkinlikleri kapsamında Hayri Şengün ile Sinan Logie, Ebru Yetişkin ile Seçkin Pirim, Bihrat Mavitan ile Alev Mavitan, Yılmaz Aysan ile Elâ Cindoruk, Ardan Özmenoğlu ile Gökhan Tüfekçi (Kara Gözüktü Kaptan) ve Ali Kotan ileMurathan Özbek birlikte çalışarak sergi açıyor.
Sera Sade babasının inşa ettiği bu hikâyenin hem oyuncusu hembelki de en önemli tanığı. 2013’te galerinin başına geçtiğinde içine doğduğu çevreyi çok iyi biliyor. Alev Mavitan Orası Kamusal Alan’da onun ilk sergisini daha yürümeye yeni başladığında, eserlerin altına kendi çizimlerini asarak açtığını anlatıyor. Son on yılda politik iklimin sertliğine, ekonomik krize, galerilerin pandemi süreci boyunca kapalı kalmasına ve yaşanan diğer zorluklara rağmen Sera Sade galeriyi yeni projelerle istikrarlı bir şekilde devam ettirmekle kalmıyor ama babasının yazmaya başladığı hikâyeye yeni katmanlar ekliyor.
Galeri Siyah Beyaz yıllar içinde derinlere kök salarak kültür sanat dünyasındaki saygın konumuna ulaşıyor. Sera ve Fulya Sade, bu kökleri gençlere aktarmak adına 2017’de sanatçıları ve sanat yazarlarını destekleyen Faruk Sade Sanat Fonu’nun temelini atıyor. Galeri 40. yıl projesi içinse bakışlarını bundan sonraki 40 yıla çevirerek yeni bir başlangıca odaklanıyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri 2021’de, Sera Sade’nin eşi Murat Artukmaç tarafından açılan Stüdyo Pizza. Galerinin bahçesine kurulan Stüdyo Pizza’nın mimarı Nevzat Sayın, tasarımı ise galerinin sanatçılarından Gökhan Tüfekçi’ye ait. Uzun yıllar Avrupa ve Türkiye’nin önemli restoranları ve otellerinde çalışan Artukmaç, 2019’da Napoli’deki Enzo Coccia Neapolitan Pizza Okulu’nda eğitim alıyor. Artukmaç’ın galerinin bahçesinde Stüdyo Pizza’yı açması, Sade’nin Paris’ten döndüğünde aile apartmanında Siyah Beyaz’ı açmasını yankılıyor. Ne ilginç ki Siyah Beyaz’ın ilk sergisinin Sera Sade’nin doğumuna denk gelmesi gibi, Stüdyo Pizza’nın açılışı da Sera ve Murat’ın oğulları Aksel’in doğumuna denk geliyor.
Galeri Siyah Beyaz, Türkiye’nin anbean değişen karmaşık dinamiklerine rağmen Ankara’da 1984’ten beri aynı mekânı koruyan özel bir ifade alanı. Türkiye’deki bağımsız sanat tarihinin köküne ve belleğine sahip çıkıyor. Kurulduğu ilk yıllardan itibaren cesurca yeniliklere öncülük ederek sadece yolu oradan geçen sanatçılara değil, tüm sanat severlere de farklı bakış açıları sunuyor. Kurulduğu 80’li yıllarda, devletin tekelindeki kültür sanat ortamında açtığı sergilerle sanatın bugününe yön veren Galeri Siyah Beyaz, sanatın geleceğini de şekillendiriyor. Bu 40 yıllık hikâyeyi de sevginin, birlikteliğin ve dostluğun peşinde, yaşamın kalbinde kalarak yazmaya devam ediyor. Nice 40 yıllara!